Cesaret, Gryffindorluların doğaları gereği içlerinde bir güneş gibi parlardı. Bina öğrencileri zekalarını, güçlerini büyük bir cesaretle taçlandırdıkları için ormanın aslanı olarak anılmaları en büyük haklarıydı.
Sirius Black, soyunun zorunluluğu olan Slytherin binasına seçilmediğinde ailede büyük bir kaosa yol açtı. Black ailesi, büyücülük dünyasının en soylu ailelerinden biri olması dışında, karanlık büyüde de etkin olarak faaliyet gösterirlerdi. Öyle ki büyük babaları Grindelwald'un ''Çoğunluğun İyiliği'' hareketinde ona bizzat eşlik etmişlerdi. Ama Sirius, ailesinin seçtiği yolu seçmeyip en büyük cesaret örneğini göstermişti.
O karanlık sakin gece, Sirius'un zihnine eski anıları doluşturmuştu. Ailesinden kopmak başta onda kapanmayan yaralar açsa da, bu kararının her zaman arkasında durmuştu. Dostu James'in ona evini açması, ailesini paylaşması Sirius'un hayattaki en büyük şanslarından biriydi.
Kafasını biraz olsun rahatlatabilmek için yatakhanenin merdivenlerinden usulca süzüldü. 7.sınıfta, biri tarafından yakalanmak çokta büyük bir problem sayılmazdı. Özellikle de bir çapulcuysanız. Ortak salondan ayrılıp ana merdinlerden aşağıya inmeye başladı. Şişman leydi, portresinden ayrılmıştı. Kim bilir hangi portrede, hangi öğrencinin dedikodusunu yapıyordu.
Sonunda bahçeye ulaştığında noele ne kadar az kaldığını düşündü Sirius. Noelleri genelde James ile onların evinde geçirirlerdi. Fakat bu yıl çapulcular Hogwarts'ta kalıp biraz eğlenmeyi planlıyorlardı. Şamarcı Söğüt'e doğru ilerlerken, okuldan mezun olduktan sonra ne yapacağını düşündü. James ile daha fazla yaşayamazdı. Gerçi amcası bu konuda yardımcı olacağına dair bir mektup göndermişti. Bir Black'in savrulup gitmemesi için elinden geleni yapmaya hazırdı. Ama asıl önemli olan şey savaştı. Sirius diğer öğrenciler gibi karanlığın yükseldiğinin farkındaydı. Şimdiden ayak sesleri duyulmaya başlamıştı.
Sirius Black, kargaşadan korkmazdı.Hatta eğlenceli bulurdu. Lakin dostlarının bu olası savaşta zarar görme ihtimali onu içten içe tüketen bir korkuydu.
Şamarcı söğüte doğru yaklaştığı sırada yerde yatan bir beden gördü. İçini saran endişe, bedenin Ophelia olmasıyla iyice artınca bedenini öne doğru iteledi. Gördüğü şey ise inanılmazdı. Ophelia Grindelwald çimenlerin üzerine uzanmış üstünde kalın siyah kabanı ve Ravenclaw atkısına sarınmış bir şekilde tatlı tatlı uyuyordu. Ne kadar burada uyuması Sirius'a saçma gelsede manzarayı izlemekten kendini alıkoyamadı. Hatta tam iç geçirecekken Ophelia'nın ''Biraz daha beni öyle izlemeye devam edersen Black, sana Rennervate büyüsü yapmak zorunda kalacağım.'' diye mırıldandığını duydu. Bu sözler aklına 4 gün önce James'e söylediği şeyi getirdi. James Lily'yi hayran hayran izlerken kendisi de bu ayıltma büyüsünü yapmayı düşünmüştü. Leydisiyle çok ortak noktası vardı.
Normalde Ophelia Grindelwald'u görünce içinde oluşan garip duygular nedeniyle asla onunla konuşmazdı. Hatta uzaklara bakar, göz göze gelmemek için her şeyi yapardı. 3. sınıfta James Ophelia'yı tebrik etmek için durdurduğunda sırf onunla göz göze gelmemek için yanlarında duran Gryffindorlu bir kızla konuşmuş, iki hafta onunla takılmak zorunda kalmıştı. Ama bu gece Grindelwald'un suratında şaşırtıcı bir dinginlik vardı. Gözleri mavi-gri karışımı tondan daha dingin bir griye bulanmıştı. Saçları omuzlarında dökülüyor, uçlarına bulaşmış kar taneleri koyu saçlarında adeta güzelliklerini sergiliyordu. Yanakları ve minik burnu kızarmış adeta 'beni öp Sirius' diye yalvarıyorlardı. Bir anda burnunun ucunda beliren asayla sesini tekrar duydu leydisinin ''Ciddiyim biliyorsun değil mi Sirius?''
