Islık Çalan Hayaletler

94 27 30
                                    


Uzun süren sessizlikten sonra Rosé kendini topladı. " Gazeteci Lisa, sizin burada ne işiniz var?!" Lisa kendinden emin gülümsemesi ile cevap verdi. "Duydum ki sarayda ıslık çalan hayaletler varmış, iyi haber olacağını düşündüm. Sanırım az önce o hayaletleri yakaladım" dedi alaycı şekilde. Rosé Lisa'nın alaycı tavrıyla birlikte daha da sinirlenmişti.

''Ne yani bizi onlara mı vereceksin?'' dedi Jisoo. Lisa kahkahalarının arasından ukala bir tavırla konuşmaya devam etti ''Hayır, hayır prenses. Sizi onlara verme niyetinde değilim çünkü bütün olanlar saçmalık. Sizin gibi bayanların ölmesini istemem doğrusu.'' Rose şüpheyle genç gazetecinin yüzüne yaklaştı ''Bize neden yardım edesin ki?'' Lisa yine gülmeye başladığında yüzüne tokat atmamak için kendini zorladı. ''Size yardım edeceğimi nerden çıkardın ki? Ha belirli bir karşılık alabilirsem neden olmasın..'' Jisoo hızla yanıtladı ''Ne istiyorsun?'' ''Hm bir bakalım... Yeni bir kameraya ihtiyacım var aslında. Ama kaliteli olmalı.'' Rose yavaşça kadını süzdü. Yalancı veya dolandırıcıya benzemiyordu. ''Tamam. Sarayda var. Sonuçta burada bir neslin fotoğrafları çekiliyor. Eğer buralarda kimsenin olmadığından emin olabilirsek gidip alırız. Zaten muhtemelen yarın buraya gelip teşkilatlarını kuracaklar. O kamerayı alıp defolabiliriz.''

Başıyla yanıtladı ve yeniden konuşmaya başladı genç gazeteci Lisa. " Lakin bir şey daha var. Bilirsiniz biz gazeteciler özgürlüğümüze düşkün insanlarız. Sizi serbest bıraktığım zaman kraliyette hiç bir hak iddia etmeyecek ve sonsuza kadar burayı terk edeekesiniz. Eğer buraya daha kalabalık şekilde geldiğinizi görürsem bu sefer..." 

(@Jinim_Lisam_Kaim akıllı kız seni ;) ) Rose lafını kesti ''Tamam tamam, zaten buraya bir daha gelme gibi bir düşüncemiz yok. Bizi sevmeyen bir halk bizi öldürebilir. Fazla tehlikeli.'' Lisa sırıttı. ''Akıllı kız seni'' ( ;) )Rose her ne kadar gıcık olsa da sesini çıkarmadı. Bu sefer Jisoo konuştu ''İyi de nasıl çıkacağız bu ülkeden?'' Lisa sırıtmasını arttırıp devam etti ''Orasını bana bırak. Bir gazetecinin neler yapabileceğini bilmiyorsun. Ayrıca sizi biriyle tanıştıracağım. Her şey daha kolay olacak'' Jisoo ve Rose tedirgin olsalar da kafalarıyla onayladılar ve gizli bölmeden çıkıp kamerayı aramaya koyuldular.

Lisa onlardan önce odayı terk etmişti. Önemli görevini yerine getirmenin mutluluğu ile koridorda ilerledi. Sonunda isyancıların toplandığı salona girdi. Masadaki tüm gözler onun üzerine çevrildi. Yavaşça ve emin adımlarla, devasa masaya ilerledi ve şunları söyledi. " Hayalet işleri tamamen uydurma her yeri askerler ile araştırdım ve gerçek şu ki yalnızca açık olan pencereler ve kapılar yüzünden ıslık sesleri duyuluyormuş yani hayalet falan yok. Bu saçma şeyi düşündüğünüze bile inanamıyorum"

Lisa onlarla zevzeklik yaparken zarif kızlarımız usulca yukarıya çıktılar. 15 dakika sonra sonunda kamerayı bulabilmişlerdi. Jisoo yavaşça aldığı kamerayı boynuna astı. ''Tamam hadi gidelim'' diye fısıldadı Rose. Lisa'nın dediklerini tek tek uygulayarak mutfaktan arkadaki kocaman bahçeye çıktılar. Jisoo karanlık olduğunu şükretti çünkü annesinin saçlarına özenle yerleştirdiği çiçeklerin kurumuş ve köklerinden sökülmüş hallerini görmek kolay değildi. Bir müddet sonra Lisa geldi. ''Tamamdır. Çok fazla zamanımız yok hızlı bir şekilde kaçmalıyız.'' Rose sinirle ona döndü ''Kaçmak mı? O adamlarla arkadaş olduğunu sanıyordum!'' Lisa ilk 2 saniye afallasa da cevap vermesi gecikmedi.'' Onlara bu işte olmadığımı diğer kraliyetten gelirlerse bunun benim için tehlikeli olacağını söyledim. Şimdiye kadar yaptığım bağışlara sayacaklarını ama artık yanlarına yaklaşmam gerektiğini söylediler. Yani onlar bilmese de düşmanız. Şimdi hızlı olun ve gidelim.''

Jisoo ve Rosé her ne kadar Lisa'ya güvenmekte tereddüt etseler de başka şansları olmadığının da farkındalardı. Sarayın geniş bahçesinden gece vakti ayrılmaya karar veren üç kadın yola çıkmışlardı bile. Lisa hemen öncesinde onlara yeni kıyafetler vermişti. Kıyafetlerle bambaşka olmuşlardı. Aynı Lisa gibi gazeteciye benziyorlardı. Devasa kapıya vardıklarında Lisa elindeki kağıdı karşısında duran iri yarı adama uzattı. Jisoo adamı gördüğü an hatırladı. Ailesinin ölümüne sebep olan... Annesinin ayakları altındaki tabureyi çeken adam... Bu içini acımıştı. O anları hatırlamak onda olan tüm gücü almıştı. Rosé'nin koluna dokunması ile yeniden kendine geldi. Adam ise kağıdı almış kıyafetine sıkıştırmıştı. Lisa'ya döndü ve " İyi yolculuklar gazeteci bayanlar..." Lisa kafasını olumlu bir şekilde salladı ve oradan ayrıldılar. Jisoo şaşkınlıkla Lisa'ya döndü ve " Nasıl bu kadar kolay oldu?? Ne vardı o kağıtta??" dedi. Lisa ise " Sabret her şeyin bir zamanı vardır." dedi. Hiç bir şey anlamamıştı ancak bu kıza güvenmekte başka şansları olmadığını biliyordu...

Rose hala Lisa'ya tam olarak güvenemiyordu. Hiç bir insan sırf bir kamera yüzünden onları ülkeden çıkarmayı kabul etmezdi. Bu fazla saçma gelmişti. Sorgulamak istemese de dayanamadı ve sordu ''Hadi ama bu saçmalık! Sırf bir kamera verdik diye bizi ülkeden çıkarmak mı? Ya ahmaksın yada bizden bir şey saklıyorsun.'' Lisa ilk defa sırıtmak yerin derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı'' Şöyle ki annen yani kraliçemiz gerçekten zeki bir kadın olsa gerek bana ön ödeme yaptı. Hayat sigortası gibi düşünün. Bana yüksek miktarda parayı peşin ödedi ve kendileri sizi koruyamayacak hale gelirse sizi alıp korumam için ne gerekiyorsa onu yapmam gerektiğini söyledi. Bende kabul ettim.''

İşte şimdi parçalar Jisoo'nun da beyninde yerine oturmuştu. ''Anlıyorum.'' dedi usulca. Bu mantıklı bir sebepti ki zaten annesi yani kraliçe oldukça zeki bir kadındı. Lisa'ya olan güveni biraz da olsa artmıştı. Usulca yanına yaklaştı ve " Tamam her şeyi anlıyorum. Ancak nereye ve ne ile gideceğiz??" Dedi. "Sorgulama Jisoo güven bana gerçekten sana her şeyi açıklayacağım ama sadece biraz ,biraz daha dayan..."dedi Lisa. Arkalarında kalan yalnızca bir saray değil Jisoo ve Rosé'nin hayatı aynı zamanda kral ve kraliçenin mezarı idi... Gecenin zifiri karanlığında ilerlemeye devam ettiler. Lisa en sonunda minik bir kulübenin önünde durdu. "Biraz mola verelim yarına kadar burada kalacağız yarın ise bu yerden tamamen kurtulacağız. Sonra siz yolunuza ben yoluma..." Rosé başıyla onayladı. Jisoo ilk defa saraydan başka bir yerde uyuyacaktı. İçini kaplayan his onun uyumasına izin vermese bile dinlenmesi gerekiyordu. Rosé ise olanların etkisini atmaya çalışıyordu. Gece daha önce hiç bu kadar uzun sürmemişti... 

Güneş sonunda kendini gösterdiğinde çok uyuyamamış olsalar da güvende olmanın verdiği hisle uyandılar. Lisa onlardan erkenciydi. İki gündür hiç bir şey yemediği için resmen solmuş olan Jisoo'ya bir kase çorba uzattı. Doğduğundan beri milyonlarca farklı tat denemişti ama bu çorbanın verdiği tat, lezzet ve haz hiç bir yemekte yoktu. Yanında birazda ekmek yiyip karınlarını doyurdular. ''Evet şimdi ne yapacağız?'' dedi Rose. Lisa gülümsedi ''Biriyle tanıştıracağım demiştim. Bir mücevherci. Tek bir şartı var ama o şartı sağlayacak şeyi bulamadım. Yine de şansımızı deneyeceğiz.'' Jisoo sinirle bağırdı ''Hiç bir güvencesi olmayan bu plana sadık mı kalalım yani? Ne o şart ha? Neyi aradın da bulamadın sen!?'' Lisa afallamıştı. Yavaş ve sessizce cevap verdi ''Kraliçe'nin kolyesi...''

                                               ***************************************

Yukarıdaki Lisa evet zaten biliyosunuz ama olsun söliyim dedim dfsegrdhtjfhdg. Şimdi şöyle ki normalde bugün gelmicekti bu bölüm ama ''bi arkadaşımız'' çok ısrar edince bugün yazdık. Umarım seversiniz. İyi okumalaaar (bu arada rose ve jisoonun gazeteci halleri için rose bu bölümde jisoo diğer bölümde bnmhgfhdgf)

 İyi okumalaaar (bu arada rose ve jisoonun gazeteci halleri için rose bu bölümde jisoo diğer bölümde bnmhgfhdgf)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                     Buyrunuz mükemmel Rose'miz zdfdgfhgmhngfdgsd

Inside The CastleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin