『iki』-Fark etmek veya edilmek-

1.8K 219 118
                                    


••••

"Terketmedi sevdan beni, aç kaldım, susuz kaldım, hain, karanlıktı gece, can garip, can suskun, can paramparça.. ve ellerim, kelepçede, tütünsüz uykusuz kaldım, terketmedi sevdan beni..."
                                                                  -Ahmed Arif

••••

"Sikik herif! Salsana şu topu!" Sahanın diğer ucundan Yoongi'ye seslenirken aklıma gelen 'bay' Kim Taehyung unsuru ile ağzıma vurmakla yetindim. Yoongi artık pes edip topu Yugyeom'a pasladığında derin bir nefes alıp Yugyeom'un çevresine doğru ilerledim.

"At!" Dedim emir verir gibi. Bu gece o basket atılmalıydı. Bay Kim oradan beni -peki belki de bizi- izlerken işe yaramaz bir herif gibi gözükmek istemiyordum. Yugyeom beni pas geçip, potaya doğru cesur bir atakta bulunduğunda ağzım açılmış bir şekilde bu piçliğe hayretle bakakaldım. Top potaya çarpıp yeri boyladığında arkamdan duyduğum bitiş düdüğü ile olduğum yere oturdum.

"Adi piç, bıraksaydın ya şu topu bana!" Diye sinirle bağırdım. Herkes dönüp bana bakarken kafamı bacaklarıma gömdüm. Kafamı kaldırıp seyirci teibününden bizi izleyen adama bakmaya cesaret bile edemiyordum. Dün ki saha teklifimden sonra bir süre kahkaha atarak bana bakmış ve ardından ciddi olup olmadığımı sorgulamıştı.

"Beynin yok oğlum senin, niye ısrar ediyorsun ki gel diye." Kendi kararlarımı sorgulamaya dalmışken kafamı kaldırıp ona baktım. Okulda yıllardır rekabeti süren iki takım arasındaki bu dostluk maçına davet ettiğimiz diğer hocalar ile birlikte hala otururken sohbet ediyorlardı. Anlık olarak gözü benim tarafıma kaydığında gözlerimi kaçırmadım bu kez.

Gözlerini üstümden çekip ayağa kalkarken ben de kafamı sallayıp tekrar yere odaklanmıştım. Su ihtiyacı ile kavrulmaya başlamıştım. Elimi enseme atıp hafif hafif ovalarken önümde sallanan su şişesi ile kafamı tamamıyla kaldırıp gülümsedim ve uzatan kişiye baktım.

"Zahmet etmişsiniz." Dedim hemen ayağa kalkarken. Omuz silktiğinde suyu elinden alıp hafif geriye doğru yalpaladım. Aşırı terliydim ve rahatsız olmasını istemiyordum. Ben geri geldikçe onun da hafifçe bana yaklaştığını fark ettiğimde kendi aramızda bir oyun gerçekleştirdiğimizi anladım. Gülümseyerek suyu kafama diktiğimde onunda ince ince gülümsediğini gördüm. İşte bu içten gülümseyişine hayrandım. Biliyordum ki, insanların içten bir gülümseyişten fazlasına da pek ihtiyaçları yoktu. Sıcak bir gülümseme ve içten bir sevgi yeterliydi. Ama içten bir sevgiye o kadar uzaktım ki onun nezdinde, işte bu canımı acıtıyordu.

Bir öğretmen-öğrenci, belki biraz daha ilerisi abi ve küçük kardeştik onun için. Bana bu sevginin yetmeyeceğini çok iyi biliyorve tıpkı bir aç gözlü gibi daha fazlasını talep ediyordum. Su şişesinin kapağını kapattığım sırada telefonu çalarken gözlerimle hareketlerini takip ediyordum. "Bir saniye." Diyerek bu kez benden uzaklaştığında sırtımı okşayan hafif rüzgar ile baş başaydım işte. İçimdeki malum hislerle ne derece savaşırsam savaşayım konuştuklarına kulak kabartmadan edemedim.

"Tamam bir saat içinde orada olurum canım. Yakınım zaten.... evet evet.... beklemesen de olur.... tamam, bekle o zaman. Görüşürüz."

Konuşması biterken suçluluk hissi ile gözlerimi kaçırmış, elimdeki şişe ile oynamaya başlamıştım. Kafasını telefondan kaldırıp bana bakarken gözlerini yüzümde gezdirmeye başlamıştı.

"Gitmem gerekiyor." Dediğinde beynimde yanıp sönen sorunun dilimden dökülmesine engel olamamıştım. "Nereye?" Dedim meraklı çıkan sesimle. Kaşlarını çatıp "Z raporu da vermemi ister misin?" Derken sesindeki iğnelemeyi beni uyardığını ve sınırımı korumam gerektiğini ima ettiğini hissetmiştim. Sınırları olan bir aşka aşıktım ve ben insanların kalbine sınır çizebileceği gerçeği ile henüz karşı karşıyaydım.

 Querencia | Taekook  ✞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin