...ve ekledi Seokjin; onun için harcadığı, bilmem kaçıncı kağıt olduğunu saymadığı uzunca bir metin dolu yazıya.
"Belki çok uzun süreler ayrılmayacaksınız ama ben hep seni düşüneceğim. Her birlikte olduğum kişide, her aşık olduğumu düşündüğüm kişide. Anlayacağım ki hala sana aşığım. Tekrar ve tekrar yanacak canım. İliklerime kadar yayılacak. Ama yine de seni seviyor olacağım. Kendine iyi bak. Seni seven bu salağı unutsan bile ara sıra hatırla. Her ölü hatırlanmayı hakeder, değil mi?"
Son cümlelerini de ekledikten sonra yazmayı bitirmiş olduğu kağıdı katlayıp onun için yazdığı diğer kağıtların yanına koydu. Eğer bir gün tekrar karşılaşırlarsa yazdıklarını ona verebilirdi değil mi? Düşündü Seokjin. Acaba o tekrar kendisini görmek ister miydi? Oysaki son konuşmalarında "o kadar aydan sonra bir daha görüşmemek üzere ayrılacağız ve bir daha görüşmeyeceğiz" demişti.
Olmayacağını bilse de umudunu kaybetmek istemiyordu Seokjin. Bir gün döneceğine inanmak istiyordu. Bazen ise her şeyin boşa olduğunu düşünüp kendine acıyordu. "Ne ara bu hale geldim?" diye... 3-4 ay öncesine kadar onu sevmeyen bir ailesi olsa da ailem dediği arkadaşları ve sevdiği adam vardı. Bunları düşünürken aklına geldi, onlarla olan anıları. Güldü kendi kendine, hatırlıyordu da; hep birlikte eğlenceye gitmişlerdi bir gece. Orada öpmüştü sevdiği adamı...
Bunun üstüne bu gece hiçbir şey olmadan sonlanır mı hiç? Tabiki Hoseok'un kıskanç, kendini beğenmiş ve abartmayı seven sevgilisi ise olay çıkartarak bütün eğlenceyi bitirmiş, Seokjin'le kavga edip bütün keyifleri kaçırmıştı. Dün gibi hatırlıyordu; "arkadaşsanız arkadaşlığınızı bilin, başkasının sevgilisini öpemezsin" dediğini ama moralini bozmadı aksine gülümsedi aklına gelen şey ile. Hoseok Seokjin'i savunmuştu sevgilisine karşı. Farkında olmadan gülümsemesi büyümüştü. Nelerini vermezdi, onunla olduğu anılara tekrar dönebilmek için. Kendine gelip saate baktığında oldukça geç olduğunu gördü. Onun için anormal bir durum değildi. Her gün sabaha karşı uyur, 1,5 ya da 2 saatlik uykuyla okula giderdi...
Yine sıradan bir günde, sabah 7:30'a kurduğu telefonunun alarmıyla uyandı Seokjin. Kahvaltı yapmadığı ve yemeğini okulda yediği için sadece hazırlandı. Ardından kaldığı yurt odasından hızla çıkıp okula yetişmek için aceleyle koştu. Derse hep ucu ucuna yetiştirdi. Belki de tek şanslı olduğu konu buydu hayatında, ah bir de... Bunu nasıl unuturdu? Hayatında var olan tek kişiler ve tanıdığı için şanslı olduğu iki kişi Namjoon ve Yoongi. Okulun büyük bahçesine girdiğinde psikoloji, hukuk vb. fakülteleri geride bırakıp konservatuvar fakültesinin tiyatro bölümüne koştu. Sınıfa vardığında en arkadaki sırasına gidip hızlıca yerleşti. Zil çoktan çalmıştı ama neyse ki hoca gelmemişti; yoksa Seokjin'i iyi azarlar, derse almazdı.
Yalnız oturduğu sırasının hemen önündeki en yakın arkadaşları Namjoon ve Yoongi'ye baktı. Bu zamana kadar yaşadığı tüm acılarda yanında olmuş ve kendisine destek olmuştular. Bu yüzden onlara minnettardı ama iyileştiği söylenemezdi... Psikolojik olarak çökmüş, bedensel ve ruhsal olarak ise aşırı yorgundu. Kendine inandırdığını, kendine iyi geldiğini düşündüğü şeyi yapıyordu; o şeyin ne olduğunu ise en iyi bileğindeki sayısız kesik izleri anlatıyordu. Yine de onların yanında mutlu olabiliyordu. Tek yaşama sebebi onlardı.
Sıkıcı bir ders ve günden sonra arkadaşlarıyla vakit geçirmek veya kulağına kulaklığını takıp kendi dünyasına çekilmeyi düşündü fakat Namjoon ve Yoongi'ye sorduğunda ödevlerle projeleri bahane edip reddettiler. Seokjin için bunlar bahaneydi çünkü Hoseok onu terk ettiğinden beri ne dersleri ne ödevleri ne de projeleri düşünüyordu. Bir sene önce diğer notları kötü olsa bile kendi sınıfında matematik dersinde 1.'ydi. Şimdi ise sınıfın en kötüsü oydu ve muhtemelen bu sene sınıfta kalacaktı. Ama Seokjin bunu da umursamıyordu; "Mezun olsam da olmasam da sürüneceğim." diyerek kendini rahatlatıyor ve derslerle ilgili dertleri başından savıyordu. Diyordu demesine ama sınıfın en zekisi ve en yakın arkadaşı olan 148 iq Namjoon tabiki buna izin vermiyordu ve onu ders çalışmaya zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
They Don't Deserve You - Taejin
Fanfiction"En sevdiğin rengin kırmızı, en sevdiğin çiçeğin papatya olduğunu.. ses olmadan uyuyamadığını ve seni küçükken kedi tırmaladığı için kedilerden korktuğunu ama aynı zamanda sevdiğini.. parmak kıtlatma ve rüzgar uğultusu sesini sevmediğini.. ve en çok...