Bölüm şarkısı/Evgeny Grinko -
"Once Upon A Time"Yazım hatam olmuşsa kusura bakmayın İyi okumalar.
🐘 🐘 🐘Bu gün havanın hüznü, ağlamaklı duruşu nedense bana bir huzur veriyordu. Balkonumda oturmuş bu hüzünün bedenimi ele geçirmesini bekliyordum. Saat oldukça erkendi her zamanki gibi. Havanın gözlerine inmiş pus yüzünden güneşin doğuşunu göremeyecektim ama bu, şu anın tadını çıkartmama engel değil. Sandalyemi siyah demir korkuluklara yaklaştırdım ve onları tutarak tüm o soğukluğun bedenimce daha derinden hissedilmesine izin verdim. Kafamı geriye doğru bıraktım. Sadece dinledim. Sessizliğin içime işlenen şarkısını, kuşların ilmek ilmek işlediği zarif bir örgü gibi olan melodisini, bağırmak isteyip boğazlarına işlenen zincirlerden dolayı seslerini çıkartamayanların acıyla inlemerini, küçücük bir bebeğin masum kokusuyla harmanlanan gülücüklerini, çıplak gerçeğin sesini ve daha bir çok fazlasını. Bu tan vakti ne müthiş bir şey böyle! Telefonumun çalmasıyla özenle yerleştirdiğim tanın sessizliği ellerimden kaydı ve bir vazo gibi tuzla buz oldu. Telefonumu elime aldığımda arayanın Nilden olduğunu gördüm. Önemli bir şey olmalıydı yoksa onun bu saatte uyanık olması imkansız gibi bir şeydi.
"Efendim?" dedim rahatsız olduğumu belirterek.O da şakayla karışık bir biçimde cevap verdi. " Kızım insan bir günaydın der. Ben senin için bu saatlerde kalkıyım, perperişan oluyum sen bana 'Efendim' de. Yazık, çok yazık."
Yaptığımın kabaca olduğunun farkına vardım. "Günaydın. Ama şaşırmama da izin ver lütfen. Senin bu saatte uyanık olduğun nerde görülmüş(!)""Aslında şöyle bir şey oldu. Biz, yani eski arkadaşlar dedik ki hafta sonu dağ evine gidelim. Bende sana sormak için bu saatte aradım çünkü hanımefendi günün diğer saatlerinde bizi geçiştiriyor." Son demiş olduğu cümleyi duymamazlıktan geldim. Bana sunmuş olduğu teklifi düşündüm fakat hiç içime sinmediği için kabul etmeyecektim.
"Ben gelemem Nilden. Burda buluşup bir yemek yesek ne olur ki? Dağ evi şart mı?" Biliyorum kararıma karşı çıkacaktı.
"Hayır Cansu geliyorsun. İtiraz istemiyorum." Bunu duymak hoşuma gitmedi ve hiç bir cevap vermeden görüşürüz diyip kapattım. En yakın arkadaşım olmasa çekilecek insan değil.
***Arabamı kliniğin otoparkına park ettikten sonra kliniğe doğru yol aldım. İçeriye girmek üzeriyken arkamda büyük bir gürültü kopuverdi. Arkamı döndüğümde iki arabanın dehşet verici bir şekilde çarpışması sonucu orataya çıkabilecek tüyler ürpertici o manzarayı gördüm. Koşarak kaza yerine gitmeye başladım. Kalabalık kazazedelerin başına dikilmiş merak gideriyordu. Bu daha da hızlı koşmama neden oldu. Kalabalığın yanına vardığımda sinirlerime hakim olamayarak bağırdım. "Aranızda doktor olan kimse yoksa dağılın. Rahat bırakın bu alanı. Kimse yaklaşmayacak. Duydunuz mu beni?" İnsanlar ağızlarının içinde söylene söylene dediklerimi yaptılar bu esnada da koşarak bir kişi bana doğru geliyordu. Bu Nildendi. Direkt kazazedelere yardıma yöneldi. Onun yaptıkalarına bakıyordum şok içerisinde. Bu dehşeti gördükten sonra kalakalmıştım.
Yanıma geldi ve öylece dikilen beni kendime gelmem için sarstı. Cansu kendine gel ve bana yardım et. Bak onlara yardım etmeliyiz ama bunu tek başıma yapamam yardımına ihtiyacım var. Duyuyor musun beni?
Onu duyabiliyordum fakat bu manzaranın şokunu bir türlü üstümden atamıyordum. Bana bağırmaya başladı. " Ölecekler, onları ordan çıkartmam için bana yardım etmezsen ölecekler." dedi. Dudaklarımın arasından titrek bir sesle ufacık bir cümle duyuldu. "Tıpkı ailem gibi." Beni onayladı. "Tıpkı ailen gibi." Kendimi sarstım ve bana yapmam gerekeni söylemesi için bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senfoni
RandomYağmurun kesik bileklerinden ne kan aktı ne de acı. Acı, annesinin kahve gözlerinde kaldı...