"Jungkook!"
Jungkook ya çok güçlü bir uykuya dalmıştı ya da kulaklıkları takılıydı zira şu an Taehyung'un yangınla ilgili attığı çığlıkları duymamasına imkan yoktu. Pansiyonun ormana bakan duvarı alev almıştı, bulunduğu yer dumanla doluyordu ve Taehyung o panik anıyla kendini daha fazla beklemeden kapıya savurmuştu. Menteşeler oynadı, eski, ahşap bir kapıydı; o an Taehyung yorgunluktan, sıcaktan ve dumandan mahvolmuş olmasaydı büyük ihtimalle ilk denemesinde kırardı ama görevi başarması için neredeyse on kere denemesi gerekmişti. Kapı odanın içine doğru hızla açılıp arkasında kalan duvara çarptı, Taehyung da kullandığı güçle dengesini sağlayamamış ve Jungkook'un odasının zeminine yığılmıştı.
"Jungkook, yangın-" Başını zorlukla kaldırıp avuç içlerini yere yaslamıştı, cümlesi, sevgilisini olmasını beklediği yatakta göremeyince yarım kaldı. Kapıya yüklendiği omzu acıyla sızlarken Taehyung son bir güçle doğrulmuş ve "Jungkook?" diye, korkuyla seslenerek etrafında dönmüş, odanın her karesini görebilmeye çalışmıştı. Dolaplarını kontrol etti, çalışma masasının altına baktı.
"Jungkook, pansiyon yanıyor..." diye fısıldadı kendi kendine, bakışları açık kalmış balkon kapısına dönerken.
Dışarıda kaç kişi vardı bilmiyordu ama çığlıklarını duyabiliyordu, Petunia'ya sesleniyorlardı, hepsi panik halindeydi. O an Taehyung'un yapması gereken şey balkona çıkmak, dumanın henüz ulaşmadığını düşündüğü havadan derin bir nefes solumak ve üç metrelik yükseklikten atlayarak canını kurtarmaktı. Ama yaptığı şey tam zıttı olmuştu. Öksüre öksüre Jungkook'un yatağının ucuna çöktü, tüm korkuları ve anlam veremediği kalp kırıklığı bedenini ele geçirmişti, gözyaşları akmaya başladı.
Jungkook yangının çıktığını fark edince Taehyung'u almadan mı ayrılmıştı pansiyondan? Hayır, Jungkook öyle biri değildi. Taehyung affedilmeyi hak ettiğini iddia etmiyordu ama böylesine bir ceza Jungkook'un başının altından çıkmış olamazdı. Taehyung'un hala pansiyonda olduğunu, tek kaçışının yükseklikten korktuğu halde balkondan atlamak olduğunu biliyorken onu alevlerin içinde bırakıp gitmiş olamazdı.
Alevler kat koridoruna ulaşmıştı şimdi, dumanlar o kadar koyu renkliydi ki ulaştıkları yerde görüşü engelliyordu. Taehyung daha da şiddetli ağlamaya başladı ve can korkusu en sonunda galip geldi, öksürükleri bedenini sarsarken zorla da olsa yürüyüp balkona attı kendini.
Onun beliren figürüyle sahildeki on, belki on beş insan dehşet içinde bağırmıştı. Diğer pansiyonlarda kalanlar olmalılardı, Taehyung balkonun korkuluklarına tutunurken birkaç tanesi hızlıca bahçeye girmiş, tehlikeli olduğunu bile bile cayır cayır yanan binaya yaklaşmışlardı. "TaeTae!" dedi biri korku içinde, belliydi ki Taehyung'u tanıyordu ama Taehyung o an kimseyi göremiyordu. Bakışları kalabalıkta gezinip Jungkook'u aradı, orada olmadığını görünce de hem rahat bir nefes aldı, hem de kalbinin kırıklarına bir yenisini ekledi.
Jungkook yine kaçmıştı.
Taehyung sevdiği adamın hayatında şimdi Bay Jeon'un yerini almıştı.
"Atla! Hadi!" Balkonun altındaki insanlar bağırıp Taehyung'un ilgisini kendilerine çekmişlerdi, genç adam eğilip yüksekliği ölçmeye çalıştı ama bakışları zemine dokunduğu an başı dönmüş, Taehyung korkuyla odaya geri dönmüştü. Dışarıdan gelen çığlıklar şiddet kazandı, odanın kapısına ulaşan alevler Taehyung'u kapana kıstırdı.
Buraya kadardı.
Ne yapacağını bilemeden etrafında döndü, itfaiye gelecek miydi? Helikopterleri duyuyordu ama pansiyonları kurtarma derdinde olan kimse yoktu anlaşılan, itfaiye gelseydi en azından Taehyung'u merdivenle kurtarabilirlerdi. Isı cildine yapışıyordu, nefesi gittikçe kesilirken bir umut tişörtünü çıkarmaya çalıştı ama omzundaki acı yine kendini belli etmiş ve genç adamın elini kolunu bağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boarding house // taekook
FanfictionTaehyung, yıllar önce evinden ayrılmış olan Jungkook'u bulup ailesine geri dönmesini sağlamak amacıyla Jungkook'un babası tarafından görevlendirilir.