Kalabalığı yararak en öne geçtiğinde karşılaştığı manzarayla donakaldı. Dükkanın camları patlamış, kitap rafları yanıp kül olmuştu. Korkuyla içeri doğru bir adım attı. Ayağının altında parçalanan cam kırıkları midesini bulandırırken, gözlerinin aradığı şeyi bulmamasını diledi. Remus ciddiyetle ''Anlaşılan bizden önce misafirleri varmış.'' diyip dükkan tabelasını kaldırdı. Üzerinde ''Aquila Nidum Tuum'' yazan tabela Latince kartal yuvası anlamına geliyordu ve yazının en ucuna işlenmiş gümüş bir kartal motifi vardı. James Sirius'un içini rahatlatabilmek için ''Merak etme, Ophelia'ya karşı kazanabilecek tek kişi benim.'' diyerek arkadaşının omzuna dokundu. Ancak gözleri beklemediği bir şey görmüş olacakki endişeyle açıldı. Sirius hızla kafasını o yöne çevirirken devrilmiş rafların arasında koyu kahve saçları gördüğünde kalbi tekledi. Gözleri acıdan kısılmaya başladığında Remus temkinli adımlarla oraya doğru ilerledi. Açıkçası Ophelia'nın cesediyle karşılaşmak şu an yaşabilecekleri en acı şey olurdu. Elleriyle kızın suratındaki saçları kenara aldığında derin bir nefes aldı. Ceset kesinlikle Ophelia'ya ait değildi. Bu rahatlamadan utansada yakın arkadaşlarından birinin hala yaşıyor olduğu gerçeği ile sırıtmasına engel olamadı. James alayla''Ben demiştim size gereksiz gerilim yaptınız.'' diyerek üst kata çıkmaya başladı. Sanki az önce gözlerinin dolduğu gerçeğini saklayabilirmiş gibi ukala ukala konuşması Sirius ve Remus'u gülümsetti. Sirius Ophelia'nın dükkanda olmadığına artık emindi. Eğer orada olsaydı ölen kızı canı pahasına korurdu. Üst kata ulaştığında James'i çekmeceleri karıştırırken buldu. ''Buradan bir şey çıkacağını düşünmüyorum.'' diyip sandalyeye oturdu Remus. Çalışma odasını yıkıp dökmek yerine sadece karıştırmışlardı. Anlaşılan onlarda Ophelia'nın önemini biliyor ve bulmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. O yüzden hızlı davranıp, bir an önce Ophelia'yı güvene almalılardı. James kitapları karıştırırken ''Ophelia zeki bir kızdır. Mutlaka bir yerlere onu bulabilmemiz için bir şeyler yazmıştır.'' dedi. Remus etrafına bakınırken Sirius arka tarafa ilerledi. İki büyük koltuğun olduğu alanın pencereleri uzun lacivert perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Odanın en uç köşesinde bir şömine duruyordu. Üst rafında duran çerçeveyi görünce gülüşü genişledi. Noel balosunda çekildikleri fotoğraf gümüş bir çerçevede duruyordu. Elini alıp dikkatle incelemeye çalıştı çerçeveyi. Belki cevap orada bir yerlerde saklıydı. Çerçevenin üstünen incecik harflerle kazınmış ''En parlak yıldızı kaybettiğimizde bir daha perdeleri açmak istemeyiz.'' yazısıyla aceleyle pencereye yaklaştı. Perdeleri kenara ittiğinde eli bir şeye takıldı. Başta perdeleri tutturmak için olduğunu düşündüğü şeyin Ophelia'nın meşhur gümüş tokası olduğunu anlayınca çocuklara seslendi. Tokanın uç kısmına işlenmiş adresle hepsi derin bir nefes aldılar. Onu bulmuşlardı. James muzurca ''Hemen gidelim diyeceğim ama hassas kalbin buna dayanabilir değil mi patiayak?'' dedi. Sirius ona kaşlarını çatmış bakarken Remus ciddiyetle ''Üçümüz aynı anda gidersek dikkat çekeriz. O yüzden ayrılalım. Hatta adrese giderken dönüş Sirius.'' diyip onaylaması için arkadaşına baktı. Sirius kafasını sallarken James ''Bir saniye Sirius'u gerçekten yalnız mı göndereceğiz? Bence ona eşlik etmeliyim.'' diyerek elini Remus'un omzuna koydu. Remus ise kaşlarını kaldırarak ''Dahiyane bir fikir. Peşine ölüm yiyen takılmasın diye animagusa dönüşerek Ophelia'ya gitmek. İnan bana her gün sokakta yan yana yürüyen köpek ve geyik görmek Londra halkı için alışıldık bir durum.'' dedi. Ama James sanki sözlerine alınmış gibi ''Hey! Geyikler olarak sokaklarda dolaşma özgürlüğümüzü bir gün elbet alacağız.'' diyerek aşağıya indi.
Sirius karşısında duran apartmana baktı. Ophelia'nın varlığına yaklaşmak ona mide bulantısı ve kulak çınlaması hediye etmişti. Birazdan o kapıdan içeri girecek, sevdiği kadını uzun zaman sonra kanlı canlı görebilecekti. Heyecandan terleyen ellerini kadife ceketine silerken kendine gelebilmek için yüzünü sıvazladı. Yavaş ve gergin adımlarla açık kapıyı ileri doğru itti. Tam içeri girecekken nefes nefese ona doğru koşan tombul bir adamın eliyle dur yapmasında dolayı bekledi. Kapıyı adamın geçebilmesi için tutarken minnetle'' Çok teşekkürler, beyefendi.'' diyen adama gülümseyerek baktı. Adam 1.80 boylarında tıknaz bir yapıya sahipti. Sevimli konuşmasının yanı sıra en dikkat çekici özelliği gömleğinin açık bıraktığı boynunun ve suratının tamamında yaralar olmasıydı. Muhtemelen mugglelara özgü bir deri hastalığından muzdaripti. Merdivenleri çıkarken adamın derin nefes alışları sinirini bozsada bir şey demeden çıkmaya devam etti. Karşısına çıkan kapının üzerindeki ''9'' numarasını görmesiyle derin bir nefes alıp zile bastı. Ancak meraklı adam ''Beyefendi, galiba yanlış zile bastınız.'' diyerek Sirius'un koluna dokundu. Sirius ise alayla ''Kime geldiğimi bilebilecek kadar zihin okuma gücünüz varsa meydandaki sirkte çalışmanızı öneririm.'' diyip zile tekrar bastı. ''Zihin okumak demeyelim de karımın ve benim sizi tanıma ihtimalimiz olmadığını biliyorum diyelim.'' adamın sözlerini duyan Sirius irkilirken demir kapı açıldı. Ophelia Grindelwald karşısında duruyordu. Adam Sirius'u iteleyip geçerken elindekileri Ophelia'ya uzatıp ''Hayatım, bu beyefendiyi tanıyor musun?'' diyerek montunu astı. ''Evet, okuldan eski bir dostum.'' diyerek gergince gülümsedi Ophelia. Tıknaz adam eldivenli elini uzatarak ''Karım Hermia'nın biricik dostu evimize hoşgeldiniz.'' dedi. Sirius çatılmış kaşlarıyla Ophelia'ya dönerken Ophelia ağzını oynatarak ''Sus.'' dedi. İçeri geçip ceketini çıkartırken Ophelia'nın kokusunun burnuna dolmasıyla ciğerleri uzun zaman sonra ilk kez nefes almış gibi bütün havayı solumaya çalışıyordu. Tam anın akışında kaybolacakken adamın sesi ile sis perdesi dağıldı. ''Dostumuza güzel bir akşam yemeği hazırlayalım. Hatta bu gece sizin için spesiyalimi yapacağım.'' diyip kendi kendine gülerek tezgaha döndü. Ophelia ise ''Biz içeride olacağız Will. Yardıma ihtiyacın olursa çağır.'' diyerek Sirius'u kolundan tuttuğu gibi balkona sürükledi.
Genç kız balkon demirliklerine yaslanmış ciddiyetle Sirius'a bakıyordu. ''Gerçekten mi Sirius? Evime kadar susmak için mi geldin?''bıkkınlıkla söylenirken Sirius'un öfkeli bakışları ile karşılaştı. ''Asıl sen bu kadar uzun zamandan sonra beni gördüğünde nasıl böyle tepki verebiliyorsun? Ayrıca burası Hermia diye birinin evi.'' diyerek bağırdı. Ophelia refleks ile elini Sirius'un ağzına örterken ikili bu yakın temastan dolayı elektrik çarpmışçasına irkildiler. İlk toparlayan Sirius oldu. Kızın üzerine doğru yürüyerek ''Bana hemen bir açıklama yapıyorsun. Aksi takdirde biricik muggle dostumuza senin bir cadı olduğunu söyleyip ona vücuduna uygun bir domuz kuyruğu veririm.'' dedi. Ophelia dudaklarını yalayarak ''1.5 yıl önce muggleların arasına karıştım sonra Will ile tanışıp, evlendim.'' diyip başını öne eğdi. Elleriyle oynarken Sirius duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı. Aklına gelen gerçekle hayal kırıklığı ile ''O notu bir gün benim seni bulmaya geleceğimi bilerek bıraktın. Seni bulmamı istedin. Hatta seni böyle görüp yıkılmamı istedin sen.'' diyerek kıza baktı. Kız ise kafasını sallayarak ''Hayır, amacım bu değildi. Olur da bir gün bana ihtiyacınız olursa diye bıraktım ben onu.'' diyip çocuğun kolunu tutmaya çalıştı. Sirius ise kızın elini iterek ''Sen kimsin ki? Ophelia mı Hermia mı?'' dedi. Tam kız cevap verecekken Will'in sesini duydular. Adam neşeyle hazırladığı masanın başına geçti. Sirius gitmek istediğini belirtsede adamın ısrarlarına bir şey diyemeyip oturdu. Ophelia tabağındakilerle oynarken ''Bugün telefonla ilgilenmeye kimse gelmedi.'' diyip Will'e baktı. ''Boşver bir günlük izin yapmış oldun.'' gülümseyerek Ophelia'ya baktı. Sirius ise o an Ophelia'nın saldırıdan haberi olmadığını anladı. Ophelia ise Sirius'a dolu gözlerle bakarak ''Öldü mü?'' diye fısıldadı. Will anlamsızca bu ikiliye bakarken Sirius hala zihinbendlik konusunda uzmanlaşmadığı için kendine küfretti. Sakince Ophelia'nın elini tutarken ''Üzgünüm.''dedi. Will merakla ''Kime ne oldu?'' diye sorarken Sirius gergince ''Bir arkadaşımız hayatını kaybetti.'' dedi. Ophelia burnunu çekip dolan gözlerini ovuşturduktan sonra ''Sonra konuşuruz bu konuları.'' diyip önündeki kadehi kafasına dikti. Will ise konuşmaya oldukça istekli bir adamdı. Sirius'a sürekli özel hayatıyla ilgili sorular sormaktan çekinmiyordu.
