2. Dokuz Üç Çeyrek

28 3 0
                                    

Sirius o gün hayli mutluydu, yaz tatili boyunca Potter'lar ona iyi bakmıştı. James bu yaz umulmadık şekilde, platonik olduğu Lily Evans'tan yavaş yavaş kabul görmeye başlamıştı. Dostu için seviniyordu çünkü Lily Evans Sirius'a hep aşılmaz bir engel gibi gelmişti. Beşinci sınıfta sümsüğe yaptıklarından sonra Lily'nin asla James'i bir kabadayıdan başka bir vasıfla göremeyeceğini düşünmüştü. Ama onlar şimdi, arkadaştılar. Arkadaşlık dönüşebilirdi.

Ayrıca Sirius, Aylak ve Kılkuyruğu görecekti. Daha ne olsundu? Onları koca bir yaz boyunca özlemişti. Heyecanla olduğu yerde kıpır kıpırdı. Etrafa bakınıyor, gözleri tanıdık çehreleri arıyordu. Sonra gözlerine hiç tanımadığı iki yüz ilişti. Gözleri okuldaki her yüze az çok aşinaydı ama bu ikisini oldukça büyük görünmelerine rağmen hiç görmemişti. Ayrıca formalarında bina amblemleri ve renkleri yoktu.

Sirius bu konuyu şimdilik rafa kaldırdı çünkü istasyona Remus Lupin giriş yapmıştı. Uzun ince vücudu ve o gün bir hayli soluk görünen kumral saçları, dostunun yakın zamanlarda zor bir gece geçirdiğine işaret ediyordu. Yine de çökük gözleri dostlarını bulunca ışıldadı ve Sirius yüzüne yerleştirdiği sırıtışıyla Aylak'a ilerledi. Ona sıkıca sarıldığında Remus'un vücudunun ne kadar zayıf düştüğünü de hissetmişti. Sirius'un içi burkulsa da bunu ifadesine yansıtmadı. "Aylak... Hogwarts'taki en sevdiğim adam."

Remus ona uyup hafifçe gülümsediğinde James arkadan Sirius'a sahte bir hayal kırıklığıyla bakıyordu. "Hani bendim?"

Hayıflanırcasına konuştuğunda Sirius kolunun altında Remus'u sürükleyerek diğer kolunun altına da James'i aldı. "Biz gözde bekarlarız, dostum." dedi arkadaşına geçerli bir sebep sunma isteğiyle.

"Bekarlar her zaman farklıdır."

Aralarına katılan küçük dostları Peter'ın söylediğiyle Sirius hafifçe güldü ve hepsi beraber trene bindiler. Kompartımanlarındaki yerlerini aldıktan sonra Sirius istasyonda gözüne ilişen yeni yüzleri hatırladı.

"Hey..." dedi yüzüne pek yabancı, düşünceli bir ifadeyle. "Şu tren istasyonunda bizim yaşlarımızda görünen iki kişi vardı. daha evvel görmedim onları. olaylarını biliyor musunuz?"

"dikkat etmemişim." dedi james. remus yan taraftan geçen çikolata ve şekerlemelerle dolu servis arabasından gözlerini dikmişti. yani aylak konu dışıydı. o sırada peter konuştu. "belki de sadece hiç ortak dersimiz denk gelmemiştir. şato büyük."

sirius çenesini hafifçe kaşıdı. bu sırada eline yeni kesilmiş sakal uçları hafifçe battı. kendisini hala bir çocuk gibi hissediyordu, bazen bu kadar büyümüş olmak garip geliyordu ama bunu yaptığında da üzerine tuhaf bir olgunluk çöktü. "ah mutlaka görürdük... ayrıca binalarını belli edecek hiçbir şey giymiyorlardı. belli ki yeniler."

"yani hiç okula gitmediler mi diyorsun?" dedi kılkuyruk bu kez, kaşlarını kaldırmıştı.

"hayır, kılkuyruk. 'başka okuldan geldiler' diyorum. biliyorsun mektuplar büyülü ve giremedikleri bir delik yok. tabi eğer başka bir okulun çalışma alanındaysalar o başka. başka okullarla ilgili bir makale okumuşutum. bazı özel durumlarda öğrenci değişikliğine gidilebiliyormuş."

"sen cidden oturup okudun mu?" dedi james irileşen ela gözleriyle.

"beni ne sandın? trol mü?" dedi sirius kaşlarını hafifçe çatıp. kompartımanda tuhaf bir sessizlik oluşunca bir anda dört arkadaşın hepsi birden kahkahayı bastı. çoğu zaman bu dört oğlanın sessizce oturup birbirine baktığı on - yirmi saniye kadarlık bir süre, dakikalarca sürecek kahkaha krizi sürecini işaret ederdi.

bazen neye güldüklerinden bile emin olamazlardı.

