"Dikiş tutturamayan biriyim ben.
Tüm tuşlara basarak bölüm geçemeye çalışan...
Her gün ölmek için el açarken göğe doğru,
aynı günün sabahında uyandığım için Tanrı'ya şükredenim.
Tezatları barındırırım bedenimde.
Kafam ya çok doludur ya da çok boş...
Uyuşuk olurum günün ilerleyen saatlerinde.
Hep birini düşünürüm.
Her daim kafamda birileri olur.
Kimisi beni öldüren kimisi yaşamam için yalvaran.
Hangi taraf bana iyi gelir bilemez olmuş biriyim ben.
Bir cinayete kurban girecek olan ve bunun için yalnızca kendini suçlayan...
İnsan kendinin katili olur mu hiç ?
Olurmuş meğersem.
İnsan, kendine yaşamanın zehir geldiğini bildiği halde her gün açarmış gözlerini...
Gözlerim çok dalar olmuş meçhule doğru.
Artık insanlarla konuşmaz olmuşum.
O kadar tiksinmişim ki kendimden, his bile besleyemez olmuşum.
Nefretinde yüce bir duygu olduğunu benimsemişim ve kendimden nefret dahi etmek ağır gelmiş.
İnsanın kendi kendisine midesi bulanır mı ?
Bulanırmış.
Masalların başlangıç noktasına uçmak istiyorum şimdilerde.
Etrafımdaki herkes onlara zarar verdiğimi söylerken kendimi bir kutuya kapatıp ölümü beklemek istiyorum.
Geleceğim derin sularda savaşırken onunla boğulmak istiyorum.
Verdiğim sözleri tuttum mu bilmiyorum.
Bilmek tanımına ne kadar uzaksam kendime de o denli tezatım artık.
Yağmurluk olmak istiyorum.
Belki de yağmur olup yağmalıyım...
Böylece...Benim altımda kalıp bunun tadını çıkarabilir.
Belki de artık tamamen susmalıyım.
Her şeyden biraz kalır diyordu Turgut Uyar, benden tek bir şey dahi kalmayana kadar ufalmak istiyorum.
Dalga olmak belki de...
Belki de istediğim bir dalga olmaktır.
Rüzgâr...
Evet, evet rüzgar ! Rüzgar olursam onun yanından geçme ihtimali ile dalmak istiyorum geleceğime doğru...
Geleceğim artık kurtulmaktan çok uzak.
Bugünüm yanımda oturuyor.
Acır gibi bakıyor bana.
Gülmemi sağlıyor bu şey...
Geçmişim kapının pervazasında durmuş onaylamayan gözlerle izliyor beni.
"Beni kaybettin bari geleceğini boğulmaktan kurtar..."
Olmaz.
Ayağa kalkmak istiyorum artık.
Yerdeki çakıl taşları canımı çok yaktı.
Elini uzatan kişileri göremiyorum, etraf çok puslu...
Mor bir ışık görüyorum.
Tepemden hiç ayrılmadığını bilmiyorum.
Dün onu izledim kısaya tezat uzuna uzak bir zamanca...
Ne hissettiğini bilmiyorum.
Ne hissediyorum bilmiyorum.
Gözlerim çok yorgun.
Ağlayamıyorum ben artık.
Gülemiyorum da...Gülüşlerim beni çok korkutuyor.
Deli mi oldum ben şimdi ?
Kahkaha atan ben miyim şu an ?
Mor ışığın altına uzanıyorum...
Yan tarafımda gözümden düşen anılara bakıyorum.
Kimisi bizi ağlatan, kimisi bizi güldüren.
5 yaşındaki halim saçımı okşuyor.
Merhamet duygusunu burda hissediyorum ilk kez...
Bu duyguya olan ihtiyacım öyle bir çarpıyor ki yüzüme , ölüm bile anlamsız kalıyor yaşamın acımasızlığının yanında.
Kulağımda tek bir ses...
Çok mu üzdüler seni kızım...
Ve ben tüm yarım bırakılmışlığım ve rezilliğim ile bir başıma kalıyorum mor ışığın altında.
Yaşam bile ayakta alkışlıyor beni."...
Hermes sence Petrus kaç saat uykusuzluğa dayanabilir ?
Ya ölüm ya yaşam diyorsun...
Tüm kadehler rüyalardaki peri kızına !
200112
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mono No Aware
SaggisticaHermes, Petrus ve binlerce eski dost anısına ! Dut ağaçları çok yaşasın...