Bölüm 1 - Olava, Ay Ve "Diğeri"

105 24 6
                                    

  İki insan boyundan daha uzun ayazmısırları iki pantirin kovalamacasıyla aralanıyordu. Dunnah, önünde koşan Mavel'in aniden yavaşlaması halinde ona zarar vermeden durabilmek için narin; fakat onu koçanların ve yaprakların arasında kaybetmemek için de bir o kadar hızlı adımlarla ilerliyordu. Sık sık Mavel'e yaklaşıyor, belindeki rengi solmuş kırmızı kuşağından tutuyor, kumral saçlarına dokunuyordu. İkisi de bu cilveli oyundan gayet memnun bir haldeyken Mavel aniden durup yüzünü arkasına, Dunnah'a çeviriverdi. Ayazmısırı tarlasının sınırına gelmişlerdi. Dunnah ne kadar durmaya çalışsa da Mavel'le birlikte yuvarlandığında, düştükleri yumuşak zeminin nehir kıyısına ait olduğunu anladı.

  Başlarını kaldırıp baktıklarında Gündüz Güneşi, Kristal Dağ'ın ardından batıyor, binlerce ışık huzmesi kristallere çarparak göğün mavisinde parlak bir şölen yaratıyordu. Bu renk cümbüşünün arasında, Kristal Dağ'ın zirvesinden gökyüzüne doğru kalın, yüzlerce fersah öteden görülebilen -kristallerden dolayı olsa gerek- turkuaz bir ışık huzmesi yükseliyordu. Gece Güneşi "Olava" ve Ay da yavaş yavaş gökyüzündeki yerlerini alıyorlardı. Kaldırdığı başını yeniden yumuşak nehir toprağına yasladı Mavel, ardından gülmeye başladı. Başını Dunnah'a çevirmeden, gökyüzündeki renk cümbüşünü izleyerek gülüyordu. Dunnah da gülümseyerek başını Mavel'e çevirdi. Mavel göğü izlerken Dunnah da Mavel'in gözlerindeki parıldamayı, dudaklarını, ince büklümlere sahip boynuzlarını, pürüzsüz tenini izliyordu.

Mavel bir müddet gökyüzünü izledikten sonra Dunnah'ın gözlerinin üzerinde olduğunu fark edip döndü. İkisinin gözleri nihayet buluşunca hiçbir söz söylemeden öylece bakıştılar. Mavel hızlı bir hareketle Dunnah'ın dudağından öptüğünde boynuzları birbirine tokuştu. Usulca ayağa kalkarken Dunnah'ı da elinden çekiştirdi Mavel. Nehre daha da yaklaştıklarında artık Olava ile Ay'ın yansımaları nehirden görülebiliyordu. Mavel burada belindeki kuşağı çözdü. Üzerindeki yıpranmış, kenarları gümüş renkli ipliklerle işlenmiş kırmızı entari bir hamlesiyle omuzlarından aşağı süzüldü. Göğüs bölgesi ince, beyaz bir kuşakla bağlıydı. İkisinin de içindeki birikmiş arzu fokurdayan bir volkan gibi patlamaya hazırdı artık. İkisi de kısa bir süre sonra her yerin buz keseceğini, az önce aralarından geçtikleri ayazmısırlarının bile kökünden koçanına kadar donup kalacağını biliyorlardı; ama içlerindeki arzu bunu umursamalarına engel oldu.

Mavel yumuşak nehir toprağına uzanırken Dunnah'ı da kendine çekti. Heyecandan nefes nefese kalmışlardı ve birbirlerinin soluk alışverişini her duyduklarında arzuları daha da coşuyordu. Dunnah Mavel'e eğilerek onu öpmeye başladı. Dudakları Mavel'in dudaklarından başlayıp boynuna doğru inerken elleriyle Mavel'in göğsündeki bağı aşağıya doğru çekti. Nefesleri artık daha gürültülüydü ve aralıklı yutkunmalarla düzensizleşiyordu. Dunnah Mavel'in üzerinden kendi dizlerinin üzerine doğruldu ve sadece gündüzleri, sıcak havada giydiği paralanmış kahverengi pantolonunun bağını gevşetip indirmeye başladı. Bunu yaparken zaman zaman yeniden Mavel'e doğru eğilip onu öpüyordu. Elini Mavel'in bacaklarına götürdüğünde heyecanları zirvedeydi.

Dunnah tam pantolonunu indirmiş ve yeniden Mavel'e doğru eğiliyordu ki arka tarafında, ayazmısırlarının arasında bir hışırtı duydu. Hızlıca kendini Mavel'in yanına atarak ardındaki araziye döndü yüzünü. Mavel de korkuyla doğruldu yattığı yerden. Göğsündeki beyaz kumaş, şeritler halinde beline inmişti ve geri kalan bedeni de çırılçıplaktı. Dunnah aceleyle az önce indirdiği pantolonunu beline çektiğinde ikisi de mısırların aralandığını fark etti. Karşılarındaki mısır yaprakları tamamen aralandığında ortaya çıkan kişi Mavel'in ağabeyi Tulm'du. Aynı Mavel gibi sarıya çalan gözleri, haddinden uzun ve boğumsuz, başına dik bir şekilde uzamış boynuzlarıyla ve ortalama bir pantire göre çok uzun boyuyla Tulm ikisinin de ağzını yüreğine getirmişti.

KristalözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin