Just stop your crying.It's a sign of the times.
Welcome to the final show.
Hope you're wearing your best clothes.
You can't bribe the door on your way to the sky.
You look pretty good down here.
But you ain't really good.
"Bay Darcy!" diye bağırdı oturduğu yerden kalkarken. "İşte, beni kesinlikle bu adam sanıyorsun. Hatta o yüzden yanımdasın değil mi?" dedi elimdeki kitaba dikkatle bakarken. Kırmızı kapaklı, deri işlemeli kitabı arkama saklarken kaşlarımı kaldırdım ve kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Bay Darcy kibirli bir adamdı sevgilim. Sen onun aksine oldukça kibarsın." diye ona teminat verdiğimde kalktığı şezlonga tekrar oturdu. Yanına doğru ilerleyip, hemen sağındaki diğer bir şezlonga oturduğumda artık kitabı ortaya çıkarmış ve aramızdaki minik sehpaya koymuştum.
"Ama olsun, o kadar kıskanıyorum ki Darcy'i! Düşünsene şu kitabı onuncuya okuyorsun. Ona değilse de Elizabeth'e aşıksın. Bu daha onur kırıcı." dedi çocuk gibi dudaklarını büzüp, bakışlarını otelin boş havuzunda gezdirirken.
Gülümseyerek onu süzdüm bu sırada. Git gide kavruk bir hâl alan yumuşacık tenine rağmen, iyice açılan saç rengi ile öylece karşımda oturuyordu. Onun, Tanrı'nın yeryüzüne bir yansıması olduğunu düşünüyordum. Yoksa bu kadar kusursuzluk mümkün değildi.
"Apollon." dedim yüzünü benden esirgemesine daha fazla dayanamayarak. "Benim için sen Apollon'sun."
Yaşı otuzuna dayanmış, yıllarını en büyük okullarda harcamış ve Şehrin en köklü ailelerinden birine mensup olan bu adamın, karşımda aniden küçücük bir çocuk haline gelmesi ve merakla gözlerini kırpıştırması içimde ona karşı tarifi imkansız hislerin tekrar ve tekrar alev almasına neden oluyordu. O benim için hiç sönmeyecek bir volkan gibiydi.
"Apollon olamayacak kadar insanım." dedi gülerek ve uzattığı bacaklarını toplayıp, bana doğru döndü. Artık oturur pozisyondaydı ve ayakları yere değiyordu. "Apollon olacak kadar gerçek dışısın." dedim onun her hareketini, her mimiğini göz hapsine alırken.
"Abartıyorsunuz küçük bey!" dedi az önce kitabı koyduğum sehpadan güneş kremini alırken. "Apollon güneşin de tanrısı ama ne hikmetse ben güneş kremi kullanmak zorundayım."
"Çünkü sen benim güneşim oluyorsun. Benim hayatıma doğuyorsun." dedim aklıma gelen bu hoş cümleleri ona hemen söyleme isteğimi belli etmemeye çalışarak. Ancak eminim ki belli etmiştim. İşte, hiçbir zaman onun gibi doğuştan asil olamayacağımın bir kanıtı daha.
"Düşünsene, hem sanatın hem de güneşin bir tanrısı var! Bu ancak sen olabilirsin." Abartılı bir ses tonu ile söylendiğimde sadece gülerek beni dinliyor ve eline döktüğü -fazlaca döküyordu, asla az kullanmayı beceremezdi.- kremi vücuduna yediriyordu.
Aklına sürekli bu cümlelerim geliyor olacak ki asla gülmeyi durduramıyor, arada bir de yüzüme bakıp gülüyordu. Krem ile işi bittiğinde masaya yerleştirdi ve hemen yanındaki kitabımı aldı. Kapağına dokunduktan sonra ani bir hareket ile üzerime doğru fırlattı ve "Bay Darcy olmaya razıyım!" dedi.
"Bay Darcy, Elizabeth için her şeyini feda etmeye razı gibi değildi." dedim kitapta kaldığım yeri bulmaya çalışırken. Sayfa aralarına asla ayraç koymaz, böylece kendimce minik bir yer bulma savaşının içine girerdim. Ancak bu kez hemen bulmuştum. Çünkü onun da dediği gibi artık bu kitabı neredeyse ezberlemiştim.
"Sanki ben dünyaları karşıma aldım." dedi güneş gözlüğünü takıp, tekrar şezlonga uzanırken.
"Annemi ve babamı karşına aldın. Bunlar benim için dünya demek. Aynı zamanda annene açıldın. Bu da senin için dünya demek." dedim onu taklit edip uzanırken. Ben böyle deyince, yüzünü bana çevirmiş ve zannımca gözlerini üzerime dikmişti.
"Her iki tarafta bizi evlatlıktan reddetti ve sen bunu söylüyorsun."
Olayların en başında, annem ile babama açıldığımdan bu yana geçirdiğimiz süreçte en büyük destekçim olmasına rağmen ailem benden ümidi -artık neyin ümidi ise!- kesince ve benimle görüşmeyi bırakınca, kendisini suçlu hissetmeye başladığını biliyordum.
Hatta kendi annesine açıldığında dahi bu denli kötü hissetmediğine bizatihi şahit de olmuştum. Bunu beni korunmaya muhtaç bir genç olarak gördüğüne bağlasam bile, sonra sonra iyiden iyiye bana aşık olduğunu anlamıştım. Ve bunun en kötü yanı, bu şekilde öğrenmekti.
"Hâlâ biz varız ama. Birbirimizin en iyi destekçisi olmaya yemin etmedik mi?" dedim kucağımda sıkı sıkıya tutmuş olduğum kitabı ona uzatırken. "Aç." dedim sayfa sayısını mırıldandıktan kısa bir süre sonra.
Kitabı alıp, her zamanki nazikliği ile sayfaları karıştırırken birkaç kez duraksamış ve altını çizdiğim satırlarda göz gezdirmişti.
En sonunda bahsettiğim sayfaya geldiğinde durdu ve altı çizili yeri aramaya başladı. Bulduğunda "Hah!" dedi ve kaşlarını çatarak, ancak bu merakından olsa gerek, seslice okumaya başladı.
"Bütün dünyanın düzgün olduğunu düşünmek istiyorsun ve birinin kötülüğünden bahsetsem hemen kırılıyorsun. Ben sadece senin mükemmel olduğunu düşünmek istiyorum ve sen buna karşı koyuyorsun. Aşırıya kaçmamdan korkma, gerçekten sevdiğim çok az insan var."
Okuması gerektiği kadar okuduktan sonra öylece durdu ve sayfayı izlemeye, belki de aynı satırları okumaya devam etti. Ancak kısa bir süre sonra anlam veremediğim bir biçimde kitabı kapatıp alnını ovdu. Bu süre içerisinde gözleri kapalıydı. Ve sonra gözleri parlamış bir biçimde kafasını kaldırdı ve hemen kitabı karıştırmaya başladı.
"Bekle, bir saniye..." dedi ve elbette bir saniyeden çokça bekletti. Aradı durdu bir şeyleri. O bulmaya çabalarken öylece boş havuzu izledim. Tam dalmıştım ki, "Buldum." dedi ve uzattığı bacaklarını toplayıp, oturur pozisyonu aldı. Boğazını temizledi ve ara ara gözlerimi yoklarken okumaya başladı.
"Çok çabaladım ancak nafile. Hepsi boşa. Duygularımı asla dizginleyemeyeceğim. Size nasıl taparcasına hayran olduğumu, nasıl deliler gibi aşık olduğumu söylememe izin verin, yalvarırım."
Söyledikleri ile sanki bana karşı olan hislerini ilk defa duymuş gibi titredim. Kitabı sehpaya koyduğu sırada, gülümsedim ve kafamı şezlong başına yaslayıp öylece onu izlemeye devam ettim. Üstüne söyleyecek pek bir söz bulamıyordum, ağzımı açıp tekrar kapattım. O da biliyormuşcasına tekrar uzanmış ve güneşlenmeye devam etmişti. Düşündüm ve olabilecek en sade şekilde kelimelerin dökülmesine izin verdim dudaklarımdan.
"Ben büyüdüm. Kendimi buldum ama rica ediyorum senden, korkularım çok fazla. Sakın elimi bırakma."
Sonra, her zaman yaptığı gibi, bana kocaman gülümsedi.
SON
Evet sonunda final geldi. Kısa bir hikaye olduğunun farkındayım ama bana kızmayın sonuçta benle ilgili bir durum değil. Farklı kitaplarda buluşmak üzere kendinize iyi bakınnn.
-Mather.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia | Taekook ✞
Fiksi PenggemarKim Taehyung sanat'a aşık bir adamdı. Jungkook ise onun narsist olduğunu düşünüyordu çünkü kendisi bir sanat eserinden farksızdı. -'Stendhal sendromu' isimli kitabın Taekook uyarlamasıdır. Tüm hakları yazar'a yani @ruenuda'ya aittir.