İnanamıyorum, diye düşünüyordu Taehyung, Jungkook'un arkasından basamakları tırmanırken. İnanamıyorum.
Junghyun'un hazırladığı dosyada Jungkook'un son derece içine kapanık ve insanları hayatına kolayca almayan biri olduğu yazıyordu. Anksiyetesi ortaya çıkmadan önce Taehyung, dosyalanmış Jungkook'un tam tersiydi ama artık ondan bir farkı yoktu. Yeni insanlarla tanışmak onu geriyordu, bazen diğer insanlarla aynı kaldırımı paylaşmaya bile çekiniyordu.
Ama şimdi odasının kapısını açıp onu gülümseyerek içeriye davet eden Jungkook, Taehyung'un bozguna uğramamış hali gibiydi.
Odanın ışığını açmak yerine telefonunun ekranını (evet flaşı da açmamıştı, odası dağınık olmalıydı, bu yüzden Taehyung'un etrafı görmesini istemiyordu demek ki) aydınlatarak Taehyung'un önünden ilerleyip perdeyi çekmiş ve balkon kapısının koluna uzanmıştı parmakları. Taehyung çekingen adımlarla arkasından gidip balkona çıktı, Jungkook'sa bu sırada ona beklemesini söyleyerek odaya geri girmiş ve montunu giyinerek Taehyung'un yanına dönmüştü.
Manzara, nefes kesiciydi. Jungkook'un omzuna değen dalgalı saçları rüzgarda uçuşuyor, gülümsemesi yüzünden ortaya çıkan tavşan dişleri ayışığının altında parlıyordu. Ha, evet, ayışığı, diye düşündü Taehyung bakışlarını panik içinde dalgalı denize yansıyan yakamoza çevirirken. Manzara. Manzara.
"Şöyle geç," dedi Jungkook balkonun binayla kesişen köşesini işaret ederek. "Rüzgar gelmez oraya."
Kendisine söyleneni dinleyerek sırtını duvara yasladı Kim Taehyung, sonraki saniye Jungkook hemen yanında, kolu koluna değecek şekilde konumlandırmıştı bedenini. İki dal sigara, aynı anda iki adamın da dudaklarının arasına yükseldi. Taehyung, Jungkook'un da sigara kullandığını görünce şaşırmış ama bu konu hakkında bir yorum yapmamayı seçmişti. Anlaşılan oydu ki, Junghyun'un, kardeşinin kötü alışkanlıklarından haberi yoktu. Küçük olan evinden kaçınca edinmiş olmalıydı.
"TaeTae." dedi Jungkook tok bir sesle. Taehyung irileşen gözlerini ona çevirince de tatlı tatlı gülümsedi. "Taehyung." diye düzeltti onu yaşça büyük olan. "Diğerleri telaffuz edemez diye öyle söyledim."
"Oh." Anlayışla salladı başını. "Kaç yaşındasın? Hyung demem gerekiyor mu?"
"Ah, hayır," diyerek kıkırdadı Taehyung. "Adımı söylesen yeter. Yanlış telaffuz edilmesinden hoşlanmıyorum, burada doğru söyleyebilecek birine rastlamam harika." Cümlesini Jungkook'un adını söyleyerek bitirecekti ama son anda küçüğün asıl adını bilmemesi gerektiğini hatırlamış ve bu gerçeği asla unutmamak adına beyninin her köşesine kazımıştı. Kookie. İsmi Kookie. Sakın batırma.
"Pekala, Taehyung," dedi Jungkook sigarasından bir nefes daha çekmeden hemen önce. "Neden buradasın?"
Taehyung'un soluğu boğazında kaldı, sigaranın dumanı genzini yakmış ve yaşça büyük olanı korkunç bir öksürük krizinin ucuna sürüklemişti. Kendini öyle zor tuttu ki ensesine sağlam bir ağrı saplandı. "Efendim?"
"Bayan Peregrine'i izlemediğini biliyorum." dedi Jungkook. Taehyung'un bakışlarını karşılamak yerine sahile vuran güçlü dalgaları izliyordu.
"Neden sorgulanıyormuşum gibi hissediyorum?"
Jungkook hafifçe güldü. "Kore'den kalkıp da bu ufak pansiyona gelme sebebini merak ediyorum, yalnızca. Sorgu değil." Duraksadı. "Arkadaş olmaya çalışıyorum."
Yaşça büyük olanın alnı kırışmış, kaşları istemsizce çatılmıştı. "Neden?"
Jungkook birkaç saniye için de olsa sessiz kaldı ve Taehyung da bu kısa ama ömür gibi hissettiren birkaç saniyede de doğduğuna pişman oldu. Balkondan atlamak, karaya vuran suya karışmak ve mümkünse Kore'ye kadar yüzüp babasının yorganının altına kıvrılarak sabahlara kadar ağlamak istedi. Arkadaş olması gereken herif arkadaş olmaya çalıştığını söylüyordu ve Taehyung onun bu isteğini sorguluyordu, başka bir şansı varmış gibi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boarding house // taekook
FanfictionTaehyung, yıllar önce evinden ayrılmış olan Jungkook'u bulup ailesine geri dönmesini sağlamak amacıyla Jungkook'un babası tarafından görevlendirilir.