Burak telefonundan başını kaldırdı. "Okullar tatil edilmiş."
Kantin masasındaki herkes heyecanla kıpırdandı. Kıpırdamadan, herkesin haberi kendisi görmek için telefonunu eline almasını izledim.
"Oh be! Zaten sınavlara çalışmamıştım."
"Haberi okusana." dedi Eslem Hira'ya.
Hira okumaya başlamadan önce çene hizasındaki pembe saçını kulağının arkasına sıkıştırmayı denedi. "Koronavirüs nedeniyle 16 Mart pazartesi tarihi itibarıyla ilk ve orta düzeydeki okullar ile liselerde 1 hafta, kamu ve özel üniversitelerde ise 3 hafta süreyle tatil uygulanacak."
Herkesi anlayamadığım bir mutluluk ele geçirdi. Bense endişelenmeye başlamıştım. Ara sınavlar ne olacaktı, ya tatil uzarsa, eve dönmek veya Eslem'den ayrılmak istemiyordum. Acaba İlya da eve döner miydi?
"Fotoğrafları gördün mü? Bilet gişelerinin önünde kuyruk oluşmuş." Eslem gülerek yanıma gelip telefonunu uzattı. Telefonu alıp ekrandaki kalabalığa baktım.
"Neden bu kadar acele ediyorlar?" dedim o yanıma otururken.
"Yasak çıkmasından korkuyorlardır belki." Çenesini omzuma yaklaştırıp o da telefon ekranına bakmaya başladı. Parmağımı kaydırıp kalabalığı gösteren diğer fotoğraflara geçtim.
"Bence biraz burada kalalım. Yoldaki insanlar biraz daha azalınca döneriz."
Güldü. "Hiç gidesin yok."
Gerçekten de gitmek istemiyordum. Ailemi henüz özlememiştim. Buradaki hayatımı seviyordum ve İlya'yla karşılaşmak istediğimden de emin değildim. Ayrıca onun, evine, aptal annesinin yanına dönmesini istemiyordum.
"Senden ayrılmak istemiyorum."
Bana gülümseyerek baktı ama gözlerinden onun da üzüldüğünü görüyordum. Muhtemelen üç haftadan daha fazla ayrı kalacaktık. Bunun erkenden sona ereceğini pek sanmıyordum. Kollarını vücuduma sardığında göğsüne doğru sokuldum ve kollarımı beline sardım. Sevgi ve güven duygularının içimi ısıtmasının tadını çıkarmaya başladım.
"Bir iki hafta daha burada kalabiliriz ama cidden yasak çıkabilir. Ciddi bir şey gibi duruyor."
"Zannetmiyorum ya hemen bir şey olacağını."
Derin bir nefes alıp verdi. "Bilmiyorum. Bana olabilir gibi geliyor."
Hınzırca gülümsedim. "E olursa daha iyi." Göğsünün oynamasından güldüğünü hissettim. Kafamı kaldırıp boynuna bir öpücük bıraktım. "Değil mi?"
"Bizimkiler eve çabuk dönmediğim için darlayacak."
Doğruydu, ailesi bazen can sıkıcı olabilecek kadar onun üstüne düşüyordu. Oysa ben eve sekiz ay boyunca gitmesem bizimkilerin o kadar da umurunda olmazdı. Böyle olmalarını seviyordum, beni özgür bırakıyorlardı. Ama bazen fazla ilgisiz kalıyormuşum gibi hissetmeme neden oluyordu.
Boynuna bir öpücük daha bıraktım. Bu seferki daha gerçekçiydi. Her nefes alışımda burnuma kaynağının teni mi yoksa tişörtü mü olduğunu anlayamadığım güzel bir koku geliyordu. Onunla ilgili en sevdiğim ikinci şey her zaman güzel kokmasıydı. "Darlamasın mı?"
"Darlasın mı?"
Kokusunu derince içime çekip boynuna bir öpücük daha kondurdum. Bu seferki nereye gitmek istediğimi anlayabileceği kadar tutkuluydu. Çok güzel kokuyordu. Yukarıya doğru bir yol çizerek peş peşe birkaç öpücük daha bıraktım. Çoktan bir kolumun üstünde doğrulmuştum, diğeriyle onu sarmaya devam ediyordum. "Darlasın." dedim yarım bir gülümsemeyle dudaklarına ulaşmadan önce. Onun dudaklarındaki küçük gülümsemeyi de görmüştüm. Bana memnuniyetle karşılık veriyordu. Dilimle alt dudağının üzerinden geçtim. Böyle zamanlarda içimde ona olan sevgim dolup taşıyordu. Beni tamamlıyormuş gibi hissediyordum. Sonunda bana hafif bir öpücük verip geri çekildi. Ne olduğunu anlamadan ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hazel'den.
Novela Juvenilİnsanlar bana, onun kölesi gibisin, diyorlar. Ama onlar gerçekte onun kim olduğunu görmüyorlar. Onun ruhunda hiç ayak basılmamış topraklar, okyanusların altındaki hiç keşfedilmemiş yaşamlar saklı. O, bu dünyaya ait olmayan o nadir insanlardan biri...