10

633 80 68
                                    

Minseokşi parlak gömlekler giydiğini çünkü disko topu gibi görünmekten hoşlandığını söyler. Yixing, Sehun'un bir numaralı ailesi, Deja Vu'nun sarı bezcisi ise Minseokşi'nin sadece dikkat çekmek istediğini söyler. Kim Junmyeon, evinin vokalisti, kendi hayatının derdi, Minseokşi'ye parlak gömleklerin yakıştığını söyler. Yixing ise elindeki tepsiyi Junmyeon'un kafasına geçirir.

Saat sabahın üçü. Barda Minseokşi, Yixing, Junmyeon, Sehun ve benden başka kimse yok. Tabureleri çember oluşturacak şekilde koyup her an şeytan çağıracakmış gibi oturduk, ellerimizde Yixing'in sıktığı limon suları var.
Ruhların veya onun bunun artık kimin olduğunu umursamadığım tepeden Baekhyun ile indiğim günün akşamı Yixing mümkünse kanatlanarak bara gelmem gerektiğini söylemek için beni aramış, üstüne bir de gelmezsem diye tehdit ederek telefonu yüzüme kapatmıştı. Evet, tepeden Baekhyun'u öptükten sonra sağ bir şekilde inmiştim ve Yixing'in anası babası ölmüş gibi beni aramasının nedeni Minseokşi'nin babasının yanından dönmüş olmasıydı. Hayatımda parlak gömlek giydiği halde özleyebileceğim tek insan olduğu için ciğerlerini çıkartarak sarıldığımda kendisini öldürmek istediğimi düşünüp çakısını çıkartmak üzereydi.
Junmyeon, Minseokşi döndüğü için, "Evimiz dağılıyordu Ali Rıza Bey." diyerek mutluluk gözyaşları döküyordu. Yixing, benden önce Sehun'a haber vermişti ama bara benden sonra gelen Sehun elinde tuttuğu bir kavanoz reçeli Minseokşi'nin kucağına fırlattı. Yixing hiçbir şekilde Minseokşi'nin gelişini tebrik falan etmedi. Zaten dönmek zorunda olduğunu söylüyor kendisi, dönmeseydi adam değildi diye de ekliyor.
Tabureleri şeytan çağıracakmış gibi düzenleyip otururken Minseokşi'nin parlak gömleklerinden bahsediyoruz çünkü bugün iyi davranılmaya ihtiyacı var.

"Sen ne yaptın dağın tepesinde Baekhyun ile?" dedi Junmyeon birden, limon suyu zehir olsaydı keşke diye düşündüm, sonra aslında zehir olabileceğini de içimden geçirdim.

"Hiçbir şey." dedim bardağın kenarıyla oynarken.

"Yedin mi oğlanı?" Minseokşi gözlerini kısarak hareketlerimden bir şeyler anlamaya çalışırken sadece omuzlarımı silkip bardakla uğraşmaya devam ettim.

"İnanamıyorum." dedi Sehun. "Resmen oğlanı öpmüş."

Hayatımın bir numaralı derdi Oh Sehun şak diye olayı ortaya döküp gülmekten kendini yerlere atarken herkes şok içinde bana bakıyordu.

"Ulan çocuğumun bakıcısı diye eve aldın oğlanı bir de üstüne öpmüşsün." dedi Minseokşi.

"Şerefsiz namussuz." diye cıkcıklayarak Minseokşi'ye gaz veren Yixing başını iki yana sallarken annem gibi hareketler sergiliyordu.

"Öyle bir şey olmadı yalnız." diyerek savunmaya kalkıştım kendimi. Sehun gülmelerinin ardından SEN BUNLARI BABANA ANLAT diye haykırıyordu. Barın kapısı açıldı, içeriye zincirli pantolonlarından biriyle Kim Jongin girdi.

"Ne bağırıyorsun?" dedi Sehun'a. "Sesin dışarıdan duyuluyor."

Jongin'in gelmesiyle Sehun gülmeyi kesip tamamen Jongin'in olmadığı taraflara doğru baktı. Jongin her an Minseokşi'nin oğlu olduğunu belli edercesine ben bu aşkın çilesini diyerek şarkı söyleyecekmiş gibiydi. Etrafta bir sürü tabure varken Sehun'a biraz kaymasını söyledi.

"Ben biraz yaklaşmış olabilirim." dedim kendimi savunmaya devam ederken. "Ama sonra o öptü."

"Senin yaklaşmak dediğin şey ağzının içine girmek olmasın?" dedi Yixing, sorusunun arkasındaki üç beş tane soru işaretini görebiliyordum.

"Yani." dedim omuzlarımı silkerken. Jongin, Sehun'a hâlâ kaymasını söylerken Sehun hiçbir tepki vermedi. En sonunda Jongin yere oturdu, mutsuz ayı stickerları gibiydi. "Olabilir." dedim tekrardan.

milk&honey//chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin