'Sunset in Swan's eyes'

76 8 0
                                    

Önünde dikilmekte olduğum hastane benim için gerçekten fazla şey ifade ediyor. Heyecan, acı, sevgi, hasret... Hepsinin tadını anımsatıyor bana.

Evime geldiği günün üzerinden iki gece geçmişti. Sabaha onu bulamadığımda hayal kırıklığına uğramıştım. Numarasını almadığım için de ulaşamadım. Bulduğum tek çözüm mesai saatlerinin değişmediğini umarak hastanenin yolunu tutmaktı.

Baktığım ilk yerde onu bulmuştum. Arka bahçede, zehirle dolduruyordu yine ciğerlerini. Yavaşça yaklaştım. Düşünceleri kafasını oldukça meşgul ediyor olacak ki dalmıştı.

"Ne zaman vazgeçeceksin kendini zehirlemekten?"

Sesimle kendine gelirken şaşırmış bir ifadesi vardı. Hızla izmaritini yere atıp ayağıyla çiğnerken elini sallayarak dumanı uzaklaştırdı.

"Ah, Seulgi. Merhaba."

Başımla selamına karşılık verdim. Kırgındım, direkt lafa girdim.

"Neden gittin Joohyun?"

Afallamış olacak ki sessizce yutkunup elini ensesine çıkarttı.

"Üzgünüm, fazla heyecanlıydım. Kalıp kalmamak konusunda tereddüt ettim."

Kafamı olumlu anlamda sallarken suskunluğumu korudum. İfadesi yeniden hissizleşirken dudaklarını araladı.

"Baksana, bugün erken bitiyor mesaim. Biraz vakit geçirmek ister misin?"

İtiraz edemeyeceğimi bilmesi gerekirdi.

Kısa bir araba yolculuğu geçirdik. Dikkatinin dağılması istediğim son şeydi. Özellikle geçirdiğim kazadan sonra. Bu sebeple konuşma taraftarı olmamıştım ancak o konuştuğunda kısa cevaplar vermek durumunda kalmıştım. Sonunda bir sahile vardığımızda boylu boyunca turlarken hiç susmadık.

Kiminle, neyi ile yaşadığını ve buraya en son kimlerle geldiğini söylemekten sakınmıştı. İlginç gelse de fazla deşmedim. Sonuçta donuk Bae Joohyun'du o. Belki de bu kadar sohbet edip hareketli davranmaya çalışmak onu çok zorluyordu. Hatta arada espriler bile yapıyordu, "Peluş ayıcıklardan tek farkın solunum yapman.". Ve numarasını almayı unutmuyorum.

Güneş batarken sahilin bir noktasında durmuş, ufuğa bakıyoruz. Kitaplarda, şarkılarda tasvir edilen romantik anlar gibi. Zaten onun gibi bir güzel ancak kurgu karakteri olabilirdi. Elini belime atıp beni kendine çekiyor itiraz etmeden ona daha çok sığınıyorum. Bir süre sonra başımı ona çevirdiğimde anlam veremediğim kadar dağınık bakışları vardı. Sorgulamama fırsat vermeden arabaya dönmemiz gerektiğini, beni eve bırakacağını söylüyor.

Bu sefer işler tersine dönmüş, ben zaman zaman bir şeyler diyorken o kısa cevaplarla geçiştiriyordu. Evin önüne geldiğimizde benden önce davranıp benim kemerimi çözdü. Ne nazikti benim sevdiğim...

"Görüşürüz." dediğimde cevap vermiyor. Biraz daha yanıtını bekledikten sonra gelmediğinde arabasından iniyorum. Kapıyı kapatacaktım ki seslenişi beni durdurdu.

"Kang Seulgi."

Baktığımda devam etti.

"Kendine iyi bak. Hiçbir şey asil omuzlarını düşürmesin. Hiçbir şey."

"Seni seviyorum." diyorum, farklı bir enerji sezdiğim konuşmasını bitirir bitirmez. Ve yine bakışları sahildekilere dönüyor. Tekrar yanıt alamadığımda kapıyı kapatıyorum, apartmana adımlıyorum.

Snowflake | SeulReneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin