*
Aylardan kasımdı ama Londra'da güneş her noktadan belli oluyordu. Harry dün gece rüya görmemek için öyle çok içmişti ki nereye yattığına bile bakmamıştı. Sızdığı yerde, sarı ışıkların etkisiyle gözlerini açarken silkindi. Neredeyse alkol komasına girecekti. Niall veya Louis bunu duysa onu, odasına kapatırlardı.
Ama kimseye söyleyemiyordu. Rüyalarında hep bembeyaz bir odada otururken kapıdan içeriye giren su yeşili gözlere sahip bir adam görüyordu. Adamın başka uzuvları beyazlığın içinde kaybolurken gözleri... sanki orada olduğunu belirtmek istercesine canlıydı. Birkaç kez rüyada olduğunu anlayıp adamı yakalamaya çalışmıştı ama her seferinde koca bir boşluğa düşüyor, sonrasında göğsündeki sıkışmayla uyanıyordu.
Bu aptallıktan bıkmıştı.
Threadneedle caddesine bakan bir ara sokakta uyandığında kendini üzerindeki pisliklerden temizledi. Etrafına bakarken taşlı duvarın üzerindeki yazıyla gözleri büyüdü.
''Biz kırık parçalardan yapıldık. Kırık kalplerden, kırık duygulardan ve kırık hayallerden.''
Harry'nin teni buz keserken tepedeki güneş onu ısıtmaya yetmedi. Kırılmış hissediyordu. Karanlık olduğunda düşünceleri onu kırıyordu. Kırık dökük bir şekilde yaşamak çok zordu. Kapşonuyla saçlarını örtüp ellerini cebine koyarken hızlı adımlarla yürümeye başladı. Başı dönüyordu ve rüyalarını hatırlamaya çalıştıkça daha fazla unutuyordu. Yeni girdiği part-time işine doğru koştururken patronunun bu halini sorgulamamasını umdu.
*
Michael için bu sabahın diğerlerinden farkı yoktu. Üniversitedeki ikinci senesinde biraz tembellik yapıyordu. Gece yarısından beri izlediği sekizinci filmde sonunda biterken yorulmuş bir şekilde esnedi. Hayatında her şey çok sıradan ilerliyordu ve sıkılmıştı. Hava güneşli olduğu için onu acıktırmıştı. Yakınlarda bir fırına gitmek için pijamalarıyla evden ayrıldı.
Sıcak ekmek kokusunu duyar duymaz gülümserken bu hissi özlediğini fark etti. Michael, cam dolabın içindeki cupcakelere bakarken ilk defa tatlı bir şeyi beğendi. Çalışana, cupcakelerden istediğini söylerken yüzüne bakma gereği duydu. Koyu yeşiller, Michael'ın soluğunda boğulurken Harry titredi. Gözler tanıdık gelmişti ama rüyasındaki gözlerin hangi renk olduğunu artık hatırlamıyordu. İçkiden dolayı olduğunu tahmin ettiğinde kendine kızdı.
Harry, karşısında duran bu meleği daha önce görseydi unutmazdı. Unutmak gibi bir salaklık yapmazdı. Tanrı görüyordu ki cennetten bir parça, yer yüzünde nefes alıyordu.
İkisi de sözleşmiş gibi içlerinden aynı kelimeleri birbirleri için geçirirken fırın sahibi Harry'i beklediği için azarladı.
''Harold! Annenin arkadaşıyım diye aylaklık ediyorsan, hiç acımam. Hemen müşteriye istediğinden ver.''
Harry gerçekliğe dönerken Michael'ın istediği kekleri paketlemeye başladı. Bunları kendisi yapmıştı ve şimdi o mu yiyecekti?
İçinden beğenmesini dilerken Michael, Harry'e takılan lakabı daha önce duymuş gibiydi ama ensesine giren ağrı ile üzerinde düşünemedi. Harry poşeti uzatırken kasaya geçip Michael'a ödeyeceği miktarı söyledi. Michael'ın sesi operadaymış gibi hissettiriyordu. Cümle aralarında istemsizce tizleşiyor ve normale dönüyordu.
Kapıyı kapatıp giden Michael'ın arkasından bakan Harry'nin düşündüğü şey hala sarhoş olduğuydu.
Fakat alkolden mi yoksa aşktan mı kestiremiyordu.
