2.gün

173 11 8
                                    

Taehyung'dan

Doğum ve ölüm... Ne farklı birbirlerine zıt kavramlar. Biri sana yaşama alır diğeri ise seni yaşamdan kovar. Aslında ikisi arasında ince bir çizgi vardır. O çizgiyi geçersen ölür, çizgide kalırsan yaşardın. O kadar basit ve zor.

Ya öteki yaşam... Gerçekten var mı? Yoksa her zaman kendimizi avuttuğumuz saçma yalanlardan biri mi? Eğer yoksa kendimizi başkaları için üzmeli miydik? Sonuçta bir kere geliyoruz dünyaya bir kere yaşıyoruz hayatı.

Başka insanlar için üzülmeye değer miydi birkaç senelik belki de birkaç aylık hayatım? Kendimizi suçlamak için değer miydi? Eğer oysa değerdi. Zaten her zamanda yapardım aynı şu an olduğu gibi.

Salaktım, aptaldım, işe yaramaz oğlanın tekiydim. Onu koruyamamıştım. Yüzündeki her bir çiziğin, vücudundaki her bir morluğun sebebi bendim.

Yersiz, gereksiz ona ders verme düşüncem bir anlık düşüncelerim yüzünden şu an o soğuk yerde bilinçsiz şekilde yatıyordu.

Hepsi ama hepsi benim yüzümdendi. En başta kıskançlık yapmamalıydım. Kavga ettiğimizde de bu sefer ben alttan alıp ona sarılmalıydım. Öpmeli onunla beraber sıcacık yatağınızda girmeliydim. Şerefsiz gibi gidip bara içmemeliydim. Suçlu bendim. Sadece ben. Ve ona dokunan eller, tekmeleyen ayaklar, öpen dudaklar...

O adamı veya adamları bulup doğduğuna pişman etmeliydim. Benim Jinnie'me bunu yapmışlardı. Sadece benim olana değil kimseye yapmalarını istemezdim ama benim olana dokunmaları daha da sinirlerimi bozuyordu.

Peki o... Kim bilir ne kadar korkmuştu? En ufak şeylerden bile korkan o nasıl korkmuştu?

Benim dokunmaya,öpmeye, koklamaya kıyamadığım kendimden sakındığım adama onlar dokunup öpmüşlerdi.

Belirsizliği hayatımın hiçbir noktasında sevmeyen ben hep belirsizlik içinde kalmıştım. Ama şimdi düşününce onlar sadece öylesine şeylermiş. En büyük belirsizliği görmemişim.

Ona ne olacak? Ne zaman çıkacak? İyi mi? Bir sıkıntı mı var? Bir şey mi oldu? Neden daha kimse bir şey demedi? Tüm bu sorular ve daha binlercesi saatlerdir aklımdaydı. Çünkü o... o... benim... benim Jin'im ameliyatta ve hiçbir doktor, hemşire, herhangi bir insan gelip bir şey demiyordu. Bildiğim tek bir şey vardı o da o şeref yoksunu varlıklar-onlara varlık diyorum hayvan demek hayvanlara saygısızlık olurdu- Jin'e önce dokunuşmuşlar sonra dövmüşler en son polisler gelince polis arabasının önüne atıp kaçmışlar. Hem berbat durumda olması hem de arabanın çarpmasıyla durumunu ağırlaştırmış.

Onu 2 saniye en fazla 5 saniye görebilmiştim. Ameliyathaneye alırken. Ama o kadar kısa sürede bile ne kadar kötü olduğunu anlamıştım. Yüzü kanlar çizikler içinde her tarafı mos mor olmuştu.
Onu öyle görmek kalbime bir şeyler yapıyordu.

Sanki biri kalbimi eline almış sıkıyordu. Nefes almamı zorlaştırıyordu ama ölmemi sağlayacak kadar güç uygulamıyordu. Sadece acı içinde beklememi istiyor gibiydi. Yavaş yavaş tırnaklarını batırıyor sonrasında batırdığı yerlere eliyle bastırıyor daha kötü olmamı ama yaşamı bırakmamamı bırakamamamı sağlıyordu. Her halde en iyi anlatım bu olurdu. Ama siz bilmediğiniz bir şeyi hissedemezsin ancak düşünürsünüz. Düsünmekse bunun için yeterli değildi.

Ne derler hep empati yapın kendinizi onun yerine koyun. Tamamen yalan. Benim acımı yaşamayan biri benim yerime kendini koyamaz. Yaşayan biri de benim gibi tepki veremez. Sadece anladığını sanar. Sana hep 'Seni anlıyorum.' 'Çok iyi anlıyorum.' 'Kesinlikle.' Der ama asla anlamaz.

Tüm bu düşünceler saatlerdir açılmayan siktiğimin kapısı açıldığında arka plana saklandı. Çünkü korktular olacaklardan korktular. Duyacaklarından korktular. Belki de izin verirlerse göreceklerinden korktular.

Ben bir tanrıya inanmam. Ben kendimden veya ondan başka kimseye inanmam veya tapmam. Ellerimi açıp ondan yalvarmam. Ama gerçekten varsan ve eğer oradaysan duy beni, iyi dinle. Onu benden alma. Onun için sana inanırda ellerimi açıp dua da ederim yeter ki onu benden alma. Bir canlıdan yaşam kaynağı olan nefesi nasıl almıyorsan benden de kendi nefesimi alma. Nolur neler... alma.

Hemşire olduğunu sandığım biri çıktı kapıdan. Bana döndü. Her şey yavaş çekimde gibiydi zaten. Ayağa kalktım. Ayağa kalktığımda saatlerdir burada olduğundan dahi bir haber olduğum arkadaşlarımız, dostlarımız yanıma geldi güç vermek istercesine. Biz yanındayız demek istercesine. Sadece dinledim. Ağzımdan çıkacak olanları. Sadece dinledim.

Açıkçası dinlemeye çalıştım. Saatlerdir bir şey yememek ve uyumamak vücudundaki yorgun düşürmüştü ama o oradayken hiç bir şey yapamazdım. Doğru olmazdı zaten.

Kalbinin pompaladığı damarlarına can veren utandığında yanaklarına renk veren kanı istediler. Vücundakinler onu terk etmidinden başka birinin kanıyla ona hayat vermek istediler.

Elimde olsa tüm kanımı verirdim. Ama veremedim. Uyuşmadı. Kendimden bir kere daha nefret ettim. Ona ihtiyacı olan yaşam kaynağını veremiyordum. O zaman ne işe yarayacaktı yanında olmam? Daha ona yaşam veremiyordum mutluluk huzur nasıl verecektim?

İyi ki Yoongi hyung buradaydı. Tek onunki uyuştu. Tek ondan almak zorunda kaldılar. Damarlarına yaşamı tek o verebildi. Ama iyi ki buradaydı hiç olmamasından iyidir bir kisi olması değil mi?

Rahatsız sonu olmayan bekleyiş tekrardan başladı. Yoongi hyung kanı vermiş biz tekrardan beklemeye başlamıştık. Yanımıza bir polis yaklaştı.

"Bay Kim Seokjin'in yakını sizler misiniz?" diyerek bize 6 adama soruyu yöneltti." Benim Kim Taehyung. Bir sıkıntı mı var?" "Bay Kim bunlar Kim Seokjin'in üzerinden çıkan eşyalar. İnceleme için almıştık. Size verebilir miyiz?" "T-tabi ben alıyım. Teşekkürler." "Geçmiş olsun" diyerek yanımızdan gitti.

Kim bilir bir günde kaç defa bu konuşmayı yapıyordu. Artık alışmış olmalıydı. Sadece isimler değişiyor cümleler aynı şekilde tekrarlanıyordu. Ne kadar da normal bir şeydi değil mi?

Üzerinde mavi bir kıyafetle üzeri yer yer kanla kaplanmış bir doktor çıktı. "Bay Kim Seokjin'in yakınları" "E-evet biziz o iyi mi?" "Nerede görebilir miyiz?" "Durumu nasıl?" Her biriminden bir soru çıkmıştı. Doktor ise bize bakıyor hangi soruyu cevaplayacağını düşünüyordu.

Jimin'den

Hastaneye geldiğimizden beri beklediğimiz soruların cevaplarını almaya çalışıyorduk. Doktorsa sadece bize bakıyordu. Öğlen olmuştu bile. Ama bize sorsanız şu an ne saati ne de tarihi bilecek durumdaydık hoş. Ama dur bugün yılbaşı arifesindeydik. Nasıl da unutmuşuz? Kaç senedir hep beraber kutlardık. Bu sene biraz daha farklı olacağı kesin. Bir hastane odasında hepimiz üzgün şekilde. Hah kutlamak çokta önemli değil. Yeter ki Seokjin hyung iyi olsun. Bir sene kutlamazsak bir şey kaybetmez geçen senede kalmazdık ya.

Dur ya doktor niye hala bir şey demedi? Kötü bir şey mi olmuştu? Ondan mı konuşmuyordu?

Sonunda konuşmaya başladı ama keşke başlamasaydı.



3 Gün |TaeJin •TAMAMLANDI•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin