Lunar

394 32 24
                                    

Merhaba..
Medyaya, bölüme eşlik etmesi için sevdiğim bir şarkı, biraz da sevgi bırakıyorum.

***

Yine bir kabusun içinde açtım gözlerimi. Etrafıma bakındım aynı yerde duruyordum. Fakat bu defa çığlıklar yoktu. Kaçışan insanlar kopan kafalar yoktu. Sık nefesler alıyordum. Göğsüm daralıyordu. Ellerimde kalın zincirler sarkıyor, ağır adımlar atıyordum.

Ürkek gözlerle beni izleyen ve bedenimden mümkün mertebe uzak duran bütün o yaratıkların ilgi odağıydım. Sakinlik öyle ürkütücüydü ki, ne zaman zincirlerimi savurmaya başlayıp bunca canlıya acımasızca işkence edeceğimi öngöremiyordum.

O an fark ettim ki, bu daha korkutucuydu. Çünkü yalnızca öldükleri ana tanıklık ederken omuzlarım o derin vicdan azabıyla ezilmiyordu. Oysa şimdi küçük tuhaf yaratıkların ortalıkta koşuşturup oyunlar oynayışını, genç yaşlı bir sürü varlığın yaşamsal fonksiyonlarını kusursuzca kaplayan buğulu havayı görebiliyordum.
Onlara zarar vermek istemiyordum. Hiç birini incitmek istemiyordum. Kim veya ne oldukları mühim değildi. Ancak ben ne kadar çabalarsam çabalayayım sanki ruhum hareketleri programlanmış bir robotun içinde hapsoluyordu. Kolumu kaldırmak istediğimde kaldıramıyordum, o an bu beden neyi uygun bulursa o oluyordu.

Bana gösterdiğinden fazlasını göremiyordum. Hem fazla bir şey gösterdiği söylenemezdi. Yalnızca kül kokan o güzel açık alanı ve katledilen canlıları görüyordum normalde. Demek ki rüyalarımın seviye atladığı o kritik dönemlerden birindeydim.

Yürüdükçe açılıp bana yol verdiler. Sorunsuzca ilerledim. Çocukları etrafımdan büyük bir hızla kaçırıyorlardı. Adımları sonunda nereye çıkacaktı merak ediyordum. İlk defa sakin ilerliyordu ve ben kıyametin ne zaman kopacağını, çığlıklarla uyanacağımı bilmeden öylece akışa bırakmıştım.

Etrafına bakmadan attığı adımlar izbe bir sokağa adım atmasıyla ritmik bir hız kazandı. Gittikçe karanlıklaşan sokakta tamamen karanlığın içine daldığımda milyonlarca farklı ışık huzmesinin içerisine atlamış gibi hissettim.

Etrafta, meydandakilerden daha değişik canlılar vardı. Bazılarının tuhaf derilerinden fışkıran bin bir renkli ışık sayesinde, rengarenk bir festivalin ortasına dalmış gibi hissettim. Buruşuk derili uzun bir yaratık anında dibimde bitti. Ayak bileklerinde kanatlar vardı.

"-General! Sizi görmek.. büyük şeref."

Tek kelime etmeden üzerimde ki koyu kumaşın cebinden, ağır bir kese çıkarıp ona verdi. Böylece yaratığın tuhaf gözleri ışıldadı.

"-Güvenliği için zırhlı kapının ardından, kafese koydum. Çatı katında."

Bir daha yüzüne bakmadan, sol tarafta kalan girişe ilerledim. Bakımsız bir binaydı, içi iğrenç kokuyordu. Tozdan rengi belirsizleşmiş merdivenleri seri bir şekilde tırmanıp çatı katına ulaştığımda, demir parmaklıklardan oluşan kapının kilidine benden önce belime dolanmış zincir ulaştı.

Göz açıp kapayana kadar, canlı olduğunu yeni fark ettiğim zincir sayesinde kırılan kilitten sonra, kapı sonuna kadar aralandı. Belimden kollarıma geçip dolanan zincirleri önemsemeden ileri adım attım ve merak içinde kavrulan ruhuma nihayet aradığını gösteren beden beni mutlu etti.

Karanlık odanın ortasında küçük bir kafes vardı. Üzerine örtülmüş kirli bezi ben elimi uzatmadan çekip alan kalın ve göz alıcı gümüşi zincir işini bitirince bedenime dolanmak yerinde, metal zeminin üzerinde gezinmeye başladı.

Pürüzsüzdü şimdi, fakat diğer rüyalarımda o yaratıkların bedenlerini parçalarken, üzerinde milyonlarca keskin diken misali çıkıklıklar vardı, neşter gibi keskinlerdi.

ESCAPE (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin