İlk tanıştığımızda on dokuz yaşına yeni girmişti. Bir reklam filmi için salsa yapan kişiler ararken karşıma çıkmıştı. Yaşıtlarından daha kısa boylu ama parlayan ela gözleri, hafif dalgalı saçları ve gülüşü ile süslediği çok güzel bir enerjisi vardı.
Ufak tefek yapısına rağmen öyle korkak veya çekingen biride değildi. Aksine her an alevler çıkabilecek gözleri, güçlü kişiliğinin ve sağlam bir duruşunun habercisiydi.
Yüzü ve duruşu başarılı olsa da boyu oyuncudan çok model kullandığım o senelerde ona şans vermememi engelledi. Çünkü özellikle kendi sektörümde insanlara yanlış umutlar vermenin ne kadar olumsuz sonuçlara sebep olduğunu gayet iyi biliyordum. Bile bile onu kısa vadede kullanmak, uzun vade de yeterince başarılı olamayacağını bile bile... Bence bu hiç adilce değil.
Üzerine düşündükçe iyi ki bu kararın arkasında durmuşum diyorum kendi kendime. Çünkü hayat biraz sabır ve azimle yürüdüğünüz sürece size güzel şeyler sunuyor. Bunun en güzel örneklerinden biri de bu hikâyede.
Aradan 5-6 yıl geçmesine rağmen öyle birden sebepsizce aklıma geldi. Aradan geçen yıllarda birkaç haber almıştım esasında. Biri onun enerjisini ve dansını keşfetmiş o zamanlar fenomen olan "Dans eder misin?" yarışmasına girmiş böylece tanınmaya başlamıştı. Sonrasında neler yaptı, neler yaşadı bunları bilemiyor ancak çokta merak ediyordum. Kendi gibi adı da biraz farklı olduğu için onu internette bulmam hiç zor olmadı. Sonrasında internetten sohbet etmeye başladık. Onun da beni hatırlamasına hem şaşırdım hem de sevindim. O sıralarda o İstanbul'da ben ise Antalya'da olduğum için uzun sohbetler yapamadık.
Antalya geldiği bir günü fırsat bilerek merak ettiğim detayları öğrenmek için kahve içmeye çağırdım. Sohbet ilerliyor 20'lerinin sonuna doğru ilerleyen bu genç kızı daha da tanıma fırsatı buluyordum.
Gelelim ona neden minik halterci deme sebebine . Halter denince ilk akla gelen isimlerden biri Naim Süleymanoğlu dur. Naim kendi boyundan daha uzun bir halter barı ile kendi ağırlığının çok üstünde ağırlıkları kaldırarak insanları kendine hayran bırakmıştır. Aynı zamanda inancı, hedefi ve azmi olan bir insanın neler başarılabileceğinin bir emsalidir Naim Süleymanoğlu. Sanırım ona minik halterci dememin sebebi de bu.
Bizim haltercide sanırım erken yaşta yaşadığı şeylerden; özellikle babasının gidişinden sonra hep iki kişilik taşımıştı yükleri. Çünkü annesi de onun gibi yalnız kalmıştı. Böyle durumlarda özellikle çocuklar kendilerine yeterince değer verilmediğini ve/ veya sevilmediğini düşünüyor. Bu da bazı çocukları erken yaşta başlayan ne kadar değerli olduğunu kanıtlama mücadelesine sürüklüyor. Kimileri bu mücadeleden kaçarken bazıları da direnmeyi tercih ediyor. Bizim minik halterci de o yükleri birer birer kaldırıyordu. Hele o yüklerin altında zorlanırken bile o asil duruşunu bozmamaya çalışmasını görmek kesinlikle izlemeye değerdi. İste bu kararlılığı ve azmi kesinlikle bir takdiri hak ediyordu.
Çoğu insan hayatı bir terazi gibi görür tartar ömrü boyunca. Ancak bu tartma yada değerlendirme işleminde genel bir hata yapılır. Bir tarafına kendimizi ( mal mülk para vb) koyarız diğer tarafa kendilerinden daha değerli bir birilerini (daha zengin , daha ünlü, daha başarılı vb) koyarlar. Sonucunda ise kendilerinin o kadar şanslı olamadığı veya hayatın adaletsizliği sonucuna vararak mutsuz olurlar. Çünkü hayat onlara bazı şeyleri az vermiştir. Diğer tarafa başkasını koymak yerine kendilerindeki iyi şeyleri koysalar kendi değerlerini çok daha iyi anlayacaklardır
Albert Einstein 'in dediği gibi "Aslında herkes dâhidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir" o yüzden siz size uygun değerleri bulmalı ve onları geliştirerek hayatınızı daha değerli hale getirmelisiniz.
Eğer kendi kendinize bunu yapamıyor iseniz size gerçekten seven birine bunları sorabilirsiniz. Onlar sizin aksinize bu tarafı çok daha kolay dolduracaktır.
Dönelim bizim gururlu minik halterci kıza. Kendisi ile bir süre görüşüp sohbet edemedik. Geçen bu süre de bazı projelerde görev alsa da eski zamanlarındaki gibi değildi bir şeyler olmuştu. Bu bende biraz endişe ve merak uyandırdı. Bizim minik halterciye ne olmuştu? Neden yeni rekorlara imza atamıyordu? Hemen tekrar onla iletişime geçtim.
Gördüm ki zaman ile o yükler altında tek başına o kadar ezilmiş, her şeyi tek başına yapmasına sebep olan şeylerden biri olan gururu yüzünden de kimseyi kendine yaklaştırmamıştı. Zaman içinde ise o gurur denen kalede yapayalnız kalmıştı. Bu yanlızlık ise onu uğruna savaştığı şeyleri değersiz kılmıştı. Böyle bir durumda akla ilk gelen şey savaşmayı bırakmaktır. Çünkü amaç ve hedefler ortadan kalkmıştır. Her sporcuda olduğu gibi yaştan kaynaklanan enerji, kondisyon vb. şeyler yaş ilerledikçe azalır sonunda tüm sporcular aktif sporu bırakmak zorunda kalır.
Hikaye mutsuz bitti diye düşünebilirsiniz. O kadar çabuk umutsuzluğa kapılmayın. Çünkü bizim halterci gerçekten bir sporcu değil yaş onun için bir dez avantaj değil. Aksine getirdiği bilgi, tecrübe ve deneyimlerden dolayı büyük bir avantaj. Çok yakında kesinlikle o kaleden çıkacak yeni maceralara atılacak. Nede olsa onun gücü adının manasında saklı "Daha iyi, en iyi, pek iyi.".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir ruh koleksiyoncusunun anıları
Storie breviÖnsöz. Eğer bu kitapta edebi bir eser, sürükleyici bir polisiye roman hatta son zamanlarda gündemde olan yaşam koçluğu kişisel gelişim vs bulmak istiyorsanız lütfen kitabı yerine bırakın. Ama Gerçek hikayeler, güzel insanlar, bol bol iyilik, bir t...