Sarayda Saklambaç

108 36 30
                                    


Yavaşça ayağa kalktı ve karşısında duran Rose'ye doğru koşarak ona sarıldı. Hayattaydı. Ve gördüğü kadarıyla sapasağlamdı. Hatta olması gerekenden daha sağlam?? Tertemiz kıyafetleri bozulmamış saçıyla duruyordu. Şaşırdı. Nasıl bu kadar iyi durumda olabilirdi. kendisi darmadağındı. ''Nerede saklandın?'' dedi yavaşça. Cevap yoktu. Rosé'nin vücudu kaskatı olmuş cevap vermiyor, hareket etmiyordu. Tekrar seslendi Jisoo "Rosé iyi misin??"sesi titremişti. Ne olmuştu? Sarayın bildiği iki veya üç tane gizli odası vardı. Ancak ikisi daha önceki savaşlarda yerleri keşfedildiği için artık kullanılamıyordu.

 Rose suçluluk duygusuyla önüne düşen saçları çekti. Jisoo hala hiç bir şey anlamamıştı. Rose'nin beynindeyse parçalar yerine oturmuştu. Babası neden ona gitmesini söylemiş ama Jisoo'nun kurtulması için çaba göstermemişti? Oysa hep prensesi çok sevdiğini söylerdi. Evet saldırıdan bir kaç dakika önce Rose'nin babası ona iş yerine kaçmasını söylemişti. Demek ki saldırıdan haberdardı ama amacı prensesle birlikte bütün soyu kurutmaktı. Öyle yapacağını da ummuştu ama unuttuğu bir şey vardı. Rose asla Jisoo'yu bu kocaman ve tehlikeli sarayda yalnız bırakmazdı. Şimdiyse bir kaç dakika içinde prensesi öldürmeye geleceklerdi. Üzerindeki suçluluk duygusuna buda eklenince Rose Jisoo'yu buradan çıkarmaya gelmişti. 

Jisoo karşısındaki bedenin aklından geçenleri okuyor gibiydi. Olanları anlamamıştı ancak Rosé'nin hissettiği suçluluk duygusunun farkındaydı. Yavaşça sakinleştirici ses tonuyla konuştu "Senin suçun değil... " Rosé gözlerindeki yaşlara engel olamamıştı. Jisoo en yakın arkadaşının ağladığını görünce içindeki burukluk daha da arttı. Ancak sarayın koridorunda duyulan sesler ağlamalarını adeta bir jilet gibi kesmişti. Ayak sesleri yaklaşıyordu. Rosé yavaşça Jisoo ya dönüp "gitmelisin... Hemen.." dedi. Jisoo her ne kadar Rosé 'yi arkada bırakmak istemese de onu dinlemeliydi. Yemek salonuna çıkan gizli koridorda koşarak uzaklaştı.

 Jisoo'nun çıkmasıyla ana koridordan içeri giren Rosé'nin babası kızını ağlarken görünce şaşırmıştı. Yemek salonundan gelen bağrışmalar beynini bulandırırken gözlerindeki yaşları silip odaklanmaya çalışıyordu. Rose bağrıyordu. Delicesine bağrıyordu. ''BUNU NEDEN YAPTIN? O İNSANLARI KATLETMEYE HAKKIN YOKTU!'' Jisoo korkmaya başlamıştı. Rose'nin baba dediği adam kendisine bu kadar saygı duyarken soyunu kuruttuysa pek ala Rose'ye de zarar verebilirdi. Babası Rosé'nin dedikleriyle şok olmuştu. "SEN NE DİYORSUN TOPLA AĞZINI BABANLA KONUŞUYORSUN!!!" Rosé her ne kadar irkilse de ağzından çıkanlara engel olamadı ya da olmadı... "MASUM İNSANLARI KATLEDEN, KRALİYETİMİZİ TEHLİKEYE ATAN BU KİŞİ BENİM BABAM OLAMAZ!!" Sinirli oluşunun verdiği etkiyle tuttuğu göz yaşları yeniden akıyordu daha şiddetli...daha kırıcı...  

Jisoo dayanamadı. Bu yaptığı bencillikti. Giderken geçtiği uzun koridoru dönerken daha da hızlı geçti. Adamların Rose'yi orada bırakıp sarayı aramaya devam etmek için dönüşlerini izledi. 5 dakika sonra Rose'nin yanındaydı. ''Burada olmamalısın Jisoo...'' Jisoo şiddetle kafasını iki yana salladı. ''Benimle geliyorsun ve bu saraydan defolup gidiyoruz'' Rose acıyla Jisoo'ya baktı. ''Akşama hatta gece yarısına kadar seni ararlar şuan kaçamayız'' Jisoo yavaşça sırıttı ''Bekleriz o zaman'' ''Ha? Nasıl?'' ''Sarayda saklambaç vakti'' kısık sesle kahkaha atarken Rose ona deliymiş gibi baktı. 

''Şimdi sen sağ tarafa ben sol tarafa gideceğim. Şu an ön taraftalar ve bir sonraki hedefleri muhtemelen sol taraf olacak. Onların geldiğini hissettiğimiz an ıslık çalacağız. Yankı yaptığı için ne tarafta olduğumuzu çözemezler. O sırada ne tarafa gidiyorlarsa o taraftaki kişi onun zıt yönüne ilerleyecek teknik olarak buluşmuş olacağız. Eğer yakalanırsam beni kurtarmaya çalışmayacaksın. Anlaştık mı?'' Rose kafasını iki yana salladı. ''Seni yakalarlarsa canım pahasına da olsa dikkatlerini dağıtacağım Kim Jisoo ve sen buna karışamazsın.'' Jisoo tamam anlamında kafasını salladı ama içinde yaşadığı duygular farklıydı. ''Yakalanmayacağım.'' tek düşündüğü şey buydu. Zamanı geldiğinde ayrılan iki kız ölmemeyi dilediler.

Rose'den ayrılalı 2 saat geçmişti ve her şey yolunda ilerliyordu. Rose'nin babasının onu götürmemesi için dua etti. Rose olmadan kendisi bir hiçti. Tam bu düşüncelere daldığı sırada Rose'nin ıslığını duydu. Demek ki sağ tarafa gitmişlerdi ve Rose buraya gelmeliydi. Arkada kalan koridora ilerledi ve gözetlemeye başladı. Rose beyaz elbisesiyle gözüktüğünde rahatladı ama her şey yeni başlıyordu. Rose tam yanına geldiği sırada yan koridordan bir ses duyuldu. '' Sesler bu taraftan geliyor! Sol tarafa çabuk!'' Telaşlanan iki kız hızla koşmaya başladı. Eğer yemek salonuna ulaşırlarsa ön tarafa geçebilirlerdi. Sesler yaklaştıkça bedenleri daha da çok titredi. Nihayet yemek salonuna vardıklarında hızla ön tarafa koştular. Bütün gün ya birlikte ya tek saray içinde yer değiştirerek gerçekten ölümcül bir saklambaç oynadılar.

Artık saat gece yarısını geçmişti. Jisoo yavaşça gizli kapıyı araladı. Daracık olan gizli koridora girdi. Adımlarını dikkatli ve oldukça yavaş atıyordu. Yakalanmak istemiyordu. Yemek salonuna ulaştığında geriye tek bir şey kalmıştı; Rosé'yi beklemek. Her saniye saatler gibi geçiyordu onun için. Nerede kalmıştı? Yakalanmış mıydı? Aklındaki düşünceler onu yiyip bitirirken kapının açılma sesiyle irkildi. Karşısında duran Rosé ona endişeli ama umut dolu gözleriyle bakıyordu. Fısıldadı ''Gittiler sanırım'' Evet gitmişlerdi. Yakalanmanın eşiğinden dönseler de askerler Jisoo'nun burada olmadığına kanaat getirmişti.

Jisoo ve Rosé buluştukları salonda birbirlerine sıkıca sarıldılar. Hazırladı... Gitmeye, küçükken büyüdükleri bu sarayı terk etmeye... Sonsuza kadar...

Tam bunları düşünürken kapının açılmasıyla sıçrayan Jisoo ve Rosé şok olmuşlardı. Sanırım yakalanmışlardı. Üstelik saraydan bile çıkmadan. Jisoo kapıdan giren bedeni süzdü. İnce beli modern tarzda kıyafetleri oldukça farklı görünümü ve bel çantasıyla bir kadın. Rosé'nin ağzından çıkan fısıltı şunları söyledi " Lisa... Gazeteci..." 

                                                           ******************************

Evett bu bölümler kısa biliyoruz ama derslerimiz fazla olduğu için çok zaman bulamıyoruz. Yine de atmaya devam edeceğiz çünkü bu bizim hayalimiz. Yukarıdaki fotoğraf Rose'nin Lisa'nın fotoğrafı bir sonraki bölümde. Yorum yapmayı ve yıldızlamayı unutmayın! İyi okumalaaar.

Inside The CastleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin