Uzun aralıklarla yazıyorum farkındayım fakat hikayeyi bir türlü ilerletemiyordum. Uzun bir uğraştan sonra ortaya kısa bir bölüm çıktı ama inşallah sıkıcı olmamıştır.
İyi okumalar :)
Zaman çok çabuk geçiyordu, önemli olan nasıl geçtiğiydi.
Zor zamanlar geçirmiş ve hala geçiriyordum.
Son iki aydır çok değişmiştim ya da değişen yakınlarımdı. Gözlerimi, hayatı mı geri kazanmıştım ama onu kaybetmiştim. Zaten hiç kazanamamıştım ki.
Hastaneden çıktıktan birkaç gün sonra ziyaretime gelmişti. Ziyatretime geldiği gün karşımda uzun ama bir o kadar da ucuz cümleler kullanmıştı. Tüm suç Şermin teyze(!)deydi belki de. Hangi devirde yaşıyorduk bilmiyordu sanırım. Oğlunu zorla benimle olması için, güçlü kalabilmem için -ki bu bir bahane asla olamaz- ikna etmiş.
Yıkılmayı bekleyen bir bina olduğumu biliyordum.
Şimdiyse enkaza dönüşmüştüm.
Bir insanın duygularıyla oynamak nasıl bu kadar basit olabilir? Sürekli kendimi onun yerine koymaya çalıştım. Tek vardığım sonuç -ne olursa olsun- böyle bir şeyi asla yapmayacak oluşumdu. Karşımdaki ne kadar güçsüz ve yardıma muhtaç olsa da duygularıyla oynamazdım. Bana yaptığı iğrenç oyunun asla parçası olmamalıydım. Acınası duygularım her şeyi görmezden gelmemi sağlamıştı. Benim için -onu ne kadar arzulasam da- onun bana abilik yapması yeterliydi. Bu beni üzmekten -ki buna sadece üzülmek denirse- başka hiçbir halta yaramamıştı. Tek bir şey dışında, artık daha güçlüydüm.
İnanmasi zor ama babamın ısrarlarına karşı koyamamış, birlikte yaşamayı kabul etmiştim ve bu gerçekten güçlü olmama yardımcı olan en büyük etkendi. Biraz da olsa aramız düzelmeye başlamıştı, git gide ilgili bir baba olmuştu.
Babamın yanına yerleşmeden önce, Hanife ablayı kendisine zaman ayırması için ikna etmiştim. Çok yoruluyordu, yıllardır benimle uğraşıyordu ve dinlenmeyi fazlasıyla hak etmişti.
Artık herkese hak ettiği verilmeliydi değil mi?
Okulun ilk günüydü. Babamın, beni Beykent üniversitesine kaydettirmiş olmasına hiç şaşırmamıştım. İyi bir eğitim almamı istiyordu.
Hızla yataktan doğrulup banyoya girdim. Yeni hayatıma iyi bir başlangıç yapmalıydım. Güzel bir duş alıp bornozuma sarıldım. Aynanın karşısına geçip saçlarımı taradım. Güzelce maşa yardımıyla bukleler yapıp ellerimle buklelerime salaş bir hava kattım. Gardırobumun karşısına geçtim. Akşamdan hazırladığım siyah pantolonumu ve buz mavisi gömleğimi üstüme geçirdim. Kahverengi çanta ve -rahatsız gözüken- ayakkabılarımı giydim. Bordo boyunluğumu da üzerime geçirdikten sonra hazırdım.
Otobüsü son anda yakalamış olmama şükretmiştim. İlk günden derse geç kalıp tüm gözlerin üzerime dikilmesini düşününce tüylerim diken diken oldu.
Okula yaklaşırken derin bir nefes alıp hayat felsefemi -Mutlu olabilmek için tek yapman gereken bir köşeye çekilip insanlardan uzak bir şekilde hayatına devam etmek. Bunu sakın unutma!- tekrar ettim.
Hızlı adımlarla okulun girişine doğru yürüdüm. Duraksamama engel olamamıştım. Buna hazır mıydım? Hayır, yani evet. Heyecanım kalbimi durdurma noktasına getirmişken, omzuma dokunan narin bir elle irkildim.
''İlerlemeyecek misin?" hızla arkamı döndüm. Karşımda bana bak diye bağıran, minik bir surat vardı. Gerçekten güzeldi.
''Ah, çok pardon. İlk gün heyecanı sanırım.'' diye fısıldadım ve ilerlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK
RomanceKaranlık,her yer karanlık. Koyu kalpler,kapkara yalnızlıklar. Ne yapacağım anne ? Yardım et. Yardım et.