"sadece... remus'un rolünü çaldın dostum." dedi james yaşaran kısık gözlerinin kenarlarında biriken yaşları silerken. yüzü pancar kesilmişti. james potter gülerken o kadar kızarıyordu ki sirius onu ilk kez kahkaha krizlerinden birine soktuğunda bayılacağını sanmıştı.

sonra kapıyı en az james'in kulakları kadar kırmızı saçlarıyla lily evans araladı. james anında genzini temizledi ve iki büklüm olmuş bedenini düzeltti. huzursuzca kıpırdanan parmaklarıyla buna hiç de ihtiyacı olmayan saçlarını karıştırdı.

"james, ikinci sınıflardan birinin kedisi kaybolmuş, aramama yardım eder misin?"

lily'nin söyledikleriyle üç meraklı göz sessizce james'e yani sayın 'öğrenci başkanına' dönmüştü. üçü de bunun sadece arkadaşlarıyla laflamak için lily'nin bir bahanesi olduğunu düşünüyordu. lily'nin james'e adıyla seslenmesi de yadsınamaz bir detaydı.

"ha evet, tabi ben öğrenci başkanıyım." dedi yerinden kalkan potter oğlanı. lily o badem biçimli, ormanlar kadar yeşil ve hayat dolu gözleriyle onunkilerin içine bakınca james bazen konuşmayı unuturdu. tabi hiç çaktırmazdı. Çoğu zaman asasız bir çocuk kadar savunmasızdı lily'nin yanında. sergilemeye alıştığı o özgüvenli (belki fazla özgüvenli) imaj bir anda puf olurdu ancak james onu etkilemenin yolunun tıpkı kuyruğunu açan bir tavus kuşu gibi gösterişli bir şeyler göstermek olduğuna inanıyordu.

"yolu açın beyler." dedi herkesin gözlerinin alıştığı o gülümsemesiyle. kompartımandan çıkıp lily evans'ın peşine düştü. üç arkadaş derin bir sessizliğe gömüldü yine. bu kez gülme krizine girmediler.

"içimizden biri bugün hanımcı oldu." dedi iç çeken sirius.

"en azından lily iyi bir kız." dedi remus. lily evans ile beşinci sınıftan beri iyi anlaşırdı. çapulcular kadar vakit geçirmeseler de remus oturup lily ile sohbet etmeyi severdi. bazen tüm o gürültünün arasında zihnini dinlendirme gerekliliği de duyuyordu.

"çatalak'ın tüm zamanını evans'a ayırdığını düşünsenize... kâbus." dedi sirius irkilerek. en yakın arkadaşının ilgisini kaybetmeye hazır değildi.

"ben formamı giymeye gidiyorum." dedi remus lupin çökük çikolata kahvesi gözlerinin ardından. peter pettigrew da ayaklanıp arkadaşının peşine takıldı.

"ben de birazdan gelirim." dedi sirius. kafasında bu yaz boyunca james ile dinledikleri ramones şarkılarından biri çalıyordu. bazen sirius ana karakter sendromuna kapılır ve gereğinden fazla dramatik davranırdı. tabi sirius gerçekten bunca alınmamıştı ama düşünmüyor da değildi.

iç çekip ayaklandığında kompartıman kapısını ittirerek açtı. bir adım öne çıktığında koridorda yine o yabancı çehreleri gördü. bir kız ve bir oğlan, sirius bir tahminde bulunsa kardeş olduklarını söyleyebilirdi. oğlan parlak siyah saçlara ve uzun ince bir vücuda sahipti. saçlarını uzatıp dağınık bir hava vermek için özellikle uğraşmış gibiydi. enerjik görünümünü parlak ve canlı bakan gözleri tamamlıyordu.

kızın ise daha koyu bir teni, siyah saçlarının önünde sarıya boyanmış tutamları vardı. ufak tefek görünüyordu ama etrafına temkinli ve soğuk bakışlar atıyordu. oğlana göre bir- bir buçuk karış daha kısaydı. bakışları sirius'unkileri bulduğunda sirius gözlerini hemen çekmedi.

arkasını dönüp yürümeye başladığında kızın hala baktığını biliyordu. blacklerden bile daha soğuk bakabilen birini daha önce görmemişti.

...

stok bölümlerimi atmak ne kadar mantıklı bilmiyorum ama işte alın burdayım, eheh...

keyifli okumalar!

keyifli okumalar!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

helia lee

hogwarts 1977 [Sirius Black]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin