Değerli okuyucum jelijeliyeah 'ın ısrarlarına dayanamadım ve iki bölümü birleştirdim ve toplam 1800 kelime oldu. Evet gerçekten de bölümler çok kısaymış bunu fark ettim. Yüksek ihtimal bundan sonraki bölümleride iki iki birleştireceğim. Bu yüzden final çabuk gelmiş olacak zaten kısa bir hikaye. Açıklamamızı yaptığımıza göre bölüme başlayabiliriiiz. İyi okumalar. -Mather.
(Sebebi yok sevdiğim bir parçayı bırakmak istedim.)
Sevdiklerimiz için neler yapabilirdik? Her türlü fedakarlığı yapabilir miydik örneğin? Düne kadar ben de bunun cevabını bilmezken, bugün kırmızı çizgilerimi bir bir yakmış ve ''Asla!'' dediğim adımları hiç düşünmeden atmaya hazır hale gelmiştim. Şimdi, en son serenat yapmak için beklediğim bu kapının önünde, onun evine dönmesini bekliyordum.
Çöktüğüm sokak kaldırımında kendime sarınırken bacağımı telaş ile sallıyordum. Evden çıkmadan önce pek çok kez kendi kendime tekrarladığım konuşmayı şimdi unutmak üzereydim. Başımı ellerimin arasına alırken, binaya vuran araba farları ile kafamı kaldırdım. Ellerimi gözlerime siper ederken kalbimin ağzımda attığını hissediyordum. Ne yapacağımı kestiremezken bir süre onun arabayı park edişini izledim.
Kapı açıldı ve lüks arabanın içinden hafif sendeleyerek indi. Belli ki beni henüz fark etmemişti. Onu izledim, bu sakin ve telaşsız hallerini izlemek bana keyif veriyordu. Arabayı kilitleyip binaya doğru geleceğini sanırken arabanın arka kapısına doğru yürüyüşünü izledim. Henüz seçebilsem de, asık bir suratla arka kapıyı açtığında net bir topuk sesi yankılandı boş sokakta.
Yutkundum ve düşündüğüm şey olmaması için temennide bulundum. İkinci topuk sesini duyduğumda artık o ince ve zarif beden karşımdaydı. Oldukça flörtöz bir biçimde onun koluna girişini izledim. O an pek çok şey geçebilirdi aklımdan; onu kıskanabilirdim, bana gereksiz yere ümit verdiği için hesap sorabilirdim, bulunduğu saçma durumu yüzüne vura vura onu sorgulayabilirdim ancak düşündüğüm tek şey Bayan Jeongyeon'a ne açıklayıp da onu riske atmadan bu durumdan kurtaracağımdı.
Yapabileceğim en fena fedakârlığın ondan ümit kesmek olduğunu sanırken, daha fazlası omuzlarıma çökmüştü şimdi. Oturduğum kaldırımda iyice küçülmeyi dilerken, artık bana yaklaşan ayak sesleri ile mecburen ayağa kalktığımda gözlerini birbirlerinden ayırıp bana bakma gereği duymuşlardı.
"Jungkook?" dedi sesindeki endişe ile. İçimden küçücük bir ses bu endişenin sebebini bu saatte, bu soğukta onu beklememe bağlamak istiyordu. Ama o sesin Pollyanna'dan farkı yoktu. İçimdeki en gür ses ise onu ifşa etmemden korktuğu için endişelendiğini söylüyordu.
"Hocam." dedim gözlerimi olağanca kaçırırken. Mantıklı bir açıklama bulmak için çırpınsam da, beynim buna diretiyordu. "Gecenin bir köründe burada olmanı neye borçluyuz?" Bayan Jeongyeon tiz sesiyle konuşurken, kafamı iyice eğdim. Kendimi mahcup hissediyordum. Bir şeyi engelleyen, hep o küçük pürüz gibiydim şu an.
"Sadece-" dedim sözümü toparlamak adına teklerken. "O sadece ara ara gelir. Konuşuruz." dedi benim yerime. Kafa salladım, itiraz etmeden ve üstüne düşmeden. Bir an önce buradan gitmek istiyordum. Ama sonra aklıma küçük bir şey geldi.
"Aslında.." dedim cesaret edip gözlerine bakarken. "Geçen gün size verdiğim tablo. Onu başka bir yere bağışlamamı istemiştiniz. Geçerken alayım dedim." Bayan Jeongyeon anlamasa bile onun bu garip isteğimin nedenini çok iyi bir şekilde anlayacağından emindim. Birkaç kez bir şey söylemek için ağzını açsa da, tekrar kapattı ve itiraz etmeden yukarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia | Taekook ✞
FanfictionKim Taehyung sanat'a aşık bir adamdı. Jungkook ise onun narsist olduğunu düşünüyordu çünkü kendisi bir sanat eserinden farksızdı. -'Stendhal sendromu' isimli kitabın Taekook uyarlamasıdır. Tüm hakları yazar'a yani @ruenuda'ya aittir.