"Öldürdüm bir pazar sabahı kendimi.
Ne bir köprüden attım aciz bedenimi ne de ucuz kanımın damarlarımdan akarak can vermemi sağladım.
Acı dolu olsun istedim.
Tek bir kurşun yetmezdi bana. Acı dolu olsun istedim ve ölüme aşıkken yaşamayı seçtim.
Her gün ölmeyi dilerken o güne uyandığım için Tanrı'ya el açtım.
Her yediğim şey midemi bulanırırken yaşamak için zor da olsa geçirdim o tiksindiğim lokmaları boğazımdan.
Ben kendimden o kadar nefret ettim ki ölümün bir kurtuluş olduğunu varsaydım ve kendime eziyet etmek için yaşadım.
En çok ben yaşadım dostlarım.
En güzel değil ama en çok ben yaşadım.
Çıktım her gün o kapıdan.
Ölümüm gelsin diye beklediğim kapıdan çıktım ve derince bir nefes çektim içime
Çiçekler açmadı benim ömrümde.
Hiç çiçek açtıramadım.
Yaşadım ben sadece...
Annemin savaşçı dediği ben, yalnızca yaşadım.
Onların savaş dediği şeye ben her gece karalar bağladım.
Ben sadece yaşadım.
Her gün ölmeyi dilerken yeni bir güne uyandım ve buna lanet bile edemedim.
Babamın tiksinerek baktığı yüzüme ben de baktım ve hak verdim ona.
Onların kompleks dediği şeye ben ıslak bir tuvalet zemininde yarınım yokmuşcasına ağladım.
Ölüme koşa koşa gitmek isterken yaşama zincirledim kendimi.
İçimdeki şeytanın her gün kulağıma fısıldadığı lanetlere kulak verdim ve onu hayatımın müziği haline getirdim.
Onun öl dediği her an ben biraz daha yaşamak için uğraştım.
Sonra bir pazar sabahı öldürdüm kendimi.
Ölümümün yattığı yerden çiçek açtım ben. O andan sonra yaşam bile ayakta alkışladı beni. "...
Petrus, lütfen yerine otur bu sefer bir şarap lekesini daha kaldıramayız.
210111
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mono No Aware
Non-FictionHermes, Petrus ve binlerce eski dost anısına ! Dut ağaçları çok yaşasın...