Kader, ihtiyar bir örümceğin yaptığı gibi itinayla ağlarını örmeye başlamıştı daha onlar hic var olmadan evvel, şimdi buradaydılar kaderlerinin birbirine mıhlandığı yerde. Genç kadın gözlerini huzurla yumdu ard arda, güneşin bir pırlantayı kıskandıracak kadar eşsiz güzelliğine biraz daha yanaştırdı yüzünü, derin derin soludu içine havayla bütunleşmiş o eşsiz kokuyu ve usulca araladı zümrút yeşili gözlerini... Rüzgarın hoyrat dansçıları, insana alevleri sevdirecek kadar muhteşem olan kızıl saçlarında turladı bu sefer. Yüzünde oluşan tembel bir gülümsemeyle kokusunu soluduğu puslu bakışların sahibine devirdi gözlerini, ve tarih tekrardan yazıldı yine yeni yeniden. Buradaydılar herşeyin başladıgı o tepede. Karşısında ki adamın sert çehresinde gezdirdi bakışlarını bir süre, ah onu gerçekten deli gibi seviyordu. Her bakışında , her dokunuşunda , her sarmalayışında tekrar tekrar hapsoluyordu cenneti faz ettiği yüreğine. Genç adam ona aşkla bakan kadına dikti puslu gözlerini. Onun Kadınına.. Zaman çok illet birşeydi ona göre haftalar önce tek derdi davasıyken kader ona öyle güzel bir oyun oynamıstı ki yüreğinin derinliklerinde kırmızının en güzel tonuyla bir kıvılcım düşmüştü bu sıralar müptelası olduğu kıvılcım, simdilerde koskocaman bir kor olan kıvılcım.Şükürler ediyordu buna vesile olana. Esrarengiz bir sesle başladı konuşmaya: "Nazım Hikmet'in bir sözü vardır mühür gözlüm , derki " Aşk, bazen gitmek ile kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin Kalbi kazanır bu savaşı." Ve biz bu savaşı ilelebet kazandık. And olsun ki , yeri ve göğü yaradana,yüreğimin kör kuyularına saldığın bu kıvılcımlar mabedimin geldiği yerle buluşacağı ana dek var ettiklerinle beraber var olacağım." ......