Kervan

104 9 0
                                    

Acun (Dünya) hiç olmadığı kadar huzursuz idi. Yaradılışın özündeki sevgi ve merhamet gittikçe kayboluyordu. Hayat ağacı dallarındaki yapraklar çürüyor, hayvanlar sebepsizce ölüyor, doğum arifesinde ki kadınlar bebesini kucağına alamadan hayata gözlerini yumuyorlardı. Ne Acun eski acun ne de insan eski insan idi. Yaradılışın sır gibi sakladığı kötülük yavaş yavaş yer yüzüne çıkıyor ve tüm dengeleri alt üst ediyordu. Şamanlar Tengriye adak adıyor olsalar bile ne bir işaret ne de bir etki görüyorlardı. Kimileri lanetlendiklerini düşünürken, kimileri Erliğin oyunlarının Acun üzerinde başladığının kanıtını sunuyordu bu olaylar ile. Yine de hayat öyle ya da böyle devam etmekteydi.

Bozkırın acımasız soğuğunda bir kervan ilerliyordu. Bu Kervan silah taşımakta idi. En kaliteli ok ve yaylar, pusatlar, baltalar, mızraklar ve miğferler ile ışıltılı demirlerin sesleri eşliğinde ilerlemekteydiler. Kervan haftaların verdiği yorgunluğunu yavaş adımlar atan atların bacaklarının titremesi, atlar arasındaki mesafe kopuklukları ile belli etmekteydi. At sırtında, bozkırın en soğuk bölgelerinde ilerlemekte olan 4 er belirmekteydi. Kesici soğuğun etkisi elbiseleri kısmen parçalanmış yüzleri, derisini kaldıracak cinsten kızartmıştı. Usulca yüzünde ki peçeyi açan Erlerden Ülgen;

- Kaç gün yolumuz kaldı Aras ? dedi. Aras:

- Atlar dayanırsa 1 dayanmaz yayan gider isek 3 gün.

Ülgen bu söze karşılık çenesinde soğuğun kırdığı toplanmış sakalını titrek bir ifade ile ovuştururken sislerin arasında gözüne bir ovayı iliştirmişti . Daha dikkatli baktıkça bir çadırın olduğunu gördü. Yavaş adımlar ile sisleri yararak ilerlediler. Atlarin Dizgin kollarının etrafı esen rüzgarın etkisi ile parçalanıyor ve daha da yıpranıyordu. Dizgin kollarını bırakıp ata sarılarak ilerlediler. Yoğun sis atlatıldıktan sonra Ülgen düzlükte bir çadır farketti. Peşine diğer erlerde bu çadırı fark etti. Birbirlerine bakarak acının ve sevincin harmanlanmış ifadesi ile gülümsediler. Bitap düşmüş bu erler atlarının feryadına kulak vermiş olacaklarki, çadıra daha hızlı adımlarla yaklasmışlardı. Artık çadıra vermişlerdi. Aras eski Er olmanın disiplini ile öne atılarak;

- Beglerim isterseniz ben bir içeriye bakayım sonra siz buyurun olurmu? dedi. Ülgen;
- O niyedir Aras Çadırda birşey mi vardır? Aras çadırın ahvaline bir göz atarak:

- Begim bu çadır sahipsiz bırakılmış ise mutlaka bir sebebi vardır. Çadır' in etrafı fazlasıyla yıpranmış ve bir kaç yırtık izleri vardı, soğuktan mı yoksa bir zorlama sonucu mu olduğu belli değildi.

Ülgen:

- Nedir O ?dedi.Aras:

- Çadırda hiç ummadığımız şeyleri görebiliriz Begim.
Ülgen sinirlendi, elini pusatına doğrularak;

- Aç şu çadırı Aras.
Aras bu sert emir üzerine eline pusatı alıp ikiletmeden çadıra davrandı.
Aras açar açmaz gördükleri karşısında, ürkek bir ses tonu ile korktuğunu belli etmişti. Manzara karşısında Aras pusatını kınına geri koyarak geri çekildi.Ülgen gördüğü manzara karşısında sakinliğini korumaya çalışsada buz gibi kesilmişti. Sonrasında acının vermiş olduğu etki ile dişlerini sıkan Ülgen;
- Bu Ya imtihan, yada acı bir zulüm...

Ötüken YolculuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin