DÖNENCE | GİRİŞ

1.4K 246 179
                                    

20 YIL ÖNCE

Kar ağırdı.

Gökyüzünden inerken oldukça hafif görünen, o mucizevi küçük kristaller, şimdi dizlerine dolanan ağır bir engel gibi yürümesini zorlaştırıyordu. Derin nefesler aldı. Güç toplamaya çalıştı ama çok zordu. Botlarının altından çıkan sesin ritmi her adımda biraz daha yavaşlıyordu.

Yoruldu. Öyle çok yoruldu ki, beyaz örtüye sarılıp uyumak istedi. Her şeyi unutmak ve mücadelesine son vermek, pes etmek istedi.

Kar pantolonu küçük geliyordu. Montu karnını tamamen kapatmadığı için, soğuk içine işliyordu. Bir eliyle karnını tutmuş, diğer elini dengesini sağlamak için kullanıyordu.

Kaç saattir yolda olduğunu unuttu. Arabasını, telefonunu, hatta kimliğini bile geride bırakmıştı. İzini bulamasınlar diye saatlerdir yürüyordu. Yola çıktığında bu kadar zor değildi. Kar sadece botlarının tabanına dolanıyor, yürümesine engel olmuyordu. Ancak yükseğe çıktıkça, kar çoğaldı. Havadaki ahenkli dansı, yumruklarını esirgemeyen bir fırtınaya dönüştü. Her geçen dakika yükü ağırlaştı. Bacakları ağrımaya, sırtı kamburlaşmaya, nefesi tükenmeye başladı. Artık soluk alışları buz yutmaktan farksızdı.

Ama pes edemezdi.

Gideceği adresi yıllar önce öğrenmişti. Hayal meyal hatırladığı bu yolları geçerken, varacağı noktanın doğru olduğundan bile emin olamıyordu. Ama kimseye soramazdı ki... O sorarsa, onlar da soru sorardı. Onlar, peşlerinde olanlar. O kadar çoklardı ki...

Onlara yakalanamazdı. Kendini kurtaramamıştı ancak belki kızını kurtarabilirdi.

Sakin adımları tamamen ağırlaşmışken, bu düşünceyle damarlarında yeni bir güç dalgası dolaştı. Karnındaki şişlik, sanki durumu anlamışçasına, annesine güç vermek istercesine hafif bir tekme attı. Bu işaretle, gözlerinden sıcak yaşlar düştü Zümra'nın. O ana kadar ağlamamıştı. Gözyaşları öyle sıcaktı ki, yüzü birden ısındı. Ne kadar üşüdüğünü bir kez daha fark etti. Bedenine hükmetmeye başlayan uyuşukluktan daha bir istekli sıyrılmaya çalıştı.

"İşte böyle bebeğim." diye fısıldadı karnını tuttuğu eliyle tekme gelen bölgeye dokunarak "Anneye güç ver meleğim. Çok az kaldı."

Saat ikindi vaktini geçmişti. Hava hafiften kararmaya başlamış, kurt ulumaları yavaştan kulakları doldurmaya başlamıştı. Zaten karanlıkta bu dağ başında yürümek çılgınlık olurdu. Hava tamamen kararmadan oraya ulaşmalıydı.

Yine de, Zümra tüm bunlardan korkmuyordu. Çok daha beterleriyle karşılaşmıştı. Çok daha kötü şartları görmüş, tecrübe etmiş ve sağ kurtulmuştu. Ama ya bebeği? Küçücük meleği onun bedeninin temposuna ayak uydurabilir miydi?

Ne kadar yolu kaldığını düşünmek istemedi. Gitmek istediği yere varınca, aradığı kişiyi orada bulabilecek miydi? Bunu da düşünmek istemedi. Havayı kokladı. Tüten bir baca izi aradı. Henüz yoktu. Ama gözyaşları sıcaktı. Bir süre daha idare ederdi. Kızı bir tekme daha attı. Gözlerinden daha çok yaş aktı. Yine ısındı. Oraya ulaşmak zorundaydı.

Bir süre sonra dizlerine kadar olan kısmı hissetmemeye başladı. Başparmaklarının tamamen donduğuna emindi. Kurtulsa bile kesilmesi gerekebilirdi. Eh, bu zamana birçok parmağını kaybeden adam görmüştü. Hem de o parmakların kesildiği anlara da tanık olmuştu. Yeni bir şey değildi onun için. Yürümeye devam etti. Hissizlik bileklerine kadar ulaştı. Soğuk tüm hücrelerini saran bir urgan gibi boynuna dolandı. Kızı bir tekme daha attı. Ağrı beline ulaşınca tüm vücudu titredi. Acıyla iki elini de karnına götürdü. O ana kadar kurduğu denge kaybolunca, incecik bir dal gibi kırıldı. Dizlerinin üzerine düştü. Soğuk örtü karnındaki kızını kucakladı. Belinden aşağı inen sancı, şiddetle titremesine neden oldu. Ses yapıp hayvanları üzerine çekmek istemiyordu ama acı dayanılır gibi değildi. Tüm uzuvlarını tarif edilemez bir ateş sardı. Bedenine hükmetmekte zorlanıyor, bu ölümcül hissi söküp atmak istiyordu. Parmaklarını karlara gömdü. Ardından avuçlarına dolan karla ağzını örttü. Çığlığı, ıstırap dolu bir inlemeye dönüştü. Sancı bittiğinde devamının geleceğini anladı.

DÖNENCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin