Merhaba.
İyi okumalar.
Miyav
Burnumu elimde buruşturduğum peçeteye silerken önümdeki matematik sorularıns odaklanmaya çalışıyordum. Ne yazık ki yaptığımız deniz macerası, hassas bünyeme iyi gelmemiş ve birden şifayı kapmıştım. Gözlerim yaşlarla dolu ve burnum akıyor olmasına rağmen tıkalıydı. Ateşim daha yarım saat önce düşmüştü ve evde yalnızdım.
Annem ve babam işlerinden izin alamamıştı. Ablamın da ofisinden çağırıldığını ele alırsak, kendi kendime iyileşmeye çalışıyordum. Bir yandan matematik testi çözmemin sebebi ise yapacak başka bir şeyimin olmamasıydı. Bazen kafama estiğinde böyle oturup test çözüyordum ama bu pek sık olmazdı.
Esnedim. Üşüyordum ama ateşim yeniden çıkmasın diye kalın giyinemiyordum. Aslında böyle hasta olmamam gerekiyordu çünkü ateşin etrafında oturup iyice kurumuştum. Üşümemiştim de. Diğerleri sapasağlam ayaktayken benim ölüm eşiğine gelmem haksızlıktı.
Mantıklı düşünmediğim için soruyu bir türlü çözemediğimi fark ettiğimde ağlayacak gibi bir yüz ifadesiyle test kitaplarımı ileri ittim. Başım ağrıyordu. "Sikeyim sahilinizi de denizinizi de." Diye mırıldandım ağlamaya başlamadan hemen önce. Hasta olmaktan nefret ediyordum. Şu hayatta bedenimin halsiz düşmesinden daha çok nefret ettiğim tek şey geometriydi.
"Bok vardı da girdin denize Taehyung. Kafanı sikeyim senin. Orda kalıp utançtan geberseydin keşke." Kendi kendime konuşurken yanaklarımdan süzülen yaşları sildim elimin tersiyle. Ayağa kalkıp mutfağa geçmek için hareketlendiğimde ise zil çaldı.
Yaşlı gözlerimle üstümü başımı düzeltme gereği duymadan kapıya ilerledim. Kimin geldiğini biliyordum. Bir saat önce mesaj atmıştım ve o ancak şimdi geliyordu. "Seni de sikeyim, acele etmek gibi bir kavramın yok mu kafasına soktuğum." Çok sinirli hissediyordum. Sanki elime geçen her şeyi parçalayacak enerjim varmış gibiydi ama bir yandan hiçbir şey yapacak halim yoktu.
Bir hiddetle kapıyı açtım. Karşımda tanıdık siması vardı ve sarı saçları birbirine girmişti. Yeni uyanmış olduğunu yüzündeki aptal ifadeden anlayabiliyordum. Yanakları ve gözleri şiş, dudakları ufacık görünüyordu. Muhtemelen mesajı gördüğü gibi kalkıp buraya gelmişti ve yüzünü yıkamak aklına bile gelmemişti. Yüzümdeki sinirli ifade birden yumuşayıverdi.
Elim yanağını sıkmak için uzandı. "Günaydın uyuyan güzel." Dedim büyüklerin çocukları şımartırken çıkarttığı garip sesleri taklit ederek. Gözlerini devirerek içeri girdi. Arkasından kapıyı kapatırken gülümsedim çünkü aşırı sevimliydi.
"Neden aramadın? Uyuyordum, mesajı geç gördüm. Arasaydın uyanırdım." Diye mızmızlandı mutfağa doğru yürüdüğü sularda. Ben de arkasından ilerledim, neden mutfağa geçtiğini anlamamıştım. "Uyuduğunu düşünmedim." Dedim karşılık olarak. Jungkook kendini mutfaktaki sandalyelerden birine attı. Elleri alnını ovuşturuyordu.
"İyi misin?" Çaprazındaki sandalyeye oturdum ben de sorumu sorarken. Bakışları beni bulduğunda yeşil gözleri içimi yakıp kavurdu birkaç saniyeliğine. Sonrasında buzdolabına bakmıştı. "İyiyim. Ateşin var mı?" Bunu sorduktan sonra kendisi kontrol etmeye karar vermiş olmalı ki elini alnıma attı. Parmaklarının tersiyle kontrol ettikten sonra emin olamamış olmalı ki boynuma da tuttu. "Sabah vardı ama düştü."
"Kahvaltı yaptın mı?" Sorularını hızlı hızlı ve beklemeden sıralaması endişelendiğini bana kırmızı ışık yakarak belli ederken güldüm. "Bir şeyler atıştırdım." Dedim geri yaslanarak. Kaşlarını çatarak ayağa kalktı. "Ne atıştırdın Taehyung?" Dolaba ilerleyip kapağını açtı, eğildiğinde kapağın arkasında kaldığı için onu göremez oldum. Ama biraz öne eğildiğimde kalçalarını kesebilir hale gelmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANTASME
Short StoryTaehyung, en yakın arkadaşının abisini sürekli rüyalarında içine davet ediyor, uykusunda ismi ile geliyor, ona baktıkça kıvranıyordu. Bu nedenle utancından yüzüne bakamadığı Jungkook'tan olabildiğince uzak durmaya çalışmıştı lakin, büyüğünün ondan u...