İnsan zekasının, yeteneklerinin, duygularının bir limiti var diye biliriz. Yapılamaz dediğimiz şeyleri birilerinin yaptığına şahit olana kadar da bildiklerimizi sorgulamayız.Hayatımızdan memnunuzdur, "imkansız" deriz sınırlarımızı zorlamaya korktuğumuz zamanlarda. Bu rahatlatır bizi. Aynı zamanda da denememize engel olur. Engelin sözlük anlamı ''bir işin gerçekleşmesini önleyen neden, bir işi yapılamaz duruma sokan şey"dir. Bu durumda imkansız dediğimiz şeyleri deneme zahmetinde bulunmamamızın asıl sebebi, bütün bu hikayedeki asıl engel nedir? Daha önce yapılmamış olması mı? Diyelim ki öyle, peki bu engel faktörünü önümüze koyan kimdir? Bizi rahatlatan cevap "hayat"tır. Gerçekler ise bunun çok ötesinde. Hani gece yolda yürürken önünüzde dikilen bir adam gördüğünüzü sanıp yaklaştıkça adamın sadece hafif yana yatmış bir çam ağacı olduğunu fark edersiniz ya, yalnızca bir açıdan bakıp adam sandığınız gölge, gece yarısı yolunuzu değiştirmenize sebep olabilecekken yine başka bir açıdan bakıp onun sadece bir ağaç olduğunu fark edip yola devam etmenizi sağlayacaktır. Bu da bizi engel faktörünün kurucusu yapar. Her insan kendi zihninin zincirleriyle sınırlanır. İstekler, düşünceler, olduğumuz kişi ve hoşlandığımız şeyler kısacası bizi biz yapan her şey kanatlanıp uçabilir. Bizim izin verdiğimiz kadar gerçekleşir. Zihin; kolu olmayan birinin yüzmesi, bacakları olmayan bir insanın koşması, gözleri olmayan birinin resim yapması misali engelsizdir. Kafanızın içinde esnetebildiğiniz her istek sizi arzu ettiğiniz noktaya taşır aslında. Gökyüzünü daha mavi, dalgalı denizleri daha berrak, güneşi daha aydınlık görmek imkansız diyebilirsiniz tabii ki. Siz onu doğru yerden bakmasını bilenlere sorun derim ben.
İnsan bazen kendi sorunlarına o kadar yakından bakar ki gözünün önündekileri göremez olur. Diğer insanlardan, onların yaşadıkları ve başardıklarınlarından ilham almaya ihtiyaç duyup arasında kendi sorunlarımızla küçük benzerlerlikler ararız. Bu da bizim dünyaya ayak uydurma şeklimizdir. Etrafa kendi penceremizden baktığımızda karamsarlığa daha kolay kapılmak mümkündür. Çünkü, oradan gördüğümüz tek şey kendi sorunlarımızdır. Fakat bakış açımızı genişletip başkalarının hayatlarına baktığımızda sırtımızda ne kadar benzer yükler taşıdığımızı görürüz. Bazen de daha büyük yükleri olanları... Onlarla dert kıyaslaması yaparız hepimiz, sorunları kafamızda büyütüp yüceltmekte, aslında aşılmaz olmadığını fark edip çözüm yolu aramakta bizim elimizdedir. Tabii ki bardağı dolu tarafından görmektir kendi hayatımızı olumlamamızda bize yardımcı olan. Kendimizden uzaklaşıp başkalarına bakmak, onlarla ilgilenmek gerekir bazen. Yardımlaşmak bu noktada kendi sorunlarımızın çözümüne bir ayna niteliği taşır. İnsanlara yardım ederek onların hayallerine ulaşmasını sağlamak, bizim de aslında hayallerimiz olduğunu ve önümüze çıkan şeyleri aşabileceğimizi, en azından deneyeceğimizi ve bunun en az başarmak kadar değerli olduğunu hatırlatır bizlere. Aşılmazları aşabileceğimizin kanıtı haline gelir belki de. Çünkü gerçekleştiğine şahit olmuşuzdur artık ve önümüzdeki tek engel de yine kendimizizdir.
Gerçekleşmesi muhtemel olmayan şeylerin önümüze koyduğu bariyerleri azim ve istek sayesinde aşalabiliriz. Her insanın yürümek istediği başarı yoluna bu özellikler sokabilir bizi ancak. Başarmayı; okuldan birincilikle mezun olmaya, iş yerinde terfi etmeye, bir yarışmayı kazanmaya indirgemediğimizde asıl önemli olanın, mücadele boyunca kazandığımız bütün tecrübe ve perspektiflerin hayatımıza kattığı değer olduğunu fark edebiliriz. Tecrübe, fosforlu tabelada beliren bir ok işareti misali başarıya yönlendirir bizi. Perspektif, yol boyunca zifiri karanlığın içindeki çukurlar ve su birikintileri arasındaki farkı gösterir. Azim, yanılıp düştüğün çukurdan çıkış biletindir. İstek ise yolun sonunu görebileceğinin habercisi...
Sonları hep bitişlerle iliştiririz kafamızda. Karamsar bir aura oluştururuz bu kelimeye. Son buluşlar, yok oluşlar, ölümler hatta. Hikayelerde ve filmlerde de böyleler diyedir belki. Mutlu sonlar ve mutsuz sonlar vardır onlarda. Peki ya hayatta? Sona eriş hikayelerine bir bakalım. Bir kitabı bitirmiş olmanız bir başkasına başlamanıza engel midir? Bir kariyerin bitmiş olması, başka birine başlayamayacağınız anlamına mı gelir? Zümrüdanka misali küllerinizden doğamaz mısınız mesela? Sona başka bir açıdan baktığınızda yeni başlangıçların doğuşunu görebilirsiniz. Hikayelerden bizi bu ayırır, sayısız başlangıçlar dizisinin sayısız sonlarını dizayn edebiliriz hayatımıza ama hiçbir "son" gerçekten "son" değildir biz izin vermedikçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRLARI ZORLAMAK
SpiritualeRuhunun derinliklerinde kendinle yüzmeşmeni sağlayacak bir yazı. Kolu olmayan bir sörfçünün hayatından esinlenilmiştir.