7

875 176 75
                                    

let it all go - rhodes and birdy

Bünyem zayıftır, çok çabuk hasta olurum, bunu da en iyi annem bilir. Dondurma yediğimde bile hemen boğazım şişer yataklara düşerdim, bu yüzden annem en ufak bir hapşırığımda bile hemen nane limon içirmeye hazır bir şekilde başımda bekler. Yani beklerdi, önceden.

Bu kadar çabuk hastalanmama karşın ülkeyi sel götürecek kadar yağan yağmurun altında Baekhyun ile sadece tek bir şemsiye ile ilk başta birlikte yürürken onun daha çabuk hastalanacağını düşünüp daha sonradan şemsiyenin altından çıktım. Hiç ıslanmaması için. O akşam hiçbir şeyim yoktu ama diğer sabaha gözlerimi bile açamadım, Baekhyun kahvaltıya inmediğim için odama dalarken de en azından sağlamdım. Söylediğine göre ateşim çokmuş eli falan yanmış o zaman bilincim kayık olduğu için ne olup bittiğinden pek haberim yoktu.

Dudaklarını alnımda birkaç saniye hissettikten sonra geri çekildi. "Chanyeol duş alman gerekiyor." Endişeli sesini çok yakından hissediyordum ama hareket bile edemiyordum. Bir eli sırtımda, diğer eli de sol kolumu tutarken yataktan kaldırmaya çalışıyordu. "Kalk Chanyeol, ölmek istemiyorsan kalk."

Zorla yataktan kalktığımda kolumun altına girerek bana destek oldu, sallana sallana banyoya girdiğimizde ise küvete otururken her şey iyiymiş gibi kafamı betona çarptım.

"Ölmek yok." dedi Baekhyun, beni taşıdığı için nefes nefeseydi. Tişörtümü kollarımın altından geçirip çıkardı. "Babasın sen, öl de boğazına çökeyim senin."

"Baekhyun." Cümlemin devamını getirmeden gözlerimi kapatıp başımı küvetin kenarına yasladım. Baekhyun en sonunda pantolonumu da çıkartıp ayağa kalktı. Duş başlığı ve suyun ayarı ile oynarken başımdan aşağı dökülen buz gibi suyla yerimden sıçradım.

"Biraz böyle kalmak zorundasın, ateşin çok yüksek." dedi, küvetin yanına oturup hem üzgün hem de sinirli bakışlarla bana bakıyordu. Sarhoş gibiydim. Bir süre suyun içinde kaldım, öncekinden daha iyi hissediyordum, Baekhyun oturmayı kesip tekrar dudaklarını alnıma yasladı. "Düşmüş sanki." dedi. Banyodan çıktıktan sonra elinde havlu ile tekrar geldi. Havluya sarınıp yatağımın üzerine oturdum.

"Ben şemsiye ile gelmeseydim ne olurdu acaba?" dedi, konuşmasının yarısını kaçırmıştım. Eline küçük bir havlu alıp saçlarımı kurulamaya başladı. "Dikkatsizsin."

"Baekhyun." dedim, saçlarımı kurulmaya devam ederken yüzüme bile bakmadı.

"Baekhyun." Yüzüme bakması için saçlarımın üzerindeki ellerinden birini tuttum, gözlerime baktı. "Neden bu kadar sinirlisin, başka bir şey mi oldu?"

"Hayır." Başını iki yana salladı.

"O zaman?"

İki elini de geri çekerken havlu saçlarımda kaldı. "Her zaman kendini bu kadar umursamayan bir insan mısın?"

Omuzlarımı silktim. Gözlerini devirip odadan çıkmadan önce bana döndü. "Biraz dinlen, çorba yapacağım."

Kapıyı kapatıp gittiğinde başımı yastığa koydum. Perdelerim tamamen açık olduğu için dün kopan fırtınadan eser olmayan cam gibi açık havadaki güneş odama vuruyordu. Yataktan kalkıp eşofmanımı çekiştirerek pencerenin yanına yürüdüm. Hava gerçekten güzeldi ama havadan daha çok dikkatimi çeken şey önümdeki saksılardı. Beş tane renkli saksı, henüz çiçekleri açmamış, bakım bekleyen beş saksı. Bayan Dubose'un söyledikleri aklıma gelirken sırıttım, Baekhyun ben uyanmadan gidip almış olmalıydı. Kapı açıldığında manyak gibi çiçeklere bakarak sırıtmayı kesip arkama döndüm. Baekhyun'u bekliyordum ama elinde bir tepsi ile odaya giren Sehun ilerleyerek yatağıma oturdu.

milk&honey//chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin