MEYUS

6 2 0
                                    



Gözlerimle kusurun şekillerini takip ediyorum, bir siyahlığın içerisinde dönen beyazlık yolunu gözlerimle buluyor ve bu şekiller, beni
çekip sürüklediğinde, kendimi bu harabenin içinde buldum. Orada uzun uzun göğe yalvardım. Sema kokusunu cennetten sıcaklığını
içindeki ateşten almıştı. Lucifer’ı* çağırdım sevinçle. Ama o bana yanıt vermek istemedi! Kazandığını bilmekle yetindi. Çölün fırtınası
zebanilerin uğultularıyla dans ediyor, ama artık sesleri uzak diyarların ülkelerinde yankı yapıyor, yaşadığım günler bir bir
gözümün önünden geçiyor, bense tüm bunların içerisinde kayıp bir anahtarlık olan kendi siluetimi arıyordum. Anlaşılmayan
kahkahaların bastırdığı çığlıklarla bakışlarımı çevirdim. Orada beni sessizlik karşıladı. Kalın iki duvar arasında benliğimi
sıkıştırmıştım: Birinin ötesinde var oluşlarına uzaklaşarak tiksinti duyduğum insanlığın yaşamı, diğerinin ardındaysa sonsuzluğa
akıp gittiğini sandığım asıl yaşamım karanlıktaki çölün şarkısıyla betimlenmişti. Ayaklarım komutu bekliyor, yaşamın ölüm
sahnesindeki oyunculuk süregeliyordu. Adımım hangisinde son bulacaktı.
Bir rahibenin ruhunu yanımda hissetmiş̧halde tozun en gri tonunda yere kapanmışyalvarıyordum ki kulağıma uzaktan bana doğru
yaklaşan adımların çaresizliği duyuldu, güçlü, parlak bir ışık beni yukarı doğru kaldırdı. Lucifer’ı tahtından kaldırdığımı sandım.
Geride bıraktığım Siyon Çölü’nü Aden Bahçesi’ne** dönüşürken ki, çiğdemden bahçelerini, sönmez şafağının berraklığını,
dingin sular üzerindeki sessiz parıltılarını bir bir görüyordum. Kısa süreliğine beni içine çeken bu huzurdan yine o bedensiz
dudaklardan yayılan fısıltılar koparttı. Karşımda bir insan görüyordum, ama bu insan artık bana yabancı ve bir mermerden yontu
gibi soğuktu. İsa’nın sesi hafızamda yer edindi. Hakikat (İsa) gözlerime doğru hızla yaklaştı: boynumla bir zincirlenmişellerim
benden habersiz ona doğru uzandı: Kurtar beni!

***

Bu ıssızlığın içerisindeki son ışığa da gölge düşünce kaçar ve bir o kadar da sessiz adımlarla harabenin basamaklarını tek tek
geride bırakıyor, usulca otomobilime biniyor ve alışılmamışlığın bir sonucu olmalı ki kendi sesimden bile korkar vaziyette her gece
kendimi burada buluyorum. Hedeflediğim bir amaçdoğrultusunda bile isteye yapmıyorum. Anlam veremediğim bir mecburiyet belki
de daha çok eziyet olmalı. Belki de geçmişin bir getirisi! Burada; mavinin alacasında, karanlığın sarıyı es geçtiği boşsokakların bir
nevi hanında buluyorum kendimi. Hanın kapılarının arasındaysa sessizlik ve biz! Nasıl anlaşılmak istenirse. İyi veya kötüye delalet
edecek bir şekilde.

