The Neigbourhood

215 27 5
                                    

01/01/4320

Günün ortalarındayım. Kitap okuyorum. Aklımı kitaba tam olarak veremiyorum doğrusu. Aklımda gelicek kişi var. Umarım bir kızdır. Umarım ona aşık olabilirim. Kitaplardaki o hissi yaşamak istiyorum. Sonunun nasıl biteceğini bilsem bile istiyorum. Kitaplarda buna bencillik diyorlar.

Koridordan ayak sesleri gelmeye başladı. Komşum geliyor. Kısa süre sonra iki canavar gardiyanla uzun boylu bir çocuk geldi. Çocuğun kısık, yeşil, parlayan gözleri vardı. Gözleri çok güzeldi, bu güzellik ondan korkmama neden oldu, içinde kaybolmaktan dolayı... Yüzünün önüne düşen kahverengi saçları vardı. Umursamaz bir yüz ifadesi vardı. Boyuna göre zayıftı. Nasıl bu kadar zayıf olmasına izin verebildiler, bu çocuktan doğru düzgün et bile çıkmaz ki.

"3 numara bu yeni komşun. Bu yılın en iyi malı 1 numara. İyi geçinin." dedi yaratık.

Nedeni buydu demekki. En iyi mal... En zeki olan... Onun beyninin yanında etinin milktarını tabi umursamazdılar. O krallarının yemeğiydi. Belki de tanrılarının.

Gardiyanlar çocuğu odasına kaparken -gerçekten bakınca odadan çok kafes demek gerek ama bunu sesli söylemek yasaktı- aklıma onun bir kız olmadığı geldi. Kitaplarda hep bir kız ve erkek birbirine aşık olurdu. Sanırım ona aşık olamazdım. Bu durum canımı sıkmıştı.

"Bu mu oda komşum?" dedim memnuniyetsiz kalarak.

"Çitflik burası sen de koyunsun seçim şansın olduğunu mu sanıyorsun?" dedi çocuk sert ve soğuk bir sesle. O güzel ve korkutucu gözlerini üstüme dikti. Bakışları derimi delebilecek seviyede güçlüydü.

"Bu kadar kaba olmana ne gerek var?"

"Bu kadar durumunu görmezden gelmene ne gerek var?"

Her cümlesi beni sinir etmek için özel olarak seçilmişti. Gerçekten zeki olduğunu hissedebiliyordum.

"Peki. Tamam haklısın itiraz etmemin ya da söylenmemin bir şey değiştirmeyeceğini biliyorum. Ama bu kadar katı olmaya ne gerek var zaten ne kadar yaşayabiliyoruz. Yaşadığımız süre-"

"Sakın. Eğer yaşamak güzeldir şöyledir böyledir diye konuşucak o olumlamacı aptallardan biriysen kes sesini. Onlar gibi aptal gerçekleri göz ardı edip kendi hayal dünyalarında yaşayan insanlardan nefret ederim. Eğer öyleysen kes sesini ve bunu fark etmememi sağla. Seni her gördüğümde miğdem bulanırsa o çok değerli yaşam süren bir anda sıfıra iner." dedi lafımı kesip. Çok sert ve kesin konuşuyordu. Cümleleri acıtıyordu. Çok kabaydı.

Eğer erkekler de erkeklere aşık olabiliyorsa bile şansıma asla aşık olmayacağım biri düşmüştü. Şansa gel.

"Pekala, özür dilerim." diyip sustum bir süre. "Yaşam ıvır zıvırlarını gözüne sokma gibi bir niyetim yok. Seninle laf dalaşında kazanamayacağımı da biliyorum. Sadece bizden istendiği gibi iyi anlaşalım, olur mu?" kısa bir sessizlikten sonra devam ettim. "Benim 5 ayım var tam. Senin ne kadarın var bilmiyorum ama bir aydan fazlaysa bile birbirimizi o kadar uzun süre görmezden gelmek tuhaf olmaz mı?"

"Kabul ediyorum o halde. Sadece hayatla ilgili saçmalıkları gözüme sokma yeter." dedi derin bir iç çekip.

"Sormaya korkuyorum ama kitap okumayı sever misin?"

"Zorunluluk olan bir şeyi niye seviyim. Sevdiğim tek şey tavanı izleyip yatmak." yine ters bir cevap verip sustu.

Üstüne gitmek istemediğim için sustum. Doğrusu sinirlendim. Sadece konuşmaya çalışan benim çünkü.

"Sen?" dedi hatasını anlamışçasına yatağına uzanırken. "Sen diyorum, sen ne yapmayı seversin?" dedi tekrar anlamaz bakışlarıma.

"Haa- ımm ben kitap okumayı gerçekten seviyorum. Onun dışında yemek yemeye bayılırım."

Son dediğimin ardından küçük bir kahkaha attı.

"Değişik birisin."dedi.

"Sen de öyle."dedim.

"Büyük ihtimalle birbirimizin tanıdığı ilk insanlar olduğumuz için olabilir." dedi kısa bir gülüşle.

Şöyle bir bakıldığında gerçekten hoş biriydi. Zekasıyla da böbürlenmemişti. Sadece elindeki kozu kullanıp istediğini alıyordu. Yine de benim "aşık" olabileceğim biri değildi sanırım. Bazı mimikleri rahatsız edici olabiliyordu. Kitaplarda bu tarz insanlara tilki ya da yılan deniyordu. Hangisine daha yakın olduğu tartışılır tabi.

The Farm /SunaosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin