》Barbie ve Ken

772 63 19
                                    

Ortak odamızda oturmuş, Emir'i beklerken, bir yandan da yarın için hazırlanıyordum.
Yarın bir eleme yarışı vardı ve ben elimden geleni ardıma koymadan, o potadan, önceki seferlerim gibi rahatlıkla çıkacaktım.
En azından öyle umuyordum.

Gözüm telefonumun köşesindeki saate denk geldiğinde, 21.00'a doğru geldiğini fark ettim. Nerede kaldı bu çocuk ya?
Diğer videoya atladığımda, sonuna doğru geliyordum ki odanın kapısı açılmıştı. Telefonu aşağı çekerek o tarafa baktığımda, Emir'i görmüştüm.

"Nerede kaldın? Normalde bu kadar gecikmezdin."
Dediğim şeyle birlikte kulaklığını masaya bırakmış ve bana dönmüştü.

"Hava çok güzeldi. Biraz akşam yürüyüşü yaptım."
Kaşlarımı havaya kaldırarak dudağımı büzmüş ve onu onaylamıştım.
Ardından ise aklıma gelen şeyi anında ortaya atmıştım.

"Birlikte de yürüyelim mi?"

Eli montunun fermuarında kaldığında, birkaç saniye bekledi.
O bahane falan mı arıyor, yoksa bana mı öyle geldi?

"Ama geç oldu saat. Sabah erken kalkmamız gerekiyor."

"Olabilir. Belki.."
Dudaklarımın yarısını kıvırdığımda, bakışlarımı ondan uzaklaştırmıştım "başka bir güne şansımız olmayabilir."

"Nasıl yani? Neden? Yani.. bir şansımız neden olmasın?"

Gözlerimi tekrar ona doğru çevirdiğimde, yanlızca omuz silkmiştim.
"Öylesine dedim."
Ardından ise, yüzüme bir gülümseme yerleştirirken konuşmuştum.
"Çıkacak mıyız?"

O ise bu halime karşı önce tepkisiz kalmış, ardından ise montunun önünü açtığı gibi tekrar kapatırken nefes vermişti.
"Hadi çıkalım bakalım."

-

Birlikte geçen gün bir şeyler yemek için geçtiğimiz sokakta dertsiz kişilermiş imajıyla dolaşırken, sanki ikimiz de ortaya konu atacak şeyler arıyormuşuz gibiydik.
Onu ürkütmemek için, bir anda o soruyu sormamak gerekiyordu.

"Abi bana niye soğuk davranıyorsun?"

Hasiktir.. cidden Sefa.. ağzını hic tutamıyorsun. Aptal mısın oğlum? Başka konular açsaydın ya önce.

Sorduğum şeye karşın adımları yavaşladığında, ben de onunla birlikte durmuştum. Kahverengi gözleri, benimkilerle buluştuğunda, ilk başta kaçırmış ardından ise histerik bir gülüşle birlikte yanıtlamıştı.
"Soğuk davrandığımı da nereden çıkardın?"

Emir, neden hâlâ bana yalan söylüyorsun? Neden içini bana dökerken, bu kadar ikilemde kalıyorsun?

"Nereden mi çıkardım? Söyleyeyim. Kahvaltılarda beni gördüğün an kalkmandan, odamıza girdiğim an sırtını dönüp çabucak uykuya geçmenden, sohbet açmaya çalıştıkça işlerinin çıkmasından ve beni gördükçe yolunu değiştirmenden çıkardım Emir. Birlikte bu kadar yakınken, eğlenirken.. bir anda neden bana böyle davranmaya başladın?"
Dudaklarımdan çıkan her bir söz hesap sorma niteliğindeyken, gözlerim ona kırık kalbimi yansıtmaktan çekinmiyordu.
"Seni kıracak birşey mi yaptım?"
Sesim de kırılgan bir çocukmuşum gibi çıktığında, bundan suçluluk duymamıştım. Çünkü gerçekten kırılmış birisiydim.
Yanında güldüğüm, eğlendiğim, mutlu olduğum birinin bir anda benden uzaklaşması.. kötü hissettiriyordu.

Gözleri benden tekrar kaçtığında, bunu eyleme dökmekten çekinmemiş ve gittiğimiz yola doğru yürümeye başlamıştı.
Arkasından öylece bakarken, bir gözümün yaşardığını hissettim.
"Bak. Yine kaçıyorsun işte. İçinde seni yıpratan şeyleri bana dökmekten korkuyorsun. Bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum Emir Elidemir."

Adımları durduğunda, güçlü ses tonuyla âdeta haykırmıştı.
"Evet, korkuyorum."

"Neyden?"
Ellerim onun aksine güçsüzce her iki tarafa açıldığında, eskisine oranla bu sefer hızla cevaplamıştı.

"Seni kaybetmekten."

Seni kaybetmekten?

Bu söz afallamamı sağlasa da, toparlanmıştım.
Bir adım ona doğru yaklaştığımda, her ne kadar bana sırtı dönükse de, tek elimle kendimi göstermiştim.
"Benden kaçarak mı bu kaybetme duygunu ortadan kaldırıyorsun?"

Soğuk havaya doğru bir nefes verdiğini gördüm. Yorgun bir nefesti bu. Bitkin.. uykusuz..?

"Senden uzaklaşıyorum, çünkü arkadaşlığımız bozulsun istemiyorum. Benden kayıp gitmeni hiç istemiyorum."

"Emir, hem senden gitmememi istiyorsun hem de kaçıyorsun. Bunlar çok saçma ve ben birşey anlamıyorum!"

"İçimdeki duygular gibi, saçma. Haklısın."
Yoluna devam edeceği sırada, bağırdım.

"Bana olan biteni anlatmadan gitmene izin vermeyeceğimi fark etmişsindir umarım!"

Bana doğru döndüğünde, kararlı halimden ödün vermeden bakıyordum ona. Aramızdaki mesafeleri umursamadan, konuştu.
"Arkadaşlar birbirinin yanında heyecanlanmaz. Rahat olurlar. Ama ben neden yanlış duygular hissediyorum? Bu yanlışın suçlusu neden benmişim gibi hissettiriyor?"
Sesi halsizce çıktığında, bu canımı acıtmaya yetmişti.
"Ben.. hayatım boyunca asosyal birisiydim ve bütün çalışmaya yönelik emeklerim yanlızca ailem içindi. Onlar sürekli bana bir Barbie gibi biriyle birlikte olacağımı, mutlu bir yaşam süreceğimi söyleyip, benim yerime hayal ettiler. Ama peki.. ya ben Barbie ile olmam gerekirken, Ken'e aşık olduysam?"

Kalp ritimlerim hızlanırken, karşımda öylece duran beden yavaşça hemen çaprazındaki direğe yaslanmıştı.
"Enerjin.. pozitifliğin.. neşen.. sevgin.. güzelliğin.." kafasını sokak lambasına yasladı. "..bana bambaşka geliyor. Sana olan hislerim.. o kadar artıyor ki, göğsüm sanki kaldıramıyor. Senden kaçtım, evet. Ama bu gerçekten arkadaşlığımız bozulmasın diyeydi. Sana eğer bu içimdekileri dökersem, toparlamama yardım etmeyip benden gitmenden korktum. Bu yüzden de içimde olanları bitirip senin karşına öyle çıkmak istedim. Seni üzdüysem eğer, üzgünüm."

Ne yapmam.. ya da ne söylemem gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Emir benim çoğu zaman hareketleriyle olsun, bakışlarıyla olsun veya yanlızca ufak dokunuşlarıyla olsun kalp ritimlerimde değişikliğe sebep olmuştu bunu biliyordum.
Ancak bunun adını ne kadar 'aşk' diye adlandırmam gerektiğini bilmiyordum.

"Senden gitmemi düşündüğün için büyük bir ahmaklık etmişsin."
Ona doğru ilerlediğimde, bana şaşkınlıkla bakıyordu.
"Keşke kendini bu kadar yiyip bitirmek yerine, hemen bana gelseydin. Bana anlatsaydın. Neden diye sormaktan yoruldum, ve sadece susacağım. Sana olan duygularımı adlandırmak çok zor, ama hissettiğim şeyleri de 'arkadaş' diye bir kalıba sokup, ağzını dahi açmadan bir köşeye atmak da imkansız."
Gülümsemeye çalışarak konuşurken, yaslandığı yerden uzaklaşıp tam karşımdaki yerini korudu.

"Bırakalım da buna zaman karar versin."
Son cümlemi de söylediğimde, kollarımı ona doğru açmıştım. O ilk başta şaşırsa da, hemen toparlanmış ve kollarını belime dolayıp kendine çekmişti.
Ben de yüzümde oluşan gerçek bir gülümsemeyle kollarımı boynuna doladığımda, biz o akşam dakikalarca yıldızların altında öylece kala kaldık. Ayrılmak için atakta dahi bulunmadık. Belki de bulunamadık.

Ama bundan pişman değildim. Yine olsa, çekinmeden yapardım.

Bu dünya, yanlızca Barbie ve Ken'in aşkıyla sınırlı kalacak kadar küçük değildi.

¤

Uzun zaman sonra atılan bölüme merhaba diyin.. :)

Yazarken çok uwu oldum, umarım siz de uwu olmuşsunuzdur ehe ♡

MasterChef | sefmirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin