Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerimi araladım. Üzerimde fazla yorgunluk vardı. Nedeni dün değildi, düşündükçe kafayı yiyordum ve bu uyumamı engelliyordu.
Telefonumu alarak saate baktım.
08.21
Gözlerim tarihe takıldı. Bugün dönüyordum. Kaybettiğim her saniye aleyhime işliyordu. Hızlıca yataktan çıktım ve kısa bir duştan sonra elime geçenleri giydim. Melodi'ye mesaj atıp telefonu komodine koydum.
Eşyalarımı topladıktan sonra bavulu girişe koydum. Telefonumu da cebime koyduktan sonra odadan çıktım. Gidip gelmekten ezberlediğim yolu, bu sefer inceleyerek yürümeye başladım.
Sitenin önüne vardığımda Melodi'nin gelmesini beklemeye başladım. Dalgın dalgın bana doğru yürürken onu izlemeye başladım. Beyaz teni soğuktan kızarmıştı. İstemsizce gülümsedim.
Yanıma geldiğinde rastgele bir otobüs durağı bulmaya çalıştım. Aklımda bir plan vardı ve bunu gitmeden önce onunla yapmak istiyordum.
Farkında olmadan elinden tutup sürüklemeye başladım. Durağa vardığımızda fark etmeme rağmen elini bırakmadım. Bir süre sonra elini elimden çektiğinde hayal kırıklığıyla omuzlarımı düşürdüm.
İlk gelen otobüse binip koltuklardan birine oturdum. Melodi de yanıma oturunca yapmak istediğim şeyi ona anlattım. Hoşuna gitmiş olmalı ki sesini çıkarmadı.
Rastgele bir otobüse binip istediğimiz durakta inecek ve çevreyi keşfe çıkacaktık. Yapmak istediğim şey buydu.
İneceğimiz durağa onun karar vermesini istediğimi söyledim. Geçen sefer olduğu gibi kulaklığımın tekini ona verdim ve benim için oldukça anlamlı olan bir şarkı açtım.
Şarkı bittiğinde inmek istediğini fark edip kulaklığımı cebime koydum. Birlikte otobüsten indik ve çevreyi incelemeye başladık.
Karşımızda bir sokak vardı. Sokak boydan boya ahşap evlerle sıralıydı. Evlerin altında bir sürü dükkan vardı. Kafamı Melodi'ye çevirdiğimde etrafa büyülenmiş gibi bakıyordu. Gülümseyerek elinden tuttum.
"Hadi, dolaşalım."
İlk önce kenetlenmiş ellerimize baktı sonra hafifçe gülümseyerek kafasını salladı. Sokağa doğru yürümeye başladık. Her dükkanın önünde biraz duruyor, ya içeride şöyle bir tur atıp çıkıyorduk ya da kapıdan inceleyip yolumuza devam ediyorduk.
Melodi'nin beni sürüklemeye başlamasıyla peşine takıldım. Bir takıcının önüne gelmiştik. O hayran hayran takıları incelerken aklıma gelen fikirle kolyelerin olduğu yere yürüdüm.
Biraz bakındıktan sonra aradığım şeyi bulmanın verdiği mutlulukla gülümsedim ve kolyeyi alarak Melodi'ye yardımcı olan teyzenin yanına gittim. Melodi fark etmeden parayı ödedim, bir süre onunla birlikte ben de takıları inceledim. Dükkandan çıktığımızda birkaç yere daha uğradık.
Yorulduğumuzu hissettiğimiz için sokağın sonunda yer alan minik kafelerden birine oturmaya karar verdik. Birer kahve söyledikten sonra cebimden kolyeyi çıkardım.
"Bana bir defter göndermiştin ya hani? Son sayfasına koyduğun o kolye hala duruyor bende. Hatta bak burada. Bana verdiğinden beri takıyorum bunu. Kolye senindi değil mi? Sen bana kendi kolyeni verdin, ben de düşündüm ki sen de bir kolye takmalısın. Kar tanesini çok sevdiğini fark ettim. Ben de dedim ki neden böyle bir kolye takmayasın?"
Kolyeyi kabından çıkartarak ayağa kalktım. Melodi'nin yanına vardığımda saçlarını sağ omzunda toplamıştı. Kolyeyi takarak yerime oturdum. O kolyesini incelerken ben de onu incelemeye başladım. Kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Gülümsedim. Gülümsedi.
"Ege gerçekten çok teşekkür ederim. Beni ne kadar mutlu ettin sana bunu anlatamam. Küçüklüğümden beri kar tanelerine bayılırım ve bu hediye... Benim için çok anlamlıydı. Tekrardan teşekkür ederim."
Onu mutlu edebildiğim için mutluydum. Yıllarca ağlatmaktan başka bir şey yapmasam da artık onu mutlu edebiliyordum. Bunun vermiş olduğu huzur paha biçilemezdi.
"Önemi yok. Bunca seneden sonra bu ve daha birçoğunu hak ediyorsun sen. Bundan sonra tek amacım seni mutlu etmek Melodi."
Hafifçe tebessüm ederek kafasını eğdi. O sırada bir şey mırıldansa da pek duyamamıştım. Tam ne dediğini soracaktım ki kahvelerimiz geldiği için susmak zorunda kaldım.
Bir süre daha oturduk, saati kontrol ettim ve gitme vaktinin yaklaştığını gördüm. Hesabı ödeyip kafeden çıktık. Otobüsü beklerken bir veda konuşmasının nasıl yapılacağını düşünüyordum. Ne söylemeliydim? Hangi kelimeleri kullanmalıydım?
Otobüse bindik ve durağımıza kadar camdan dışarıyı seyrettik. İndikten sonra bir parka oturmayı teklif ettim. Kabul etti.
Banklardan birine oturduk ve parkta oynayan çocukları izlemeye başladık. Artık lafa girmem gerektiğini düşünerek konuşmaya başladım.
"Melodi, ben bu akşam dönüyorum. Hiç gitmek istemiyorum aslında. Seninle vakit geçirmek, anılar biriktirmek, özellikle de seni sevmeyi denerken yanında olmak varken gitmeyi hiç istemiyorum. Her güzel şeyin bir sonu var derler. Ankara maceramın sonuna geldik. Seninle zaman geçirmeme izin verdiğin için sana minnettarım. İzmir'e geleceksin ama değil mi? Tamam belki beni görmek istemezsin anlarım ama Bersu var mesela. Onun için geldiğinde uzaktan görsem de olur seni."
Kafamı kaldırıp Melodi'ye baktım. Ağlıyordu. Son cümlemle birlikte hafifçe güldü. Ona eşlik ederek devam ettim.
"Benim için artık ağlamanı istemiyorum. Sen hep gül. Ağlamak istediğinde, ağlamaya ihtiyacın olduğunda bile gül. Eğer çok ağlamak istersen gel birlikte ağlayalım. Yeter ki artık tek başına bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışma. Seni yeteri kadar üzdüm zaten. İzin ver bundan sonra yaralarını sarayım."
Titrek bir nefes aldım. Boğazım düğümlenmişti sanki.
"Biliyor musun Melodi? Ben seni düşüne düşüne sana aşık olmuşum meğer. Sabah kalkıyorum sen, gece yatıyorum sen, kolyeme bakıyorum sen. Düşünmediğim tek bir an kalmamış meğerse. Düşünüyorum da İzmir'e döndükten sonra günler nasıl geçecek? Burada seninle geçirdiğimiz vakitler olmadan gün, gün olabilmeyi başaracak mı? Sonra 'Melodi beni yıllarca bekledi, benim bu yaptığım bencilliğe girmez mi?' diyorum. Sabırsızlığıma neden olan senken, sabırlı olmamı sağlayan da sensin. Beni kendine öyle bir bağlamışsın ki seni düşünmemeyi düşünürken bile aslında seni düşünüyorum."
Melodi'nin ağzından küçük bir hıçkırık kaçtı. Elini ağzına götürerek gizlemeye çalışsa da duymuştum. Onu kendime çevirerek gözyaşlarını öptüm ve sıkıca sarıldım. Sesimin titremesine engel olamayarak,
"Benim yanımda ağlamanı istemenin sebebi; ağladığında onları silmek ve öpmek için burada, yanı başında olacak olmam."
Ne kadar o şekilde kaldık bilmiyorum ama parkta artık hiç çocuk yoktu. Melodi de fark etmiş olmalı ki geriye çekildi.
"Şey, geç oldu. Gitsem iyi olacak. Hem sen de uçağını kaçırma. Kendine iyi bak. Görüşürüz."
"Aşık olduğum kişiye iyi bak Melodi. Onu sakın ağlatma olur mu? Görüşürüz."
Melodi dudaklarını birbirine bastırarak kafasını salladı ve arkasını döndü. Bir süre onu izledim. Gittiğinden emin olduğumda banktan kalkarak yürümeye başladım.
"Görüşmek üzere sevdiğime çıkan yollar. Görüşmek üzere anılarımıza şahit olan sokaklar."
•••••••••••••••••••••••••
Melodi ve Ege'nin gittiği yer Ankara'da olan bir yer değil. Tamamen hayal gücümün eseri. Şayet Ankara'da böyle bir yer varsa oraya gitmeyi çok isterdim. Kendinize iyi bakın canlar ♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret/ Texting
लघु कहानी"Aşk, ondan nefret ederken bile onun için kendini feda edebilmekti." Melodi: Selam. Melodi: Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Melodi: Tek bildiğim biraz daha içime atarsam yaşamanın bana zor geleceği... Melodi: Bunu bir an önce söyleyip kurtulmalıyım...