Fark edilmeye karşı olan bu korkum beni tedirgin ederken; Şu uzun boyum, bütün beden ölçülerim, ayaklarım, kurumuşsert ellerim
hepsi beni rahatsız edip, görünmezliğimi ebedîkılmamı zorlaştırıyor. Bazen bana bahşedilen büyük bir alanın küçük bir köşesine
çekilip yansımamda gözlerimi buluyorum: Herkesin görebildiği bu gözlerin yer aldığı bir yüzümün olması ne acı (utanç) verici.
Karanlıktan bu kadar korkuyor olmam bir hataydı. Beni (bizi) gizleyebilecek tek şey oyken.
Lucifer: Hristiyanlıkta şeytanın henüz melek olduğu zamanlarda ki adı.
Aden Bahçesi: Hıristiyanlıkta cennet.
Yeryüzünün geçmişinde, arzunun ve düşüncesizliğin içerisindeki milyarlarca insan asırlarca okyanusun hırçın dalgaları
gibi durmadan akıp gidiyorlar. Çarptıkları her yerden efendilerine kum tanelerinden götürüyorlar. Köle bunlar! Ve her
birinin kendi içerisinde bir tanesi var. Kumları efendisine ulaştırmaktan kendi midesini ulaştıracakları yitip gitmiş, elleri
göğün semasında sallanıp Tanrının uzanışını bekliyor. Artlarında bıraktıkları feryatlar dindiğinde hançerleri tekrardan
başkaldırıyor. Derilerini yarıp dışarı çıkmak üzeri olan kemiklerden oluşan sırtları birbirlerinin tek hedefi. Bu çağ
akılsızlık ve kandan ibaret. Yemeklerimize serpiştirdiğimiz yalandan ve zorbalıktan haberdar bir şekilde yaşıyorum. Amen  dedikleri her duanın insaf ve yakarışında, üstüne bastıkları bedenlerin yaratıldıkları toprak üzerinde nasıl çıtırdadıklarını
duyuyorum.
Ne kadar uzakta kalmaya çalışsam gittiğim her yerden, yerkürenin yanışını hissediyorum. Kulaklarımı her ne kadar
derinden tıkasamda yer altı küllerinin figanlarını işitiyorum. Tanrıya sundukları ağzına kadar dolu kadehten bir yudum alıyorum, sofraya serpiştirdikleriyle aynı tatta. İnsan oğlu bu mu?
Bu çağın ilahı her ne kadar İsa olarak biliniyor olsa bile Lucifer’ın zihnimizde edindiği bundan daha fazlası...

O gece yalvarmasaydım İsa’ya! Ellerim ihanet etmesiydi bana! Duvarın alçak olanından atlamayıp tiksintiyle bakmaya
devam etseydim. Devam etseydim, uzaktan!

Berbat bir yaşantı bizimki. Yalnızlığın gölgesinde büyüyor, onunla oyunlar oynuyoruz. Bizi büyütüyor, birbirimizden
habersiz kılıyor. Yabancı olduğumuz biz ve yaşantılarımız, günün sonunda merhametten habersiz büyüyen ruhumuzu
oluşturuyor. Aramıza ördüğüduvarları sarı ışığıyla aydınlatıp bizi karşılıklı oturtturuyor. Çıt yok! Hanın sahip olduğu tek
şey sessizlik olarak kalıyor. Altında ağır figanları barındıran sessizlik!
Bizi terk ettiğinde ona yemin edip yarım bıraktığı işi tamamlamakla uğraşıyoruz. Onun saydam duvarlarını bizim beton
tuğlalarımız tutuyor. Evlerimiz aynı sokağın farklı duvarlarında yer alıyor. Oysa soframızda ki tuz aynı tuz. Binamızın
temelinde aynı küller. Berbat bir yaşantı bizimki. Ne denli rezilsek mutluluğumuz da bir o kadar şehvet dolu.
Lucifer’ın ki gibiydi düşüşümüz, biz bunu yaratılışsandık. Üstünlüğübize ait kılıp Tanrıyı ve “Şeytanı” çürümeye yüz
tutmuşbedenlerimizde birbirine karıştırdık. Ruhumuz iki zıtlığın içinde sıkıştığında, esir kalan ruhunun özgürlük savaşı
için, Yargıcın senin yanına gelmesini İsa’ya gösterdiği şefkatten sana da göstermesini istedin. Oysa, hiçbir zaman
gelmeyecek! Bu yaşamda hep bir başımızayız.
Annemiz yalnızlığın kendisi oldu. Babamızı duvarların altında ezdik. Kardeşlerimizi binalarımızın yüksek çatılarında
süzdük. Elini uzattığında Keruvun onu korumasını beklediler.
Keruv: Hıristiyanlıkta kutsal şeyleri( yaşam ağacı vb.) koruyan melek/ler.
Hem doğruların hem yanlışların ölümden dirilip bir olacağına dair Tanrıya umut bağladık da Sema inledi,

“Kötü olanların dışındaki kişiler Yeryüzü Aden Bahçesi gibi cennet haline getirildikten sonra
diriltilecektir.”*

Sonra anladık ki Tanrı yalnızlığımızı sonsuza dek burda bize yaşatacak, Lucifer’a ise cehennemde.
Eğer tiyatronun sonunu getirebilseydim o gece, şimdi acizce bir lokantanın tekli sandalyeleri üzerinde bir başıma bu
düşüncelerde kayboluyor olmazdım.
O gece yalvarmasaydım İsa’ya! Boynum ipte ayaklarım kalsaydı boşlukta! Ellerim ihanet etmesiydi bana!
Duvarın alçak olanından atlamayıp tiksintiyle bakmaya devam etseydim. Devam etseydim, uzaktan!
Yalnızlığa bakmaya!

Senfoni Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin