Louis uyandığında gözleri ilk başta pencereyi buldu. Karnının gurultusu izleme keyfinin önüne geçince yataktan kalktı ve banyoda elini yüzünü yıkayıp havluyla kurulandı.
Dışarıda muhteşem bir kar sessizliği vardı. Sadece birkaç çocuğun çok uzakta kar topu savaşı yaptığını işitebiliyordu.
Kısık sesle ıslık çalarak mutfağa yöneldi. Ketıla su koydu ve ısınması için fişini takarak, kapağını kapatıp düğmesine bastı. Tost yapmak için buzdolabından tost ekmeği poşetini ve kaşarı çıkardı, tezgâha koydu. Tam kapıyı kapatırken yatak odasından pat! diye bir ses çıktı.
Endişeyle odaya geçti ve etrafa bakındı. Camdaki koyu beyaz renkten ve çocukların çığlık çığlığa kaçışmasından, camına kar yapıştırdıklarını anladı ve ister istemez güldü.
Tekrar mutfağa geçmeden önce salona bir bakış atıp mutfağa doğru yöneldi. Fakat az önce algıladığı şeyi anladığında tam mutfak kapısının dibinde dikilip, iri gözlerle boşluğa bakakaldı.
Salonda biri vardı.
Geri adımlayıp salon kapısının yanındaki duvara sırtını yasladı ve nefesini tuttu. Bir bıçak almalı mıydı? Alsa bile kullanmayı beceremezdi ki!
Başını hafifçe içeriye uzatıp üçlü koltukta uzanan bedene baktı. Adamın çırılçıplak bir şekilde, dizlerini karnına çekmiş ve ellerini başı altında birleştirmiş halde uyuduğunu fark edince gözleri irice açıldı.
Bir adam mı?
Çıplak mı?
ÇIPLAK BİR ADAM MI!Hızla vestiyerin yanında duran beysbol sopasını aldı ve adamın karşısına geçti. İki eliyle sopanın dibini kavrayıp ucunu ona doğrulturken panikle yutkundu. Aslında adamın yüzü o kadar güzeldi ki normal zaman diliminde onun bir tehdit unsuru olduğunu düşünmek saçmalık olabilirdi.
Saçları kıvırcık ve uzundu, tutamlarından iki tanesi yüzüne düşmüştü ve aralık dolgun dudaklarından çıkan her nefeste hafifçe oynuyorlardı. Bembeyaz teni vardı; pembe diz kapakları, pembe parmak uçları, pembe ayak tabanları ve pembe dudakları! Çok güzel olmanın yanında çilek ve vanilyayı anımsatıyordu.
Başını hemen sağa sola sallayıp bu düşünceden kurtuldu. Polisi aramalı mıydı? Kesinlikle aramalıydı. Ama o zaman hikâye, yazanın istediği gibi tamamlanamazdı.
Böylece Louis, silahının ucunu onun pembe omzuna koyup hafifçe dürttü. Sanki ateşe değmiş gibi bir iki adım kaçarken, adam sadece burnunu çekti ve kalçasını oynattıktan sonra uykuya devam etti.
Louis de sinirden ve korkudan aklını oynatacaktı!
Kısık sesle "Hey!" diye tısladı. Adamın düzgün kaşları çatıldı ve uzun kirpikleri titredi. Gözlerini yavaşça aralamayı başardığında yeşil ve parlak irisleri göründü. Kısaca etrafta gezinen gözleri Louis'yi buldu ve gülümsedi. Louis onun güzelliği karşısında neredeyse kalp krizi geçireceğini hissetti ama hemen toparlandı; GÜZELLİĞİYLE DİKKATİNİ DAĞITMAK İSTİYOR OLABİLİRDİ!
Harry hâlâ gülümserken, bukleleri altından tiz bir sesle cevap verdi. "Miuw..."
Louis ona anlamsızca baktı. Bir yandan sopayı tedirgince ona uzatmaya devam ediyordu. "N-ne? Ne diyorsun sen ya? K-kimsin sen?!"
Harry onun bu tavrı karşısında gülüşünü düşürüp yavaşça yerinden doğruldu. Boynundaki tasmanın zili çalınca Louis'nin gözleri daha da büyüdü. Üzerindeki Moonie yazısıyla karnına kramplar girmeye başlamıştı. Burada. Ne. Oluyor.
Harry gözlerini yumdu. Elleri üzerinde durup, bir kedi gibi poposunu kaldırarak koltukta gerinince, Louis iri gözlerinin artık yuvalarından çıkacağını düşündü. Eğer b-böyle davranarak dikkatimi dağıtmaya çalışıyorsa başarabilirdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moonie's Kiss | Larry ✔
NouvellesLouis Tomlinson hayatından o kadar bunaldı ki, 24 Aralıkta kapısında bulduğu üşüyen kediyi doğum günü hediyesi olarak ilân etti. Ya da belki de, sadece bir kedi ve bir erkeğin karşılaşması gerekirdi.