[3: Akşam Yemeği]

24.3K 2.6K 3.5K
                                    

Gunaydin, tunaydin, iyi aksamlar, guzel geceler, gunun size gore hangi saatiyse o saatten selamlar!

Umarim gununuz rezalet gecmemistir, gectiyse de 1az olsun butun dertlerinizden uzaklasmanizi dilerim bunu okurken. Yuzunuzdeki gulumseme hic silinmesin. 🙂

Mavis ne diyorsun amk dediginizi duyar gibiyim ama sinirlerim cok yipranmis durumda HAHAHAHA bu yuzden sacmaliyorum.

Instagram hesabim mizeleia_mm evet soylemekten bikmayacagim hic😉

İyi okumalar keratalar

Miyav

Karşımdaki Jungkook ile göz göze geldiğim anda, iskeleye, babamların yanına gitmekten vazgeçerek gerisin geri eve dönmüştüm. Koşar adımlarla mutfağa girdiğimde, üstümdeki pembe sweatshirtün eteklerini çekiştiriyor, dudaklarımı ısırarak ne yapacağımı düşünüyordum. Sorunum büyüktü, gerçekten büyüktü.

Jungkook, gördüğü her yerde benimle konuşmaya çalışıyordu. Biliyordum, az çok anladığını biliyordum ve yapacak bir açıklamam yoktu henüz. Olsa bile, vereceği tepkiden çok korkuyordum. Kalbimin kırılmasına hazır değildim ama hoş, neden kalbimin kırılacağını da bilmiyordum. Ancak yine de bana söyleyeceği şeyleri tahmin etmek çok basitti. Ayrıca konuştuktan sonra benden tamamen uzaklaşacağına da emindim.

Şimdi ise, ondan sürekli kaçtığım için nedenini merak ediyordu. Normal bir konu olsaydı asla ondan kaçmayacağımı ve çekinmeyeceğimi bildiğini biliyordum. Kafasının çok karıştığını görebiliyor olmak beni öyle rahatlatıyordu ki, biraz daha zamanım olduğu gerçeğine sımsıkı tutunup duruyordum. Stresliydi.

O bir şeyleri az çok anlamadan önce zaten utançtan yüzüne zorlukla bakıyordum. Şimdi, asıl şimdi göz göze gelmeye bile çekiniyor, iki gecedir böyle bir ihtimal çok düşük olsa bile gelmesinden korkup kapımı kilitliyordum. Bedenimin her bir milimetresi onun için yanıp tutuşuyordu ve ben kendimi ondan olabildiğince uzak tutarak benliğime acı çektiriyordum.

Dehşet verici bir histi.

Yemin ederim, öyle fenaydı ki ondan uzak olmak, dokunamamak, konuşamamak... Geceleri her yanım terliyordu. Daha dün, karşımda yemek yapışını izlerken olduğum yerde bacaklarımı birbirine bastırmış durmuştum. Beni fark etmesin diye nefes bile almazken kendimden geçmiştim neredeyse. Tek istediğim kolları arasında olmaktı. Bedenimi okşasın istiyordum, belimi, saçlarımı, bacaklarımı... Bunu her zaman yapardı, küçüklüğümüzden kalma bir alışkanlıktı bana dokunma hastalığı. Şimdi iki gündür hiçbir şekilde onu hissedememiş olmek içimi yakıyordu.

Ondan kaçmak istemiyordum ama sadece bu şekilde kafasını karıştırabilirdim. Düşündüğü şeylerden onu iterek beni üzüp üzmediğini sorgulamasını sağlayamazsam ilk konuşmada beni köşeye sıkıştıracağına emindim. Hatta o kadar ki, sırf bu yüzden ona ne zaman baksam dolan gözlerimi kırgın olmama yorumlaması için yüz ifademi bile kontrol ediyordum. Nasıl göründüğümden emin değildim aslında... Gözlerimin dolmasının sebebi bana dokunmasını istememdi, buna muhtaç olmamın sağladığı bir şeydi.

Dışarıdan bakıldığında nasıl görünüyordum, hiçbir fikrim yoktu. Fazla belli olmuyor olmasını ummaktan başka çarem yoktu. Umutsuz bir aptal olsam bile elimde saklamak haricinde bir yol olmadığı için kollarım sıkı bir düğümle bağlanmış halde duruyordum. Jungkook'a karşı olan bu şeyler, beni sonu gelmez bir uçuruma itiyordu sanki. Belki de karmakarışık bir labirente... Nereye gitsem karşımda çıkmaz vardı ve ben gittikçe kayboluyor, daha derine ilerlerken dönüş yolunu unutuyordum.

FANTASMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin