Wendy
Çatı kiremitlerinde botlarımı sürüyerek yürüyorum. Tabii ki bilerek yapıyorum bunu, çünkü onun icin geldiğimi duyması lazım. Olay yerine giriş yapmadan önce, korkudan boğazının düğümlenmesi gerekiyor.
Sessizce oluktan pencereye doğru süzülüyorum ve otuz ikinci kata sızıyorum. Genellikle yatak odaları bu kattadır. Hedeflerimiz hep burada uyurlar.
Bu nasıl bir aptallık böyle ! Gecenin bir yarısında pencereyi açık bırakmak çok büyük bir aptallık, sanki adamımız sütten çıkmış ak kaşık. Yoksa kibirlilik mi ? Her neyse bir kaç dakikaya kadar bunların hiç bir önemi kalmayacak.
Şu an buluduğum oda, dağınıklığına rağmen bir salona benziyor. Kahve kaşığı, takılar, eski bir kol saati ve bir keman çantası eşliğinde parke zeminin her yerine gazeteler yayılmış. Keman gelişi güzel sallanan sandalyenin ayağına koyulmuş. Kemanın yanına gidiyorum ve boyuna dokunuyorum - büyük ihtimalle labin'den yapılmış. Mükemmel bir sese sahip. Buna benzer bir enstrümana sahip olmayı hayal ediyorum, ancak bu tür nesneleri bulmak kolay değil.
Çevrede ne var ne yok öğrendikten sonra ayağa kalkıyorum ve sessiz adımlarla koridora giriyorum. Bir, iki, üç kapı sağımda ve bir kapı solumda. Koridorun sonunda kararmış büyük bir ayna var. Yansımamla karşılaşıyorum ve bir saniye öyle duruyorum.
Aynada bana bakan kız, içimde bir korku hissi uyandırmak adına tüm özelliklere sahip: siyah saçlar, yakut kadar kırmızı gözler, yüz hatları mermerden daha cansız ve soğuk. Bir hayaletinki gibi onun da yüzü solgun ve kibirli. Klasik koyu renkli paltosunu giymiş, palto o kadar uzun ki ayak bileklerine değiyor, hareketleri kadar akıcı bir palto. Eski Tokarev'imi çıkarmadan önce, aynada kendimi biraz daha hayranlıkla seyrediyorum. Susturucuyu Tokarev'e takıyorum. Bu yok etme en temiz şekilde yapılmalıdır, ortalığı paniğe vermeden.
Kırmızı bir ışık aniden duyularımı uyarıyor. Bir milimetre kımıldamadan, aynanın yansımasından alarmın nerede olduğunu tespit ettim. Alarm tavanın köşesinde, başımın hemen üstünde asılı. Üçgen şekline bakarsak, klasik bir model. New Kingdoms'un bu bölgesi aynı cihazla donatılmış otuz binden fazla konuta sahiptir. Alarm çalmadan önce, harekete geçmek için tamı tamına bir buçuk saniyem var.
Göz açıp kapayıncaya kadar tek ayak üstünde dönerek alarmı merkez detektörden tek bir kurşunla vuruyorum. Kırılma gürültüsü beklediğimden daha güçlü oldu, bu da hedefin artık uykuda olmadığı anlamına geliyor.
Böylesi daha iyi. Uyuyan insanları soğutmaktan nefret ediyorum.
Sadece atmosferi biraz daha gergin hale getirmek için, tabanımın altındaki plastik döküntüleri eziyorum. Yataktan kalksın ve gelip baksın.
Beklemek uzun sürmedi. İkinci kapının arkasından ilk olarak bir homurdanma, sonra kutu yayı gıcırdaması ve birkaç ağır adım duyuluyor.
Kapıyı açan ve koridorda göz gezdiren adam, elli yaşında bile değil. Belki kırk yaşında. Temiz ve güzel bir cilt, erken kelleşme, hafif kavisli bir sırt, ama genç bir adam. Her hareketinden yorgunluğu ayırt edebilirim, bu yorgunluk sadece yarım yamalak uykusundan dolayı değil.
Bu adam, Bushnel Ortaöğretim Enstitüsünde biyoloji ve felsefe öğretmeni. Öğrencileri ve meslektaşları tarafından çok sevilen bir adam olarak bilinir. Ne eşi var ne de çocuğu, bütün hayatını her şeyden çok sevdiği kariyerine adamış. Derin zihni, son zamanlarda ilk kitabı "Siyah kürk" yayınlanması nedeniyle belli bir ün kazandı.
Ne kadar güzel bir ironi.
Karşımda dikilmiş, elimde silah ve alev saçan bakışlarımla beni farkettiği anı tam olarak algılıyorum. Yüzündeki kısa feragat ifadesi dışında adamın hiç bir tepkisi yok. Öyle ki, elektrik düğmesini bile aramadı. Halbuki, hedeflerimin hepsi o düğme arama hareketini talihsiz bir alışkanlık haline getirmişlerdi. Sanki ışıkta kaybolacak bir kâbus gibiydik. Hayır, onun yerine, hedefim derin bir nefes veriyor:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçenin Çocukları (çeviri kitabı @Elisabeth_Koshava)
Ciencia FicciónSene 3324, New Kingdoms. İngiltere artık sadece mekanik, demir ve buluttan ibaretti. Teknolojik gelişmeler ile şehirler yükseliyordu ve oralara korku hükmediyordu. Bir anarşi günü, kabuslarla dolu bir gece. Güneş parladığı sürece, herkes istediğini...