Yürümeye devam edip patika yola girdiklerinde az ötelerinden itibaren otların, ağaçların, ve diğer bitkilerin kurumuş olduğunu gördüler. Kuru otlar yanmış gibi simsiyah bir haldeydi.
"Sanki hayat bu patikadan göçüp gitmiş" dedi uzun sakallı, kısa boylu tırmanıcılardan biri.
"Yol çok uzun. Eğer sonuna varmak istiyorsak ne olursa olsun ayrılmamayız." dedi zayıf, fukara kadın. Bu kadın kısa boylu adamın karısıydı.
Dunnah, uzun sakallı adam ve sessiz duran kırmızı kukuletalı, sarı saçları omuzlarından sarkan kadın başlarıyla onayladılar.
Patika yolda yürümeye devam ettikçe hava soğumaya ve sis çökmeye başladı. Ne kadar süredir yürüdükleri hakkında bir fikirleri yoktu tırmanıcıların.
"Bir gündür tırmanıyor olmalıyız." dedi kısa boylu, uzun sakallı adam.
"Hayır daha yarım gün bile olmadı Kegg." dedi fukara görünümlü kadın Bonn"
"Sis kalkmadan bilemeyeceğiz." dedi Dunnah.
"Sis kalksa bile artık o apaydınlık hava yok. Anlasanıza bu bir büyü. Dağ büyülü... Burada kaç gün geçtiğini asla anlayamayacağız." dedi kukuletalı, sarı saçlı saçlı kadın.
"Büyüden anlıyor gibisin." dedi Kegg alay ederek. Ardından ekledi. "Adın ne demiştin üstat hanımefendi?"
Kukuletalı kadın kendisiyle alay edilmesine aldırış etmedi. Gülümseyerek "Yune" dedi.
Yola devam ettiler. Belirsiz bir zaman boyunca yürüdükten sonra Keeg birden yolun ortasına çöktü ve oturdu.
"Benden bu kadar. Biraz dinlenmeden şuradan şuraya gitmem. Günlerdir yürüyoruz."
"Ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama bence de dinlenmeliyiz." dedi Dunnah. Pabuçlarının içindeki ayakları şişmişti ve artık sığmıyordu sanki.
"O halde üç kişi dinlenirken biri uyanık kalmalı." dedi Yune kukuletasını indirirken.
"Evet birimiz nöbet tutmalıyız." dedi Dunnah.
Hiç kimse ilk nöbeti almak için gönüllü olmayınca "İlk nöbeti ben tutayım o halde" dedi.Ateş yakmak için yol üzerine düşmüş birkaç kuru kütüğü ve dal parçalarını kullandılar. Sis öyle yoğundu ki ateşin başından çok az uzaklaşmak bile zaten parıltısı az olan ateşi kaybetmeye sebep olabilirdi.
Yan yana Kegg ve Bonn, az ilerilerinde yatan Yune uyurken Dunnah ateşin başında bekledi. Zaman mevhumu kalmamıştı. Kaç saat geçtiğini bilmiyordu. Ateşin parıltısı iyice azaldığında birkaç saat geçtiğini düşündü ve Kegg'i uyandırmaya karar verdi. Yanına giderek Kegg'i dürttü.
"Ne var? Ne çabuk sıra bana geldi." dedi Kegg hoşnutsuz bir halde.
"Kaç saat geçti, ne kadar oldu bilmiyorum. Ama ateş sönmek üzere. Bayağı bir zaman geçmiş olmalı"
"Tamam, geliyorum." diyerek homurdandı Kegg. Ardından ayağa kalkarak ateşin başına doğru yürüdü. Ateşin kenarından bir çubuk alıp korları karıştırmaya başladı. Dunnah da sonunda dinlenebilecek olmanın verdiği huzurla toprak yolda yumuşak bir nokta bulup üzerine kuruldu. Kürkünü sımsıkı sarındı üzerine.
Kabuslar uykusunda rahat bırakmadı Dunnah'ı. Kristali, babasını, Mavel'i kötü hallerde gördü defalarca. Kristal babasını zaten öldürmüştü; Mavel'in de başına bir iş gelmesini kaldıramazdı. Boğazındaki kurulukla uyandı aniden. Hava buz gibiydi. Etrafındakiler hala uyuyordu. Gözü bir müddet Kegg'i aradı ama ortalarda yoktu, uyumuyordu da. Sisin iyice bastırmasından dolayı toprak yolda ilerleyip Kegg'i aradı. Yolun üzerine düşmüş kırağının üzerinde ayak izleri fark etti. Sisin içinde ağır ağır ayak izlerini takip etmeye başladı. Bir tümseğe geldiğinde aniden durdu. Yolun kıyısıydı burası. Ayak izleri yoldan çıkıp kayaların arkasındaki ağaçlık bölgeye doğru gidiyordu. Tümseğin alt tarafında toplanmış odun, çalı- çırpı vardı. Hayır... yoksa... diye geçirdi içinden Dunnah. Sonra korkuyla seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristalöz
FantasyYüce pantir kralı Druga'nın hükmünün üzerinden asırlar geçmiştir. Druga'nın ölümünün ardından parçalanmış pantir kabileleri yüzyıllarca süren bir kıyıma maruz kalmıştır. Kurtulabilenler Kristal Ada'ya mülteci olarak sığınmış, şu anda Davil'in lideri...