''Şu an seni ciddiye alamıyorum leydim.'' diyerek gülmeye başladı Sirius. Ardından söylediği cümle kulaklarından beynine ulaştığında nefesi kesilmişti. Bir obliviate büyüsüyle işin içinden çıkabilir miydi acaba? Utançla suratını leydisine çevirdiğinde dudaklarının kenarının kıvrıldığını gördü. İkinci kez nefesi kesilirken leydisinin narin sesiyle ''Umarım sana burada lordum demem gerekmiyordur Sirius.'' deyişini duydu.
Anın gerginliğiyle ''Sizin binanın hayaleti gri leydiyi düşünüyordum.'' gibi bir şeyler zırvalasa da bu sadece leydisinin gülümsemesini genişletti. ''İstersen bir ara onunla konuşayım, biraz yabani olsada belki senden etkilenir. Birbirinize lordum, leydim diye hitap edersiniz. Fena mı olur?'' diyerek alayla konuştu leydisi. Sirius, o an bu kadar gerilmemesi gerektiğini bütün beynine haykırmaya çalışıyordu. Eğer başarabilirse yıllardır beklediği bu özel ortamı onlar için hikayelerinin başlangıcı yapabilirdi. İçinden kendisine fazla uçma diye uyarıda bulunup leydisine döndü. Ophelia bedenini Sirius'a döndürmüştü. Anlaşılan bu gece o da konuşmaya istekliydi.
''Söyle bakalım Black gecenin bu vakti burada ne işin var?'' dedi Ophelia. Açıkçası konuşmayı onun başlatması Sirius'un işine gelirdi. ''Senin neden burada olduğunun cevabını vereceksen söylerim.'' dedi kendinden emin bir şekilde. ''Tabii ki söyleyebilirim Black, kehanet ödevini yapabilmek için yıldızlara bakmaya geldim.'' dedi gözlerine bakarak. Bu cevap çok tatmin edici değildi. O yüzden Sirius, suratında gerçekliğe dair bir ifade aradı. Bunu fark eden Ophelia sanki yakalanmış gibi Sirius'un kulağına yaklaşarak fısıltıyla ''Aslında bunu daha önce kimseyle paylaşmadım ama ben bir vampirim Sirius. Avlanmak için çıktım, şansa avım kucağıma geldi.'' Sirius yakınlığın ve sıcak nefesinin verdiği hisle başta anlayamasa da söylediği şeyi fark edince dehşetle leydisine baktı. Sirius'un surat ifadesi, son zamanlarda Ophelia'yı bu kadar kahkahaya boğan tek şey olmuştu. Sirius leydisini güldürdüğünü fark edince ister istemez mutlu olmuştu. Ayağa kalkıp elini leydisine uzattı.
''Madem görevimiz yıldızları okumak, o zaman manzarayı daha da güzelleştirelim.''
Ormanlık alanın patikasını tırmanırken birkaç öğrenci daha görmüşlerdi. Hatta Ophelia gördüğü bir Ravenclawluyu kolundan tuttuğu gibi Flitwick'e götürmek için hareketlendiğinde Sirius ona uyarıcı bakışlarla baktı. Şu an ikisi de aynı kuralı çiğniyordu. Tepeye ulaştıklarında manzaranın güzelliği leydisini gölgede bırakamamıştı. Sanırım o gökyüzünü incelerken onu incelemesi fark edilmezdi. Sirius çimenlerin üzerine uzandıktan sonra kolunu leydisi başını koyabilsin diye yana uzatttı. Ophelia bu ince harekete aynı nezaketle cevap verip başını Sirius'un koluna koydu. Kesinlikle Sirius bir şişe Felix Felicis içmişti bir şekilde, yoksa bunların hepsi bir rüyaydı ve birazdan çapulculardan biri tarafın uyandırılıp bu güzel gecenin bir hayal olduğunu hazmetmesi 1 hafta sürecekti.
''Şu gördüğün Canopus yıldızı, gökyüzünün ikinci en parlak yıldızı.'' diyerek zarif parmaklarıyla bir noktayı gösterdi Ophelia.
''Ama en parlağı değil.'' diyerek sırıttı Sirius. Adını gökyüzünün en parlak yıldızından aldığını bal gibi de biliyordu.
''En parlak yıldızı görmek istiyorsak sana bakmamız yeterli Sirius.''
Obliviate: Kişinin hafızasını değiştiren veya silen büyüdür.
Felix Felicis: Bir şişesi içilen gün içinde şansı arttırır,güveni yerine getirir.Aşırı kullanımında dikkatsizlik ve pervasızlık gibi yan etkileri vardır.