Kutu

224 21 15
                                    


Küçük kız, üst üste konmuş iki kutuyu çatı katına çıkarmak üzere merdivenlere yöneldiğinde annesi koşar adımlarla yanına geldi. "Taşımana yardım edeyim, önünü bile göremiyorsun." Kutuların ikisini de alıp yukarı çıktı orta yaşlı kadın. Aralarına beyazlar saklanmış kahverengi saçlarını bir örgüyle birbirine bağlamıştı fakat ön kısımda yüzüne dökülen bir perçemi vardı. Küçük kız, annesininkilere benzeyen kahverengi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp merdivenlerden çıkmaya başladı.

Çatının ortası ayakta durabilecekleri kadar yüksekken kenarlara doğru alçalıyordu. Bu alan depolama amacıyla kullanıldığından eski, çift kişilik bir kanepe dışında görünen tek şey kolilerdi.

Elindeki kutuları diğerlerinin üzerine bırakan kadın, çevreye kısa bir bakış attı. "Burası tozlanmış, temizlik yapmak gerek." Bu sırada küçük kız, çevreyi keşfe çıkmıştı. Kaldırdığı eşyalardan havaya kalkan tozlar öksürmesine sebep olsa da merakı her şeyin önüne geçiyordu.

Küçük kız, boyunun kısalığından yararlanarak annesinin ulaşamayacağı kadar alçak kısımlara giriyordu, sıkışmış küçük kolileri çıkarıyordu. Hepsi oldukça eski görünüyordu fakat özellikle bir tanesi vardı ki, küçük kız onu gördükten sonra diğerlerine bakmayı dahi bırakmıştı.

Renkleri solmuş kırmızı çiçek desenleriyle bezenmiş kutu, küçük kızın tek eliyle bile kaldırabileceği kadar hafifti. Çiçekler özenle çizilmiş gelincikler gibi duruyordu. Küçük kız annesinin eteğini çekiştirerek kanepeye oturdu. "Bunda ne var anne? Açabilir miyim?"

Annesi bu eski kutuyu belki de yıllardır görmemişti. Hafifçe gülümsedi kızına, o ne derse desin kızının kutuyu açacağını bildiğinden bir şey söylemeden yanına oturdu.

Kutuyu açtı küçük kız, ilk gördüğü kurumuş gül yaprakları oldu. Küçük pencereden giren güneş ışığında görünen tozların bile engelleyemeyeceği hoş, eskiyi anımsatan bir koku yayıldı içeri. Küçük kız temkinliydi, aldığı kokuyla merakı iyice artmıştı. Gül yapraklarının arasına elini daldırdı, çok geçmeden bir kağıdın pütürlü yüzeyini hissetti. "Bunun ne olduğunu biliyor musun anne?"

"Bu, küçükken benim de tıpkı senin gibi denk geldiğim kısa bir mektup. Anneannen bu kutuyu bulmuş, araştırıp hikayesini öğrenmiş ve sonsuza dek saklamaya karar vermiş."

"Neden sonsuza dek saklamaya karar vermiş ki anne? Bu çok saçma."

"Çünkü bazı hikayeler özeldir, insanın kalbine dokunur. Seninle hiçbir alakası olmasa bile öylece yitip gitmesini istemezsin. Yıllar önce onları tanıyan insanlar çoktan toprağa karışmış olsa da sen, o hikayenin kahramanlarını her zaman kalbinde yaşatmak istersin. Anneannen de ben de, bu hikayeyi unutmak istemedik."

Küçük kız hafifçe kaşlarını çattı. "Ama anne, onu çatı arasına atmışsın."

Kadın gülümsedi. "Haklısın, gereken özeni gösterememişim."

Küçük kız gül yapraklarının arasından çıkardığı sararmış mektup zarfını inceledi dikkatle. Üzerinde gümüş renkli bir mühür vardı, ona zarar verilmeden açılmıştı zarf. "Bu mührü anneannen açmış."

Kız hayretle annesine baktı. "Mektup yazılan kişiye ulaşamamış mı?" Annesi dudaklarını birbirine bastırdı üzüntüyle. Böyle özenle hazırlanmış bir mektubun sahibine ulaşamamış olması ikisini de üzmüştü.

"Anlatır mısın?" Annesi bunu bekliyor gibiydi, gülümseyerek gözlerinde biriken yaşları sildi hafifçe. "Annemin bana bu hikayeyi anlattığı zamanı hatırlıyorum, tıpkı senin bana baktığın gibi bakmıştım ona." Boğazını temizledi. "Anneannenin dediğine göre, hikaye 21. yüzyılın başlarında geçiyor."

"Yani çok uzun zaman önce mi, anne?"

"Evet, tatlım. İnsanlar henüz mutasyonlarauğramamıştı, verdikleri zararı düşünmeden tüm teknolojik aletleri kullanmayadevam ediyorlardı. Elbette uzayı da bu kadar keşfedememişlerdi. Hatta ozamanlar sokaklarda kediler, köpekler ve kuşlar görmek bile mümkündü. Gökyüzüdaha maviydi, nüfus çok daha fazlaydı. 7 milyar kadar olduğu zamanlardanbahsediyorum... Onca insanın içinden, ruh eşini bulabilmiş iki insanın hikayesibu." 

Ölmeyeceğin Günler DilerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin