1▪️

39 5 39
                                    

Sevgili okurlarım yeni bir hikayeye başlıyorum. Diğer kitaplarım hala tam bitirilmemiş biliyorum ve aslında bu biraz etkileşime de bağlı. Bu yüzden devam edemedim ama bir gün edeceğim :)

Çok uzatmadan Efsunkâr'a hep birlikte başlayalım .
Umarım bu yolcuklukta başarılı olurum. Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın♡

...
 

                             - E -

Gecenin geç saatlerinde başlayan ses kulaklarımda hala yankılanırken dayanamayıp yatağımda doğruldum.
Her geçen gün aynı şeylere maruz kalmaktan doğru düzgün uyuyamıyordum. Geçen her saatin başında çıldaracak gibi oluyor ama sonra pes edip kendi yalnızlığımda boğuluyordum.
Bir anda sesin kesilmesiyle kendi hayal dünyamdan çıktım. Sonunda tartışmanın bitmesiyle kendimi tekrar yatağımda buldum. Uykuya hasret gözlerim daha fazla dayanamayıp kapandı.

Sabahın 8'inde kahvaltı masası hazırlanırken çatal bıçak sesleri yüzünden bir türlü uyuyamayan vücudum sinirle kapıya yönelip hizmetçilere sessiz yapmalarını söylememi emretti. Söylesem de bir fayda etmemişti ne yazık ki..
Hazırlanmam gereken bir aile kahvaltısı vardı.
Babamın iş ortağı Çağatay Bey bugün misafirimiz olacağını yeni öğrenirken annem odaya benim için üşenmemiş kıyafet seçip göndermişti. Askıda siyah uzun bir elbise yırtmacı bacağında ve yanında bordo botları güzel bir uyum yakalamıştı. Annemin her ne kadar kıyafetlerimi seçmesinden rahatsız olsam da seçtiği zaman yakaladığı o uyumuna, zevkine diyecek söz yoktu.
Biran önce kıyafetlerimi giyip dağınık bir topuz yaparak odamdan çıktım. Merdivene tam bir adım atacakken bir el kolumdan tutup beni engelledi. Başımı çevirdiğimde kardeşim Savaş olduğunu görüp kaşlarımı çattım.

"Yine ne oluyor benden habersiz söyleyecek misin?"

"Müsaade edersen zaten söyleyeceğim ablacım."
Gözlerimi devirerek devam etmesine izin verdim.

"Sen ne zaman bizim eve babamın iş getirdiğini gördün Allah aşkına? Bak sana diyorum bir şeyler olacak. Böyle bir hazırlık şaşırtıcı."
Aslında haklıydı çok nadirdi babamın iş yemeklerini evde yapması. Ama nedense Savaş gibi buna pek takılmamıştım.

"Bilmiyorum Savaş. Yemekte öğreniriz zaten. Hadi inelim."

Savaş babamın iş konusunda biraz endişeliydi. Çünkü iki varisten biri de oydu ve henüz işe dair hiçbir şeyi öğrenmemiş başıboş geziniyordu. Ben ise olaylara baya hakimdim. Sonuçta patronun kızı olarak lüks bir hayatım var iken Savaş gibi göz ardı edemiyordum. Tabii bu benim seçimim değildi. Benim için her şeyi ayarlayan annem ve babam beni buna mecbur etmişlerdi. Savaş'a ise daha erken o beceremez gibi konuşup istediği gibi bir hayat sunarken ben mecburiyetlerle devam ediyordum.

Beraber merdivenlerde yürürken annemin yine çalışanlarımıza bağırdığını, stresten dört köşe olduğunu gördüm. Sesi bütün evde yankılanıyordu.

"Sizi buraya ne diye aldık? Aynı yerde dönüp dönüp duruyorsunuz. Yavaş yavaş hareket etmeyi kesin hadi saat 10 olmadan her şey kusursuz olmalı."

Anneme görünmeden temiz hava almak için bahçeye çıktım. Gözlerim gökyüzündeki bulutlara sonsuz bir maviliğe kaydı. Bir o kadar umut barındıran bir o kadar da ulaşamayacağın yükseklik insanı umutsuzluğa kaptırsa da her şeyiyle büyüleyiciydi. Tüm bu düşüncelerden kurtulmamı sağlayan sese döndüm.

"Efsun yine dalmışsın derinlere."

"AA sen niye burdasın?"

"Seni aradım ama ulaşamadım. Seni görmeye gelmiştim. Gelmese miydim yani?"

"Off özür dilerim Sevgi.. Telefona bakacak halim yoktu. Neyse iyi ki geldin biz de babamın iş ortağı mı gelicekmiş onu kahvaltıya davet etmişler. Onu beklerken bunaldım hava almaya çıkmıştım."

Soluksuz konuşmamın ardından Sevgi küçük bir kahkaha atmış ve elini omzuma koyup içeri doğru yürümemizi sağladı.
____

Ve sonunda beklenen o büyük iş adamı Çağatay Bey kapının zilinin çalmasıyla ve babamın tedirgin suratıyla beraber salona adım atmıştı. Babamla el sıkışmalarından sonra oturup muhabbet etmeye başlamışlardı. Bu sıra telefonla uğraşıp arada bir kafamı kaldırıp tebessüm etmemle geçiyordu.
Laf arasında şu sözü dikkatimi çekti.

"Kusura bakma Mehmet. Oğlum Kuzey yetişemedi. Bir dahaki sefere artık."

"Ne kusuru yahu Çağatay."
Babam sözlerine devam ederken bıyık altından gülümsedi.
"Daha çok görüşeceğiz nasıl olsa."

Hemen sonra yemek masasına geçtik.
Savaş'ın da dediği gibi bizden habersiz bir şeyler dönüyordu ortalıkta ama henüz bir şey farkedememiştim. Aklımda ne olabileceğine dair düşünürken masanın altından Savaş ayağıma hafifçe vurdu. Ona baktığımda aynı şeyleri düşündüğümüzden emin olmuştum. Belki de sadece evhamlı davranıyorduk...

Bitmek bilmeyen sohbet yemekte de devam ederken lavabo için müsaade isteyerek masadan kalktım. Makyajımda bozulmalar olduğunu görünce gitmişken onu da düzelttim. Kapıyı kapatıp çıkıyorken arkamda bir sıcaklık hissettim. Nefesi boynumda hızlı hızlı alıp veriyorken önüme döndüğümde gözlerim mavi gözlerini bulmuştu yabancının. Aramızda bir milim kadar mesafe varken nefesimi almakta güçlük çekiyor sadece onun nefesiyle nefes alıyor gibiydim. Ne o hareket etmişti ne de ben . Hareketsiz sadece gözlerimiz konuşuyor ve bir türlü anlaşamayıp çekemiyordu gözlerini gözlerimden.

Çekilsene kızım adamın önüne dağ gibi dikildin.

İç sesimin doğruluyla kenara çekilirken, ayağım yerde duran cisme takılıp düşecekken bir anda beni kollarıyla tutup kendine çekti. O kadar hızlıydı ki ne olduğuna anlam bile verememiştim. Ben gözlerimi kaçırıyorken o gözlerini dikmiş, kaşlarını çatmış ellerimin ellerini bırakmasını bekliyor gibiydi.
Muzipçe bir gülümse ile ellerimize bakarak

"Bırakıcak mısın artık ellerimi?"

Ve bölüm sonu :)
Sizce o maviş gözlü yabancı kim?

Bol bol yorum yapmayı unutmayın ve tabii ki de beğenmeyi de.

Sınır: 5 oy 5 yorum

Bir sonraki bölümü en az bende sizin kadar heyecanla bekliyorum.

Seviliyorsunuz💙

EFSUNKÂRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin