Bugün artık insanlığın ulaşabileceği en tiksinç noktaya ulaştığını gördüm. İnsanlar artık daha da hayvanlaşıyor.
Bu sabah uyandığımda ilk gördüğüm gırtlağıma dayanmış büyük bir bıçak ve içi kan dolmuş büyük siyah gözler. Maskesi yoktu hala hayattaydi. Tabi buna dikkat etmemin sebebi ellerini yavaşça maskeme doğrultup maskemi çıkarmaya çalışmasıydı. Bunu farkedince hızlıca elini tuttum. Bunu bir anlık reflexle yapmıştım. O yaşıyordu. Uyum sağlamış olabilir miydi? Yoksa havadaki virüsler yayılıp kayıp mi olmuştu. Neyse bu yabancı bana daha tehditkar bir bakış attı ve çok ciddi görünüyordu. Eğer maskemin peşinde olsa ben uyurken çoktan gırtlağımı kesip maskeyi uğraşmadan almıştı.
Ellerimi kafamın arkasına götürdüm ve maskemin iplerini söküm. Yavaşça ellerimi eski konumlarına getirdim. Adam maskemi yavaşça çıkardı yakamdan tutup beni kaldırdı. Alaycı bir şekilde.
"Çok ağır uyuyorsun be" dedi ve gülmeye başladı geriye çekilir çekilmez elimi yayım ve okuma attım ama koyduğum yerde değillerdi. Adam yine alaycı bir şekilde sırıttı ve sırt çantasından yayı ve okları çıkardı.
"Sanırım bunları arıyorsun? " dedi ve küçük bir kahkaha attı.
Korkudan olsa gerek boğazıma düğümlenmiş bir şekilde cılız bir
" Evet " çıktı ağzımdan. Adam sırıttı ve yere çöktü arkasındaki duvara yaslandı.
"Seni öldürebilirim. " dedi bunu o kadar rahat söylemişti ki bu beni daha da çok korkutmaya yetmişti. Nede olsa şu zamanda şu şartlar altında insan öldürmek hiç de zor birşey değildi. Bir parça ekmek küçük bir bıçak için hatta yirtilmamis rahat bir ayakkabı için insan öldürüldüğüne şahit olmuştum. Bi keresinde ben de biraz su için bi kadını öldürmek zorunda kalmıştım. Ama bu onun suçuydu. Suyu ben bulmuştum ve benim hakkımdı üzerime saldırmıştı. Bu şekilde vicdanımı rahatlatmak çalışıyorum tabiki öldürmeyebilirdim ama kadın bu sefil dünyada yeterince yaşamış ve güçsüz düşmüştü. Daha Fazla yaşaması ona daha fazla acı çektirecekti. Keşke oku ve yayı bulduktan sonra karşılaşsaydim en azından daha insancıl bi şekilde öldürürdüm. Düşünsenize daha insancıl bir ölüm ne kadar komik değil mi? Ben bunları düşünürken adam beni iyice süzdükten sonra
"Ama uzun zamandır hiç kimseyle konuşmadım. Senle biraz sohbet ettikten sonra da seni öldürebilirim tabi düşünmem lazım o An ki ruh halime bağlı. Ama sanırım çok fazla konuşmayı sevmiyorsun bu iyi bende fazla konuşan insanları sevmem zaten" dedi ve yere tükürdü.
O An aklıma gelen tek soru beni nasıl bulduğuydu. Yarısı yıkılmış bir gökdelenin 22. katında çok küçük bir oradaydım. Tabi ben bunları düşünürken yabancı konuşmasını bitirip yere tükürünce yere tükürük sesiyle irkilip kendime geldim ve yine o cılız sesle
"Beni nasıl buldun?" diyebildim sadece. Yine büyük bir kahkaha attı. Ben burada bu kadar tedirginken onun bu denli rahat davranması canımı sıkmaya başlamıştı.
"Dün buraya girerken gördüm seni elinde yayınla yavaş yavaş her yeri kontrol edip poliscilik oynuyordun. Ama beni farkedemedin çünkü arkana bakmayı akıl edemeyecek kadar gerizekalısın. Sen binaya girince bende senin ardından binaya girdim. É bu kadar titiz davranmaya çalışan bi gerizekalı tabiki ani bi durumda kaçmaya çalışırken ikinci çıkışın olmasına dikkat etmiyecekti ve en üst katı en güvenli yer zannedip orada geceyi geçirecekti binevi gerizekalı gibi düşünüp öyle hareket ettim ve bak karsindayım" dedi.
Nasıl gözden kaçırmıştım. Nasıl farketmemistim bu koca adamı. Doğru söylüyordu ancak bir gerizekalı azrailini gözden kaçırabilir. Bunları düşünürken farkettim de ölüm aklıma son gelen şeyler arasında. O kadar basittiki artık ölümler, katliamlar gözümde. Düşünürken fazla vakit harcamış olmayım ki yabancının tuhaf bakışlarını daha sonra farkettim.
"Eğer anlaşırsak birlikte hareket edebiliriz. " ağzımdan çıkan en mantıklı cümleydi ve sanırım yaşamak için yalvarmam gerekecekti. Yabancının yüz ifadesi değişmedi.
" İlk fırsatta beni öldürürsün. "dedi çok rahat bir şekilde. Kurtulan nadir insanlarız ve birbirimizi öldürmeye neden bu kadar merakliyiz anlam veremiyordum.
Konuşmadım konusmadı sessizlik sardı odayı ve bu doğru değildi sanırım artık hayatımın sonuna gelmiştim. Yaptığım onca şey ölümüne sebep olduğum yüzlerce insan gibi benim de kapımı çalıştı ölüm. Belkide kurtuluştu ama sondu. Şimdiye kadar verdiğim hayatta kalma çabalarının, kaçmaların, açtığın, susuzluğun sonu.
Dünyanın sonuna gelmişken küçük bir organizmanın sonu. Kimsenin umurunda olmadan... Yarısı yıkılmış bir gökdelenin 22.katinda küçük bir odada yatacak cansız bedenim. Kimse farketmeyecek bile.
Aklıma anlamsız ama küçük bir çocuk gelmişti o an karşımda yabancı dik dik bana bakarken. İkinci harekat küçük bir kasabayaydı. Arabalardan, uçaklardan askerler iniyordu. Küçük bir yer için büyük bir ordu. İnen askerler öldürmek için egitilmislerdi. Önlerine gelen her canlıya ateş açıldı. Tüm binalar teker teker arandı tüm canlılar yok edildi cesetler kasabanın meydanına taşındı. Son girdiğimiz evde, küçük bir klubede hiç kimseyi görmemiştik. Tam çıkacakken arkada bir ses duydum bir çocuk sesi. Yavaşça geri döndüm ve koridorun sonundaki odaya girdim. Ses dolaptan geliyordu silahını dolaba doğrulttum ve dolabın sayısını hızlıca açtım. 7 yada 8 yaşında bir çocuğun ağlamamak için elini ağzıyla kapadığını gördüm. Çocuğu görmemeliydim. Görmüş olmam öldürmüş olmam gerektiğini gösteriyordu. Çocuk gözlerimin içine korkuyla bakıyordu. Silahımın namlusu çocuğun anlına doğruydu öldürmeli miydim? Tam bunları düşünürken arkamdan bir öksürük sesi geldi. Irkildim ve hemen arkamı dönüp çocuğu arkama sakladım. Öksüren Patrondu rütbesi bilmezdik ama bu harekatı o yönetiyordu. Gaddar, yalaka, dik başlı, inatçı, pislik herifin tekiydi.
Her baskında kendilerini öldürmemeleri için yalvaran insanları anlatır ve kahkahayi basardı. Her baskında 3-5 tane zavallıyı ayırır ve tüm olup bitenleri izlettikten sonra onları kendilerini öldürmesi için yalvaracak hale getirene kadar döver ve kafalarını keserdi.
Patron kısık bir sesle;
"Arkanda ne var? " diye kitledi göz bebeklerini gözlerime.
Cevap vermeyince sinirlenmisti hızlıca yürüdü beni savurduktan sonra dolabın kapısını açıp çocuğu kolundan tutup odanın ortasına fırlattı. Büyük bir kahkaha attı. Ayağa kalktım. Diğer askerlerde kapının önüne dizilmiş bizi izlemeye başlamıştı. Patron çocuğu tekmeleyerek dışarı çıkardı ben de arkasından tabi. Çocuk evden dışarı çıktığında her tarafı kan içerisinde yerde yatıyordu. Patron silah kılıfından kendi özel tabancasini çıkardı. Daha önce kullandığını hiç görmemiştim. Kabzasi altın işlemeli gümüş renk bir tabanca. Elime tuttursturdu.
"Öldür onu" dedi ve çocuğun yanında durdu. Biraz durdu biraz daha gür bir sesle
"Öldür onu" dedi ve çocuğa var gücüyle tekme attı. Çocuk yuvarlandı. Patron koştu ve çocuğa ardı ardına tekmeleri indirirken "ÖLDÜR ONU!!" diye bağırmaya başlamıştı. Sonra tek kurşunla çocuğun canını aldım. Ama benim korkakligim yüzünden ona o kurşunu ilk gördüğüm An sıkmadığım için daha fazla korktu ve daha fazla acı çekti.
Şu anki olay da o olsa gerek. Karşımda oturan yabancı ben, ben ise o küçük çocuk. Daha Fazla acı cekmemem için öldürmeli miydi beni diye düşünüyordum ki yabancı konuşmaya başladı.
"Sakın kıpırdama ! " dediğini sadece hatırlıyorumdaha sonra boynumda bir sıcaklık, görüntü kaybı ve uğultu sesi yabancının aniden ayaklanmasindan başka birşey hatırlamıyorum.
Gözümü açmaya çalışıyordum. Görüntü bulanıktı ve üzerimde bir ağırlık vardı. Zor nefes alıyordum. Bulanık aydınlıkta 3 insan figürü görür gibi oldum sonra her yer yine karardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Savaş
Science Fictionİlk yazım sayılır hatalarım varsa yorumlarda bana iletirseniz düzeltmeye çalışırım şimdiden teşekkürler ederim :) Büyük bir savaş, büyük bir yıkım ardından hayatta kalan kahramanımızın günlüğünden. İlk gün daha çok geçmişte olan olaylar ve şu An y...