Taehyung yanına alacaklarını son kez kontrol ederken kapısı çalmış, genç adamın uğraştığı işi bırakarak "Efendim?" diye seslenmesine sebep olmuştu.
"Gelebilir miyim?" diye sordu Jungkook diğer taraftan, onayı alınca da beklemeden kapıyı açıp başını içeri uzattı. "Hazır mısın?"
"Hazır sayılırım."
"Ben aşağıda bekliyorum." diye karşılık verdi yaşça küçük olan. Tam kapıyı kapatıyordu ki başını son anda yeniden içeri uzatmış ve "Taehyung?" demişti, diğerinin ilgisinin tamamen kendinde olduğundan emin olduktan sonra gülümsedi. "Bereni takmayı unutma."
Jungkook gideli dakikalar olmuştu ama Taehyung dudaklarındaki salak gülümsemeyi koruyordu. Çantasını sırtladıktan sonra dolaptan kırmızı beresini çıkardı ve başına geçirip aynada kendini son kez kontrol ettikten sonra odadan ayrıldı. Jungkook pansiyonun bahçesinde değil, yolun kenarındaydı ve Taehyung'un tarafına değil, sahildeki diğer pansiyonların uzandığı yöne bakıyordu. Taehyung'un yanına geldiğini bile çok sonra fark etti. "Jungkook?"
"Bir saniye..." dedi genç adam. İlerideki pansiyonun önünden harekete geçen siyah araba kendilerine doğru gelirken bir elini Taehyung'un önüne alıp geride durmasını sağladı ve araba önlerinden geçip kasaba yoluna dönerken araca kötü kötü bakmaya devam etti.
"Ne oldu?" diye sordu Taehyung kısık sesle, araba bulundukları yerden uzaklaşırken.
"Yatırımcılar." diye açıkladı Jungkook. "Ayda bir buraya gelip pansiyonları satın almaya uğraşıyorlar." Taehyung'un irileşen gözleriyle kendisine baktığını görünce beklemeden devam etti. "Geçen hafta senin hasta olduğun gün de buraya gelmişlerdi, Petunia'nın o sinirli halini görmediğin için çok şanslısın."
"Neden bu kadar ısrarcılar?"
Jungkook telefonunu çıkarıp bir taksi çağırmak üzere kulağına yaslarken omuz silkmişti. "Otel yapacaklar, sanırım." Taksiciyle konuştuktan sonra cihazı cebine geri tıkmış ve o gelene kadar vakit öldürmek için sigara paketini çıkarmıştı. "Şu an buraların boş olduğuna bakma, yazın inanılmaz kalabalık oluyor bu sahil."
"Anladım." diye karşılık verdi Taehyung Jungkook'un ikram ettiği sigaradan alırken.
**
Cardiff'e trenle, aktarmalı bir şekilde yaklaşık iki saatte varılıyordu. Pen-y-bont'ta son aktarma trenini beklerken istasyonun raylara bakan banklarından birinde yan yana oturmuş, kim bilir neyden bahsedip gülüşüyorlardı. "Çok acıktım!" dedi Taehyung bir anda, Jungkook'un yanındayken böylesine kendi olabilmesi ve aklından geçen her şeyi söyleyebilmesi inanılmazdı. Tanışalı henüz bir hafta oluyordu ama Taehyung Jungkook'u kendine Seokjin'i hyung'u gibi yakın hissediyordu.
Seokjin'e söyleyip de Jungkook'a söyleyemediği şeyler vardı oysa. En başından Galler'e gelme sebebi gibi, mesela.
"Gider gitmez şöyle güzel bir kahvaltı yaparız." dedi Jungkook, onun da acıktığı belli oluyordu.
"Cardiff'te de sosisli ekmek satan bir yer bulabilir miyiz?"
"Buluruz." diye gülerek karşılık verdi Jungkook. "Sen yeter ki iste."
Son cümleyi aslında eklemeyecekmiş gibi donakaldı, gözleri kocaman olmuştu ve Taehyung'un da ondan bir farkı yoktu. Başlarını aynı anda farklı yönlere çevirip enselerini kaşıdılar, dışarıdan çok komik görünüyorlardı. "Ehem, Taehyung?" diye mırıldandı Jungkook, dakikalar sürmüş gibi hissettiren sessizliğin ardından, Taehyung kirpiklerinin altından utanarak ona baktı ve Jungkook'un da yine onun kirpiklerini sayarken dalıp gitmemek için mücadele etmesi gerekti. "Fotoğraf çekilmek ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boarding house // taekook
FanfictionTaehyung, yıllar önce evinden ayrılmış olan Jungkook'u bulup ailesine geri dönmesini sağlamak amacıyla Jungkook'un babası tarafından görevlendirilir.