Gord

1K 37 32
                                    



"-GORD! GORD! ŞEYTANIN ÇIRAĞI GORD! BU YIKIM SENİN ESERİN! GORD!!"

Gözlerimi açtığımda dışardaki sağanak yağışı imrendirecek yaşlar yanaklarımdan boşalıyordu. Tekrar ve tekrar kabus sonrası rutinimi yerine getirdim. Yatağımdan sıyrılıp camın önüne geçtim. Gözlerimi sakin gecenin içine dikip, öylece bekledim.

İnsanlara bahsini açmaktan çekindiğim, tasvir etmekte dahi zorlandığım kabuslar görmeye henüz altı yaşımdayken başladım ve devamı geldi. İlk kabusumdan sonra hiçbir şeyin benim için kolay olmayacağını fark etmeye başladım. Her yıl daha da korkunç ve içinden çıkılamaz hale gelen rüyalarım sebebiyle adeta bir zombiye dönüştüm. Şizofren ya da paranoyak değildim psikologlar tanı koyamadı. Çözümde bulamadı.

Öylece bir bataklığa saplanıp kaldım. Küçük yaşlarda ki bir çocuğun sınırlarını zorlayacak antidepresanlar dahi işe yaramadı. Beynimin rüyalarımı kontrol eden bölümü bana hayatı zehir etmeye ant içmiş gibi işi yokuşa sürmekte kararlıydı belli ki.

Hiçbir Rahip, Doktor, Medyum, Şifacı durumumun düzelmesini sağlayamadı. Dolayısıyla bu şekilde yaşamaya neredeyse alışmış, durumu kabullenmek zorunda kalmıştım. Zaman geçtikçe yüzünü göremediğim canlılara yaklaşmaya başladım. bulanık yüzleri netleşti ve vahşete şahitlik ettim.

Göz yaşları içinde çığlık atan zavallı varlıklar uzuvlarını kaybetmiş cesetler, bomboş bakan gözler. İnsanlara hem çok benzeyen hem de alakasız sayılacak o varlıkların arasında onlardan biriymişim gibi gezmeye başladım her uykuya dalışımda.

Öylece savaş meydanını andıran mor bir toprağın üzerinde yürüyor, insan kolları, bacakları ve kafalarına benzeyen fakat farklı renk ve dokulardaki uzuvların arasından uyanacağım ana dek, yürüyordum.

Ne zaman ki on sekiz yaşıma girdim. Asıl kabuslarımın yeni başladığını anladım. Çünkü onlara bunu yapan bizzat bendim. Bedenim bir gök taşı misali gökyüzünde süzülerek mor topraklara düşüyor, siyah denizler çalkalanıyor, mavi ormanlarda sarı yangınlar çıkıyordu.

Elimde ne olduğu hakkında fikrimin olmadığı iki uzun zincir tutuyor onları birer kırbaç misali etrafımda savuruyordum, seneler sonra seslerini duymaya başladığım varlıklar, çığlıklar atıyordu. İğrenç bir uğultu vardı ve her birinin bedeninden akan sıvının mor toprağa akışını içimde ki aç gözlü canavara kurban ediyordum.
Yeşil gözlerini yüzüme değdirmekten çekindikleri belliydi. Fakat ben her birini zihnime kazımak ister gibi dikkatlice inceliyordum.

Kabuslarımda bedeninde tutsak edildiğim şeyin ne olduğunu neye benzediğini hiç görmemiştim. Farkında olduğum şeylerden biri onlardan muhtemelen daha güçlü ve uzun olduğumdu. Bu yalnızca bir tahmindi fakat yerlerde sürüklenen kırmızı saçlarım vardı buna emindim.

Parçaladığım cesetlerin üzerine büyük bir sakinlikle basıyor, bedenlerinden süzülen hayat suyu saçlarıma bulaşıp onları daha göz alıcı bir kırmızıya bularken zevkten titriyordum. Rüyalarımda burnuma sürekli kül kokusu geliyordu. Bu da ardımda vahşetle birlikte ateşi de sürüklediğim bir yerin olduğunu gösteriyordu, elbette yalnızca bilinçaltımda.

Her zaman aynı yıkılmış meydanda yürür eşit sayıda varlığa zarar verirdim. Her defasında uyanmadan önce dudaklarımın arasından süzülen siyah dilim karşımda secde eden küçük canlının boynuna dolanıyordu.
Kopan kafasını es geçip soluk borusundan fışkıran değişik sıvıyı yalıyor bedenime yayılan rahatlama hissinin tadını çıkartıyordum.

Orgazmdan bile tehlikeli bir zevk veriyordu bu. Neredeyse gün içinde dahi o hissi özlediğimi fark edip dehşete kapılıyordum. Bu benim gerçekliğimdi. Bu benim lanetimdi. Ben aslında tatmamın mümkün olmadığı iğrenç bir şeye bağımlı olacak kadar, bana bunu gerçekmiş gibi sunan sapık bir kafaya sahiptim.

ESCAPE (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin