Kaçış

43 2 0
                                    

Bu bölüm kafanız karışmaması adına açıklama yapmak istiyorum. Kalın ve yan yazılar Taehyung'a ait diğer yazılar ise ona ait değil.

Çölün dondurucu gecelerine güzellik katan parlak yıldızlar. Tamamen soyutlanmış ve başka dünyadan gibilerdi. Firavun, oturduğu koltuktan çölün gecelerine daldı. Her gece odasına ilk geldiğinde oturur ve bunları yapardı. O an heybetli kapı çaldı. İçeri gir demeden girecek tek bir kişi yoktu, o hariç. Komutan Namjoon. Gölge düşmüş yüzü, karanlık odadaki Ay ışığıyla bir an olsun aydınlandı. Jungkook kapıya kafasını çevirmeden, ruhsuz bir gülümseme kondurdu dudaklarına. 

"Bu şerefi neye borçluyuz Namjoon?"

"Geldim ve size rapor vermek istedim, yüce Firavun."

" Ne küstahça, sabahı bekleyemez miydi?"

"Bir çocuk bulduk bir kervanda..."

   Taehyung ellerini başının ardına atmış, önündeki yüksek ve küçük pencereden dışarı bakıyordu. Sadece yıldızların bir kaçını görebildiğinden homurdanmış ve yana dönüp uyumaya çalışmıştı.

"...Başta onları ölü tacirleri sandık ama çocuk nefes alıyordu..."

Firavun kaşlarını çattı.

"Devam et."

Keskin emiri aldığında Komutan Namjoon devam etti.

Uyuyamayacağını anladığında diğer yana döndü. burası fazla rahatsız ediciydi. Parmakların ardındaki mızraklı nöbetçiye bakışlarını çevirdi.

"...Şüpheli görünüyordu ölü olmadığını anladığımızda , Hitit ordusundan sandık. Çünkü Mısırlı'ya benzemiyordu..."

Taehyung doğruldu, ona selam vermeliydi. Hem canıda sıkılmıştı, gelen geçen sadece nöbetçilerdi.

"...Bizde onu zindana kapattık, yarın sorguya çekeceğiz."

Ama bu girişimi yarıda bırakıp gözlerini dinlendirmeye ve düşünmeye karar verdi. Takii demir parmaklıklar açılıp içeri nöbetçi girene kadar, evet, o zamana kadar gayet  başarılı bir girişimdi. Nöbetçi ona arsız düşüncelerle yaklaştı.

"Tamam beni rahat bırak Namjoon, düşüneceğim."

"Beni rahat bırak, düşünüyorum görmüyor musun?"

Nöbetçi sert bir hareketle Taeyung'u tek eliyle yanaklarından tutarak kafasını pek de kibar olmayan bir şekilde sağ-sol yaptırdı.

"Yaşadığından emin olmalıyım güzel çocuk."

Küçümseyen sese, Taehyung gözlerini devirdi. Çok geçmeden gözlerinde saniyelik bir tehlike pırıltıları görüldü. Ama o kadar kısa sürmüştü ki nöbetçi bile farkına varmamıştı. Planını kafasında aniden kurdu. Bu durumu kullanacaktı, hem burada çok sıkılmıştı. Yalnız...Henüz burada kaç nöbetçi vardı bilmiyordu. Taehyung etrafı bir kez kontrol ettikten sonra adamın yüzüne sevecenlikle baktı elleri ise bu durumda tezat kalıyordu. Nöbetçinin yanağına elini koydu, oradan kulak hizasından başışının ardına gönderdi. Yemeğini midesine indirmek için, midesinde ne kadar yer açması gerektiğini hesaplayan bir yılana benziyordu. Donuk bir gülümseme oturdu dudaklarına. Ve sonra keskin bir "çıt" sesi. Nöbetçinin  cansız bedeni, boynu kırılmış vaziyette artık ayaklarının altındaydı. 

Aceleye gerek görmüyordu. Üç nöbetçi değişmişti ve bunu iki saatte bir yaptıkları için, oldukça vakti vardı. Yavaşça adamı soydu. kıyafetlerini ona giydirdi, silahı olmadığından bu adamın mızrağı iş görürdü. Adamın yüzü duvara dönecek şekilde yatırdı. Oksitlenmiş parmaklıkları kitleyip, nöbet tutmaya başlamıştı. Yanlış hesaplamadıysa -ki bu mümkün değildi- nöbetin değişmesine 5 dakika vardı. Her nöbet değiştikten yarım saat sonra içeri nöbetçi girerdi. Yani buradan kaçması için yarım saati vardı. Aslında kaçmasına değil, onları atlatması için yarım saati vardı. Yeni gelen nöbetçinin Taehyung'un yüzünü bilmemesi onun için bir avantajdı.

"Hey, sana sesleniyorum duymuyor musun?"

Taehyung kafasını yerden kaldırıp aynı donuk gülüşü takındı. Ondan daha kalıplı bir asker duruyordu önünde. Uykusuz olduğu göz altı torbalarından belli oluyordu. Sinirinin kaynağını anlamıştı. 

"Afedersin dalmışım."  

" Nöbet bende git sen."

"Geç kalmadığın için minnettarım."

Nöbetçi, böyle bir cevap beklemediğinden afallamıştı. Hangi asker bu kadar kibar cevap verirdi ki? Kesin yeni atanan soyluların oğullarından biriydi.

"Kes zırvalamayı da git hadi."

Taehyung itaat ederek oradan bir kelime etmeden uzaklaştı. Çıkarken kendi kendine mırıldandı, 5 dakika dayanamaz bu uykusuzluğa. Gülümsedi ve zindandan çıkmaya koyuldu. Taehyung gittikten sonra nöbetçi 5 dakika geçmeden bile hemen uyumuştu.

Hep yanlış yollara giriyordu. Yine öyle yapmış ama bu sefer farklı olarak boğuk sesler duymuştu. Nedense çıkış olduğunu düşündüğü yöne -seslerin geldiği- girdi . 

"Komutanım..."

"Bu beni bağlamaz asker, büyücüyü duydunuz, nöbet başında uyuyamazsın. O çocuk şeytanın kanından olabilir."

Zavallı asker, komutanına ağzını açmaya cesaret bile edememişti. Kurtarılmak umuduyla komutan Yoongi'ye baktı. Ama soğuk bir duvara bakmaktan farksızdı. Disiplinli komutanın, çöl gecelerinden bile soğuk olduğu söylenirdi, haklıydılar.

Taehyung, yaklaştıkça seslerden birini tanımaya başlamıştı bu ses; onu buraya getiren komutana aitti. Ve muhtemelen ona doğru yaklaşan ayak sesleri de ona aitti. Taehyung, arkasını dönüp yönünü değiştirmek adına, şüphe çekme riskine girmeden güvenilir bir asker gibi komutanı selamladı. Komutan yanınından geçecekken, durdu.

"Hey!"

   ☥ Firavun'un Gözdesi ☥ //kookvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin