Uyandığım yer benim gökdelenim değildi. Başım ağrıyordu hiç hissetmediğim kadar kötü hissediyordum. Kendimi kalkmaya zorlasam da kalkamadım üzerimde kan lekeleri vardı. Hiç birşey anlamadan kendimi bıraktım ve uyudum.
Bugün 6 haziranmış. Yabancı dostumuz öyle diyor. Tekrar uyandığımda gökyüzü aydinlaniyordu. Tüm gece uyumuşum ayağa kalktığımda yabancı ortalıkta görünmüyordu. Eşyalarım baş ucumdaydı. Kendimi toparladım ve eşyalarımı alıp odadan çıktım. Açlıktan olsa gerek gözlerim sık sık kararıyor yalpaliyordum. Çıkış kapısına ulaşmadan kapı açıldı ve yabancı içeri girdi. Elinde koca bir konserve duruyordu.
"Daha önce çok ağır uyuduğunu söylemiştim sanırım" dedi ve güldu. Ne ara bu kadar samimi olmuştuk bu yabancıya anlayamadım.
Artık bacaklarım gövdemi taşıyamıyordu. Olduğum yere çöktüm cevap veremeden. Yabancı konserveyi açtı ve bana uzattı
"Yemelisin" dedi. Reddetmek alimin ucundan bile geçmedi yumuldum yemeğe. Yemeğin yarısına geldiğimde ancak akıl etmiştim bana neler olduğunu sormayı.
"Ne oldu bana?" bide yandan yemeği ağzıma tıkıştırıyordum diğer yandan yabancıya soruyu yönetiyordum. Yabancı bir süre sustu beni anlamadığını sandım. Tam bir daha sormaya hazirlaniyordum ki yabancı konuşmaya başladı
"Yemeğini ye gücünü topla buradan hemen uzaklaşmalıyız vaktimiz olduğu bir zamanda tüm detaylarıyla anlatacağım." dedi ve çantasında bir şişe su çıkardı. Bana doğru fırlattı. Yemeğimi yedim suyumu içtim yarım saatte oturduktan sonra yabancı odaya geldi
"Yürüyebilecek misin? " diye sordu çantası alıp ayağa kalktım ufak bir baş dönmesinden sonra kendime geldim ve
" Evet" cevabını verdim.
Yabancı elini çantasına atti ve bir yay ve ağzına kadar dolu bir ok çantasını, bıçağımı ve küçük bir altı patlar verdi
"Dolu dikkat et ve asla çok gerekmedikce kullanma" dedi. Çok sasirmistim. Hiç tanımadığım bir yabancı bana iyilik yapıyordu. Sadece küçük bir teşekkür ettim ve arkasından yürümeye başladım.
Yıkılan evler ve patlamış arabaların arasında hızlıca yürüyen bu yabancının peşinden hızlıca gidiyordum. Yabancı korkmuş görünüyordu. Hava kararana kadar hiç konuşmadık ve güneye doğru yürüdük.
Hava karardığında yerle bir olmuş büyük bir şehirden yine yerle bir olmuş küçük bir kasabaya gelmiştik.
Oldukça sessiz bir şekilde harap olmuş bir eve geldik ve evin en arka odasına kurulduk. Duvarlarda kurşun delikleri olan küçük bir çocuk odasındaydik. Küçük bir beşik vardı odada. Tabiki boştu. Hatta kan lekeleri vardı ama ceset yoktu. Tilkiler kurtlar yada leş yiyen akrabalar tarafından küçük bir ziyafet. Peki ya kemikler. Köpekler büyük bir ihtimalle onları yok etti ve küçük bir çocuktan kurumuş beşik dolusu kan ve pis bir koku kalmıştı geride.
"Geceyi burada geçirip yarın sabah ilk ışıkla yola koyulacağız. " dedi yabancı.
" Kimden kaçıyoruz böyle? " dedim yabancidaki o güler yüz her şeye rağmen kahkahalar atan ve beni sohbet ettikten sonra öldürecegini söyleyen adam yok olmuş koca cüssesi, içi kan dolmuş iri gözler ve korkak bakışlariyla bambaşka bir yabancı vardı karşımda. Ben bayginken ne olmuştu? Yada ben neden bayılmıştım? Bu yabancı beni gökdelenden uyandığım yere kadar çantalarla nasıl taşımıştı? Bayginken bi ara gözlerimi açtığımda gördüğüm 3 adam figürü kimdi? Üzerimdeki kan lekeleri kime aitti? Sorularım daha çoktu ama bu iri adam konuşmaya pek de meraklı görünmüyordu. Günlerdir uyumamis olmalıydı. Sağlam bir bedeni vardı ama çok zeki görünmüyordu. Sanırım iki kişilik bir grup olmuştuk ve takımın beyni ben olmalıydim. Dile getirdiğim sorunun cevabını almam uzun sürdü.
"Patron diye pislik bir herif" dedi yeni dostum. "Gökdelenin yaklaşık 10 Kilometre kuzeyinde küçük bir kasaba kurmuş kendine hayatta kalan insanlara bu kasabada yiyecek ve güvenli bir yatak vaadediyormuş. Eski bir askermiş ve yabancılardan hele eli silahlı yabancılardan pek hoşlanmıyor en fazla bunları söyledi patronun askeri ölmeden önce. "
Patron mu? Patronun sonunu kimse bilmiyordu. Son baskı yaptığımız kasabada direnişle karşılaşmıştık. Koca robotların içinden bombalar kurşunla yağıyordu ve askerlerimizin yarısını kaybetmiştik. Birliklerimiz dağılmış geri çekil emriyle ölümüne uçaklarımıza koşuyorduk. Bir yandan da yerdeki kopmuş kol ve bacaklara "Yardım edin!!!" çığlıklarına kayıtsız kalarak koşuyorduk. Son anda sağlam kalan son helikoptere atladım. Kalkan 10 helikopterlerden 8i düşmüştü ve Patron uçan 2 helikopterde de değildi. Üsse döndüğümuzde Patron ve diğer askerler için kıytırık bir anma töreni yapılmıştı. Patronun ölmesine seviniyordum hatta inşallah acı çekerek ölmüştür diye dua ediyordum. Ama aylar sonra bu ismi duyacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Acaba bu Patron o muydu? Bunlar aklımdan geçerken birden dank etti neden silahlarımızı bırakıp Patronun kasabasında yaşamıyorduk ? Bu soruyu dillendirdiğimde yabancının bakışları içimi ürpertmisti kin, nefret akıyordu. Önüme çantasında çıkardığı bir konserve balık daha koydu
"Önce yemeğini ye" dedi. Annem gibi davranması beni sinir ediyordu. Sürekli yemek yemem ve dinlenmem için bana emirler veriyordu. Terlikte fırlatsa tam olacaktı. Ama yine itiraz etmedim ve yemeğimi yemeye koyuldum.
Hava iyice karardı. Saat kavramının olmaması kadar lanet birşey olamaz. Yemeklermizi yemistik arka bahçeye bakan pencereyi sağlama aldık, kapının önüne koca bi dolap yerleştirdim dışarıya ışığın çıkmayacağından emin olunca odanın köşesinde küçük bir ateş yaktık ve oturduk. Yabancı yorgun gözlerini bana dikti ve
"Patron... " dedi çok içli söylemişti. "O alçak herif ve komutasındaki birliği kasabamıza saldırdılar. Aslında hazırlıklıydık hemen ateşe ateşle karşılık verdik. Tüm kuvvetlerimizle savaşıyorduk. Kadınlarımızı ve çocuklarımızı kasabada ki en güvenli sandığımız sokağına saklamıştık. Benim de içinde olduğum gönüllü bir tim sokağı korkuyordu daha ne olduğunu anlamadığımız bir anda bir sis bombası önümüze düştü bacağımdan yara aldım ve yere düştüm. Ben düştükten hemen sonra ateş açıp daha kurşun sıkamadan tüm gönüllü askerleri öldürdüler çok kan kaybediyordum. Üzerime iki arkadaşımın cesedi düşmüştü. Sonra elinde bir bidonla Patron belirdi. Sis hala dagilmamasti. Yanındaki 5 askeriye kadınları ve çocukları sakladığımız binaya girdiler birkaç el ateş sesi yükseldi. Sonra hepsi çıktı ve ellerindeki sıvıyı binaya dökmeye başladılar. Kan kaybından bayilman üzereydim. Üzerimdeki cesetleri bile kaldıramıyorum. Çaresizce olanları izledim. Patron denilen alçak içeri girmiş dışarı kaçmaya çalışan 3-5 kişiyi vurmuş. Sonra dışarı çıktı evi elindeki sıvıya iyice bulandı ve çakmağı çalıp içerideki herkesle beraber çatır çatır yaktı tüm binayı. " Gözleri dolmuştu yabancının daha sonra neler olduğunu sormaya cesaret edemeden ayaklandım.
" İlk nöbet benim sen uyu. " diyip yayımı ve okumu alıp kapının önünde oturmaya başladım yabancıda ateşi söndürüp dumanın çıkması için pencereyi açtı ve köşesine kıvrildi. Günlerdir uyumamış olmasına rağmen hemen uyumadı ağladı. Tekrar yaşamıştı o günü gece uyurken evin içine düşen ay ışığında cebinden bir hologram düştü. Açtığımda 3 kişi gördüm hologramda. Yabancı yanında karısı ve oğlu.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Savaş
Ficção Científicaİlk yazım sayılır hatalarım varsa yorumlarda bana iletirseniz düzeltmeye çalışırım şimdiden teşekkürler ederim :) Büyük bir savaş, büyük bir yıkım ardından hayatta kalan kahramanımızın günlüğünden. İlk gün daha çok geçmişte olan olaylar ve şu An y...