Gruptan ayrıldığına dair konuşmayı yapalı neredeyse üç gün olmak üzereydi. Yoongi de dahil hiçbir üyeden ses çıkmamıştı.Hiç kimse "Saçmalama" demekten başka bir şey yapmamış, Jungkook'u tutmaya çalışmamıştı. Jungkook'un en çok düşündüğü, kafasına en çok taktığı durum da buydu.
Aslında hayır, kimsenin onu tutmasını istemiyordu ama birilerinin tutmaya çalışmasını istemişti içten içe. Sadece bunu kendine itiraf etmekte zorlanıyordu.
Evde geçirdiği günleri biri, bir fotokopi makinesi ile çoğaltmış gibiydi; birbirinin aynısı. Ne oyalanacak bir şey bulabiliyor ne de kafasını dağıtabiliyordu. Aklında sürekli grupla yaptığı son konuşma dönüp duruyordu. Kendi kendine daha fazlasını söylemediği, hatta çıkarken Taehyung'a bir yumruk atmadığı için kızıyordu.
"Tam o pis burnunun üzerine bir tane patlatmalıydım. Ah!" Uzandığı yatağında kendi kendine konuşuyordu. "Hoseok'a inanamıyorum. Herkesten bu tarz bir hamle bekleyebilirdim ama Hoseok? Tanıdığım en ilkeli adamlardan biri." durdu, histerik bir şekilde güldü son söylediğine ve düzeltti kendince. "biriydi..."
Doğrulurken eline aldığı yastığını sinirle yumruklamaya başladı. Bir yandan da söylenmeye devam ediyordu. "Çaresiz ve köşeye sıkışmış hissetmesi gereken onlar değil mi? Ben neden böyleyim şimdi?" diye tısladı dişlerinin arasından yumruklarıyla aynı ritimde.
Daha önce de kavgalar edilmişti, her birinin köşeye sıkıştığı zamanlar olmuştu, çok zor dönemleri beraberce atlatmışlardı. Bu ilk değildi. Ancak böyle bir tepki, özellikle de bu tepkinin Jungkook'tan gelmesi... İşte bu herkes için yepyeni bir şeydi.
Jungkook için S(e)oul sahip olduğu her şey demekti. Bunu sıklıkla dile getiren de kendisiydi. Sahip olduğu ve ait hissettiği tek şeydi. S(e)oul onun iyi yanıydı. O deli adamı ancak bu grup yola getirebilmişti. Jungkook da kendisini hiç diğer üçünden ayrı hiç hayal etmemişti.
"Dört..." dedi gülerek. Pek keyifli bir gülüş değildi bu. "Dört oldular artık. Siktiğimin dördü!"
İçten içe o kadar kızgındı ki bir yanı hala yanlarına gidip her birine deli gibi bağırıp çağırmak, her şeyi herkesi kırıp dökmek istiyordu.
Grupta ise durum daha farklıydı. Herkes kendi köşesine çekilmişti. Her şey darmadağın olmuş, hiç kimsede bir şeyler yapmak için istek de güç de kalmamıştı.
Kendisine belli edecek bir hamle yapmasalar da her biri Jungkook'un gidişinin ardından kara kara ne yapmaları gerektiğini düşünüp duruyordu. Kafa karışıklığından mı üzüntüden mi yoksa çaresizlikten mi hiçbiri bilmiyordu çünkü kimse kimseyle bir şey konuşmuyor, iletişim kurmuyordu. Yoongi ve Hoseok bile.
Ara sıra Yoongi Hoseok'un yanağını okşuyor, Hoseok da başını onun avucuna yaslıyordu. O kadar. Konuşmuyorlardı. İkisinin de bu duruma bulabildiği bir çözüm yoktu.
Hoseok, Jungkook'a gidip konuşmak istiyordu ama her şey o kadar yeniydi ki muhtemelen yapacakları konuşma birkaç gün öncekinden daha farklı olmayacaktı. Daha kötü olabilirdi ama daha iyi olmayacağı kesindi. Bu yüzden Hoseok konuşmak için bir süre daha beklemesi gerektiğini düşünmüştü. Zaten her şey öyle dağılmıştı ki hepsinin toparlanmak için uzun bir süreye ihtiyacı olacaktı.
Taehyung da onlardan haber alana kadar provalar için gelmeyeceğini söylemişti. "Enstrümanlar ve ekipmanlar olmadan prova da alamayız zaten. Siz ne yapacağınıza karar verdiğinizde beni ararsınız." deyip çıkıp gitmişti.
Olayın ardından ilk bir iki gün Hoseok'un evine gelen Namjoon da sonrasında aynı şeyleri düşünmüş olacak ki bugün yanlarına uğramamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red & Blue : Taekook
FanfictionJeon Jungkook solisti olduğu gruba kendi iradesi dışında katılan Kim Taehyung'dan nefret ediyordu. Biri ateş diğeri ise buzdu. Kırmızı ve mavi. Onların birbirlerine karışmaları birbirlerini yok etmelerine neden olacaktı. 04.11.2020