*
Michael, Calum'ın huysuz köpeği için mama arıyordu. Sidney'deki tüm pet shopları gezdiğini düşündüğünde kalabalık caddenin köşesinde pembe tabelalı garip bir dükkan gördü. Son bir umut ile kapısından girerken gerçekten yılmıştı. Özel kemik aromalı, yavru köpek maması arıyordu ve şımarık tüy torbasına göre yemeği olmadan onlara rahat vermeyecekti.
Calum'ın sevgilisi Elena, grup evindeki maç turnuvalarını böldüğü için mama alma görevi Michael'a kalmıştı. Ashton, üç maç üst üste yenildiği için kızgındı ve telefonuna çökmüş internette geziniyordu. Luke ise oyunun bitmesinden yararlanıp odasına koşmuştu. Luke, bu sıralar kendini derslerden çok gitarına veriyordu ve bu Michael'ı endişelendiriyordu. Arkadaşı, beste yapan biriydi ama ilhamı olmadan bir hiçti. Okulu yeni bittiği için soluğu burada almıştı ve henüz tam anlamıyla hepsiyle hasret giderememişti.
Raflardaki markalarda göz gezdirirken Luke'un neyden ilham aldığını sormayı sonraya erteledi.
Sonunda sarı paketi bulduğunda gözleri rahatlıkla açılmış, saatlerdir aradığı mamayı kendi yiyeceğiymişçesine sahiplenmişti. En yakını olan Calum bunu yapmasını istemese, şuan çok farklı yerlerde olurdu. Yerlerdeki pisliklere bakarak ilerlediğinde hayvan almayı şimdiden kafasından atmıştı.
Elini cüzdanına attığında bir el omzuna dokundu.''Pardon, bakar mısınız?''
Yoğun ses kendini belli ettiğinde Michael, sesin sahibine dönmüştü. Kıvırcık saçları omuzlarına kadar uzanan çocuk, eskimiş bir pink floyd tişörtü giyiyordu. Üstünde haziran ayında oldukları için kalın bir ceket vardı. Boynundan süzülen gümüş rengindeki kolye siyah tişörtün üzerinde parlarken Michael için zaman durdu. Uzayın kara deliğinde kaybolurken Harry'nin zümrüt yeşili gözlerini yer çekimi ilan etmişti.
Çocuğun bakışlarının ne anlattığını anlamadığı için sordu.
''Buyrun?''
''Sizce bir kedi için oyuncak olarak top mu daha iyi olur yoksa ip mi?''
Michael, soruya gülmemek için dişlerini sıktığında Harry'nin suratında utangaç bir tebessüm belirdi.
''Uzaktan bakınca kedi gibi mi duruyorum?'' dedi ve kaşlarını kaldırdı.
Bu hareketiyle piercing taktırdığı yer acısa da görünüşünden ödün veremezdi.
Harry'nin elmacık kemikleri anında kızarırken anlamlı bir şeyler söylemeye çalıştı.
''Ben Harry.'' dedi ve selamlaşmak için elini uzattı.
Michael, çocuğun neden ismi söylediğini anlamasa da tüm olanları utancına verdi. Kedi olayına şimdilik nokta koysa da konuşulcak bir konu yaratmıştı.
''Bende Mike,'' dedi ve yüzük dolu olan parmakları gevşekçe sıktı. ''tanıştığıma memnun oldum.''
''Ah,'' dedi Harry. Kafasındaki fötr şapkayı düzeltirken daha fazla rezil olmamayı umdu.
''Ben seni...'' dedi ve gözlerini Michael'ın grimsi yeşil gözlerine çevirdi. Gözlerinin rengini Picasso karıştırmış gibiydi. ''son zamanlarda rüyalarımda görüyorum.''
''Ne?'' Michael'ın şaşkınlığı sesine yansırken Harry huzursuzca olduğu yerde kıpırdandı.
''Evet,'' dedi Harry ve derin bir nefes aldı. ''garip ama kesik kesik anılardan oluşan rüyalarımdan hatırladığım tek şey yüzün.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't let me go :: mirry stifford
Fanfictiondört kez, farklı yerlerde, farklı şekillerde ve farklı zamanlarda tanışıyorlar. fakat sonunda birbirlerini unutmaya izinleri olmuyor.