*
Harry, gri binanın girişinde beklerken sıkıntıyla nefesler veriyordu. Boys like girls'ün konseri vardı ama son anda öğrendiği için giriş biletlerini kaçırmıştı. Konserin başlamasına on dakika kaldığında hala bir umut bekliyordu. Kaçak girmeye korkmuştu, hayatında asla yasalara karşı davranmamıştı. Yani... en azından öyle hatırlıyordu.
Çevresini izlemeye başladığında içeriden çok az gelen şarkı seslerini anlamaya çalışmayı bıraktı. Kendisine doğru sallanan bir bedenin geldiğini görene kadar eve dönmeyi düşünüyordu. Yosun yeşili saçlara sahip çocuk Harry'e çarparak durabildiğinde kendine gelmişti.
Michael bir anlığına Harry'e bakarken söyleyecek kelimeleri yoktu. İkisininde çölde su arar gibi birbirlerini aradıklarından haberleri yoktu. Michael, Harry'nin elinden tuttuğu gibi konser alanına girerken Harry'nin kalbi yerinden çıkacak gibiydi.
Korkuyordu ama güvende hissediyordu.
Elleri, başka bir adamın ellerindeyken daha huzurluydu.
Harry'nin sahnede Martin'i görmesiyle dudaklarından bir çığlık koptu. Kaçak girdiklerini fark eden korumalar onlara doğru koşarken Michael da koşmaya başlamıştı. Arkasında Harry'i de sürüklerken kalabalığın içinde kaybolup gitme şansları vardı. Korumaları bezdirip açılan bir boşluktan kendilerini ferah tuvalate atarken Michael deli gibi gülmeye başlamıştı.
Harry de Michael'ın gülüşünü izlemeyi kesip kahkaha attı.
Tam o sırada tuvaletin içini gülüşlerinden başka bir ses daha doldurdu.
Çalan şarkı; boys like girls'ün first time şarkısıydı.
İkisi de anlamsızca donup kalırken başlarına aynı anda kıvrandırıcı bir ağrı girdi. İnlemeleri şarkıyı bastırmaya çalışırken canları çok acıyordu.
Michael, Harry'i lavaboya yaslarken şakaklarındaki ellerini Harry'nin yanaklarına yerleştirdi. Acıdan göz yaşları akan Harry titrek bir nefes çekti.
Michael, bu güzelliği susturmak istedi.
''Her şey geçecek,'' dedi ve dudaklarını yaklaştırdı. ''hem de çok hızlı geçecek.''
Michael'ın öpüşü can acıtacak kadar yavaştı ama başlarına giren bıçaklar nedeniyle arzularına odaklanamıyorlardı.
Evren, son oyununu en iyi şekilde oynarken aşkın acı verici tarafını unutamayacakları bir şekilde gösteriyordu.
Burunları ve alınları aynı hizadayken Harry sesli bir şekilde yutkundu.
''İsmin..'' dedi ve sinirlerinin boşalmış olduğu işe yaramayan kollarını gevşekçe Michael'ın beline doladı.
Michael, onun kızarmış elmacık kemiklerine öpücükler kondururken hayran kaldığı kirpiklerine doğru fısıldadı.
''Michael.''
Harry kafasıyla onaylarken ''Unutmayacağım,'' dedi ve Michael'ı öpmeye başladı.
Michael boğazından gelen bir inlemeyle cevap verirken dudaklarından çıkan tek kelime, ''Sakın.'' dedi.
Sonra ikisi de kendilerini farklı yerlere götürecek olan temizlikçiler gelene kadar aşk yaşadılar.
Evren, yarısından çoğu dolu olan kağıdın dördüncü hanesine de noktayı koyarken iki çalışan haberleri olmadan, Michael ve Harry'nin kalbini dördüncü kez kırdı.
Uyandıklarında dudaklarında alkol tadı duruyordu ama akıllarında sadece dün geceki baş ağrısından kalma kalp kırıkları vardı.
bir sonraki bölüm hatırlayacaklar inş böyle yapa yapa amnesia'ya döndü ortalık. neyse, mirry'i sahipleyen ve seven herkese çok teşekkürler ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't let me go :: mirry stifford
Fanfictiondört kez, farklı yerlerde, farklı şekillerde ve farklı zamanlarda tanışıyorlar. fakat sonunda birbirlerini unutmaya izinleri olmuyor.