Yolun yarısında vazgeçip eve dönmeyi düşünse de aklına ailem dediği arkadaşlarını getirdiğinde bunu yapmanın ona bir şey kazandırmayacağına karar verdi ve gerçekten de Taehyung'un semtin biraz dışında kalan büyük evine kadar yürüdü.Büyük evin bakımlı bahçesinden içeriye girdi. Dış kapının işlemelerine bakarken gözüne kapıda bekleyen iri yarı denebilecek iki adam ilişti. Tüm gördüklerinden sonra içinden "Zengin piç." diye geçirdi. Kendi içinde gerçekten de onun şımarık biri olduğuna emindi.
Kapıya kendisi kabullenmese de tereddütle yaklaşırken adamlardan birinin elini belli belirsiz kaldırdığını görüp duraksadı. Durduğu yerde sıkıntıyla iç geçirmeye başladı.
"Kimsiniz?"
"Yolumu kaybedip buraya kadar gelemeyeceğime göre bu evde yaşayan adamı görmeye gelen biriyim."
"Beyefendinin nesi oluyorsunuz? Neden buradasınız? Sizi daha önce hiç görmedik."
"Çok normal çünkü onun hiçbir şeyi değilim. Olmaya da niyetim yok. Aynı yerde çalışıyoruz diyelim."
Jungkook ile konuşan ve sıkıntıyla başını onaylar şekilde sallayan adam daha sonra yanında sessizce duran diğer korumaya evi işaret etti.
"Gerçekten mi? Devlet hazinesi falan mı bu adam?" Jungkook histerik bir gülüşle karşılık verdi korumanın Taehyung'a geldiğini haber vermek için içeri girdiğini gördüğünde.
"Beyefendiyi özel olarak korumak zorundayız. Sizinle alakalı bir durum değil. Muamelemi herkese karşı aynı olmak zorunda. Olay çıkarmayın ve bekleyin."
"Olay çıkarmak mı? Sadece soru sordum." Yeniden daha yüksek sesle güldü. "Ya bugün herkes kafayı yemiş ya da ben hiç iyi değilim."
"Bence kendini bi' gözden geçir." Taehyung kapıda durmuş Jungkook'un son cümlesine ithafen verdiği cevaptan memnun bir şekilde gülümsüyordu.
"Adi bir gülümseme." diye geçirdi Jungkook içinden. "Çok adi bir gülümseme."
"Seninle konuşmaya geldim ama bunun için dünden falan haber göndermek gerek sanırım. Bir saattir lütfetmeni bekliyorum."
Umursamaz davranmaya çalışıyordu ama şuan içinde bulunduğu durumdan hiç memnun değildi. Deli dolu, kabına sığamayan Jungkook için bu tarz bir muamele hırsını ve öfkesini kamçılayacak bir sebepten başka hiçbir şey ifade etmiyordu.
"Üzgünüm. Böyle yaşıyorum." Taehyung umursamaz davranmaya çalışmaya gerek duymadı çünkü gerçekten umursamazdı.
"OZGONOM BOYLO YOŞOYOROM." Yaptığı hareketten sonrasında utanan Jungkook -ama gerçekten bu adamın hareketleri ona çok dokunuyordu- cevap vermesi için Taehyung'a hiç fırsat vermeden söze girdi.
"Neyse. Yarın provalara gel." Jungkook tam arkasını dönmüş gidecekken Taehyung'un kahkahaları yükseldi bahçede.
"Şaka falan yapıyor olmalısın. Bu ne şimdi?" Gülmekten çok zor konuşabilmişti.
"Şakam yok. Ne duyduysan o. Dolandırmadan söyledim işte. Nesini anlamadın?" Jungkook kendisinden özür beklediğine emin olduğu adama dönüp ters ters bakmaya başladı.
"Özür dilerim, kusura bakma, pişmanım, telafi edelim vs vs. Çok fazla seçeneğin var aslında hatanı kabul etmek için."
Jungkook birkaç adımda Taehyung'a yaklaştı. Konuşma başladığında korumalar onları yalnız bırakmış olduğu için yaklaşmasına engel olacak kimse olmadı. Taehyung ise buz gibi bir ifade ile kendisine dikmişti gözlerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red & Blue : Taekook
FanfictionJeon Jungkook solisti olduğu gruba kendi iradesi dışında katılan Kim Taehyung'dan nefret ediyordu. Biri ateş diğeri ise buzdu. Kırmızı ve mavi. Onların birbirlerine karışmaları birbirlerini yok etmelerine neden olacaktı. 04.11.2020