''Anlat bakalım Sirius, senin gibi yakışıklı bir adamı boş bırakmazlar. Sevgilin var mı?'' diye sordu Will. Sirius ise Ophelia'nın tedirginlikle ona bakmasını umursamadan ''Var.'' diyerek gülümsedi. Will heyecanla ''Kim? Nerede yaşıyor? Ne iş yapıyor?Nasıl tanıştınız?'' diye ard arda sorularını sıralarken nefessiz kalmıştı. Sirius ise Ophelia'nın gözlerinin içine bakıp ''Yıldızlı bir gece tanışmıştık. Tabii ben ona çok önceden aşık olmuştum ama ilk kez o gece doya doya yaşamıştım onu. Hermia yakından tanır kendisini.'' dedi. Will ise ''Ne kadar ilginç bir tesadüf. Bizde Hermia ile yıldızların altında tanışmıştık. Sarhoş bir şekilde köpek yıldızını arıyordu.İşin kötüsü bulamayınca hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.'' diyip gülmeye başladı. Duyduklarının etkisi ile Ophelia'ya döndü Sirius. Kız ise masa örtüsünün ucuyla oynarken yanakları kızarmıştı. Will kızın elini tutup kendine çekti. ''Gerçi ona asla dokunamayacağım ama her zaman benimle olduğunu bilmek beni yaşama bağlıyor.'' dedi. Sirius eldivenlerin gizemini çözmüşken Ophelia sıkıntıyla ''Herkes yemeğini bitirdiyse kalkalım.'' diyip masadaki tabakları toplamaya başladı. Ancak Will ''Siz Sirius ile eski günleri anın. Ben toplarım.'' diyerek elinden tabakları aldı.
Sirius cebindeki notu Ophelia'ya uzatarak ''Dumbledore'dan.'' dedi. Ophelia çocuğun elinden notu alıp mühürü açarken Sirius kızı incelemeye başladı. Geldiği andan beri şok geçirdiği için ilk kez ona tam anlamıyla bakabilme fırsatı bulmuştu. Saçları uzamış göğsünün altına kadar inmişlerdi, kıyafetleri değişmiş daha günlük bir hal almıştı. Zayıflayıp hastalıklı bir görünüme sahip olmuştu. Gözleri o kadar yorgun ve yaşlı bakıyorduki sadece gözlerini gören biri onu 90 yaşında hasta bir kadın zannedebilirdi. Ophelia'nın elindeki not alev alırken Sirius'a döndü. ''Gel benimle.'' diyerek uzun holde yürümeye başladı. Kapalı bir kapının önüne geldiklerinde Ophelia cebinden bir anahtar çıkarıp kilide soktu. Kapı gıcırdayarak açıldıktan sonra odaya girdi Sirius. Tıpkı dükkanın üst katına benziyordu. Koltuğun üstünde duran yorganı kenara itip, oturdu. Etraf dağılmış parşömenler, kitaplarla doluydu. Ophelia masaya geçmiş kağıda bir şeyler karalıyordu. Sirius kitap yığınının arasından kapağında çift başlı kartal işlemesi olan bir defter aldı. Bu defteri okul yıllarından hatırlıyordu. Tam içini açıp okuyacakken Ophelia ona bir mektup uzattı. Sirius anlamayarak ''Gidince kendin verirsin.''diyerek ayaklandı. Ophelia ise boş gözlerle ona bakıp ''Ben gelmiyorum Sirius. Bu artık son görüşmemiz. Çünkü bu saatten sonra bir daha bana ihtiyacınız olmayacak. Bende kalan hayatıma Hermia Docile olarak devam edeceğim.''