15

261 46 26
                                    

Orada öylece kaç dakika durduklarından emin değildi, tek hissedebildiği genç adamın kendi göğsüne değen kalp atışları ve boynuna çarpan düzensiz nefesleriydi. Titremesi tamamen durduktan sonra Yibo onu sanki mümkünmüş gibi daha çok kendine bastırmış ve kollarıyla tüm bedenini sıkıca sarmıştı. Onu tüm dünyadan korumak istercesine tutarken her şey gözüne daha yıkıcı görünüyordu, ona zarar verebilecek tüm ihtimaller kafasında sıralanıyor ve nefesini kesiyordu. Hayır, onun zarar görmesine asla izin vermemeliydi, onun daha fazla kırılmasına müsaade edemezdi, onu hep böyle sıkıca tutmalı ve gerekirse onun yerine zarar görecek kişi olmayı göze almalıydı.

Genç adamın kalp atışları ve düzensiz solukları yavaşladığında onun uyuklamaya başladığını fark ederek hareketsiz kaldı. Taksi bulması için bu sokaktan ana sokağa çıkması gerekiyordu fakat onu hareket ettirmeden bunu yapması mümkün değildi. Özür diler bir ifadeyle onu hafifçe sarstı. "Önce eve gitmeliyiz," dedi fısıltıyla, "keşke burada böylece uyuman mümkün olsaydı ama yapamazsın."

"E-ev mi?" Genç adam kafasını kaldırıp uykulu yüzüyle kafası karışmış bir halde ona baktığında Yibo onu düzgünce tutabilmek için savaş verdi, kolları titriyordu. Kendine engel olamadı ve elinin tersiyle genç adamın yanağına tüy kadar hafif bir dokunuş bıraktı, genç adam küçük bir kedi yavrusunu andıran bir hareketle yüzünü onun eline bastırıp kafasını yana eğince Yibo daha önce hiç olmadığı kadar onu koruma içgüdüsüyle dolduğunu hissetti.

Karşısında duran adamın kırılgan güzelliği tarafından büyülenmişti, ellerini şefkatle onun dağınık saçlarına bastırdı, yumuşacık saçları arasında kaybolan parmaklarına baktı, onu her şeyden çok isterken bu kadar uzak olması canını öylesine yakıyordu ki bu hissi bastırmaya çalışarak zar zor yutkundu.

***

Onu önce kendi evine götürmeyi düşünse de bunu yapamayacağını biliyordu, Liang bu gece evde olabilirdi ve bir süre onu görmese iyi olacaktı, ayrıca genç adamın bu fikirden hoşlanacağından da emin değildi. Artık kendi evinin yolu kadar ezbere bildiği dağ yoluna saptıklarında karanlığın içinden araba farlarına göz kırpan ürkütücü ormanı izliyordu. Adamın ayıldığında ne tepki vereceğini veya ne düşüneceğini aklına getirmemeye çalışıyordu, belki de anlattıklarından pişman olacak ve kaçmak isteyecekti. Belki de hiçbir şey hatırlamayacak ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaktı, sanki hiç sarılmamışlar ve onun saçlarını hiç okşamamış gibi... Hangisinin daha kötü olduğundan emin değildi.

"İyi geceler bayım," dedi taksici parayı aldıktan sonra başıyla onu selamlarken, buraya gelmek için geceleri ücretin birkaç katını vermeye alışmıştı.

Genç adamı kapının önündeki eşiğe dikkatlice oturturken anahtarının nerede olduğunu sormak için onu ayıltmaya çalıştı fakat tamamen bilincini yitirmiş görünüyordu. Son bir kez denemek amacıyla yine onu çok fazla sarsmamaya özen göstererek dürttü, fakat cevap yoktu, iç çekti.

"Pekala," diye mırıldandı kendi kendine. "O halde umarım anahtarın pantolonun değil paltonun cebindedir." Neden bilmiyordu ancak insanlara dokunmak konusunda her zaman fazla hassas olmuştu, özellikle de sarhoş birini gördüğünde temas etmekten nefret ederdi, kendini kötü hissediyordu. Liang, Jin ve Chen onunla bu konuda birçok kez dalga geçmişti, sahne performanslarıyla herkesi büyüledikleri gecelerin sonunda mutlaka onlarla eve gitmek isteyen sarhoş kadınlar olurdu ve Yibo istisnasız şekilde hepsini reddederdi, Jin ilk başta şaka falan yaptığını düşünmüştü fakat Yibo gerçekten ciddiydi.

Bir keresinde Jin, "Sen kafayı mı yedin, didi?" diye sormuştu. "Şu an senin yerinde olmak isteyen kaç kişi olduğunu biliyor musun? Kadın sana yalvaracaktı resmen." Ama o aldırmayıp yalnızca kadının evine sorunsuz ulaşabilmesi için taksi çağırmıştı.

the lakes // yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin