Mediocrista genelde güneşli ama hafif esintili günler geçirirdi, gereken durumlarda ise yağmur yağdırılırdı ama her şey gökyüzü perilerinin kontrolü altında gerçekleşirdi. Aksi bir durumda zarar görecek çok fazla şey vardı, en başta da henüz erişkinliğe ulaşmamış perilerin kanatları...
Vertavilluus'lar savaştığı zaman kullandıkları güce göre tüm Taika Maa'nın havası kötü etkilenirdi. Tüm pozitif duygular elini ayağını çekerdi ortalardan ve gündüz vakti de olsa hava kararırdı. Bu durum kötülük peşinde olanlar dışında kimsenin işine gelmiyordu tabi ki de.
Kralın verdiği davetten 8 ay önce de güneşli havaya bir öğlen vakti aniden karanlık bir sis çökmüştü. Mediocrista halkı ne işleri varsa bırakmış ve evlerine kapanmışlardı.
Çok uzun yıllardır Vertavilluus'lar arasında herhangi bir savaş olmamıştı. Böyle bir şeye tanık olan en genç peri 253 yaşındaydı ama onun hatırladığı şey de sadece aniden bastıran sağanaktı.
Tüm ülke ve çevresi günlerce karanlıklara bürünürken Mediocrista'nın, Vertavilluus'ların yaşadığı , Kuolema bölgesine en uzak yerleşim yerinden bile korkunç sesler duyuluyordu ve hiç kimse gidip bakmaya gönüllü değildi.
Yapacak bir şey yoktu ve sadece beklediler. Kral böyle bir durumda halkından hiçbir periyi tehlikeye atamazdı.
Çok daha uzun gibi hissetseler de 12 gün sonra sis dağılmaya başlamıştı. Kuolema bölgesi ise hiç olmadığı kadar sessizdi.
Sis tamamen dağıldıktan sonra tedbir amaçlı bir gün daha kimse çıkmadı evinden, kral da savaşçı perilerden birini elçi olarak gönderdi.
Perinin anlattıklarına göre tek bir Vertavilluus kalmıştı ve diğerlerinin ölü bedenlerini gömüyordu. Hiç yorgun görünmüyordu ve feci hızlıydı. Daha fazla izleyemeden geri dönmüştü savaşçı peri, korkudan...
Birkaç gün sonra saraya büyülü bir mektup geldi, sadece kralın açabileceği şekilde büyülenmişti. Mektupta Vertavilluus nüfusu hakkında bir güncelleme vardı. Bir değişiklik olursa bildirmek barış anlaşmasının şartlarından biriydi, kraliyet de bunu teyit etmek için bir heyet gönderebilirdi.
Görünüşe göre kalan tek kişi Mark Lee adında, henüz oldukça genç sayılabilecek bir Vertavilluus'tu.
Kral da Mediocrista bilgelerinden oluşan peri konseyi de şok olmuştu. Bu güncellemeden önce Vertavilluus sayısı 126'ydı. Nasıl biri hepsini öldürmüş olabilirdi ki?
Bir hafta içinde teyit heyetini gönderdiler. Mark Lee gerçekten de tek başınaydı, kendisininkiyle 127 eden güçleriyle birlikte.
Kral ne yapacağını şaşırmıştı. Mark barış yanlısı olmazsa bu peri soyunun sonu olabilirdi. Bu yüzden ona ne isterse teklif etmişti.
Oğlunu isteyeceğini bilemezdi elbette. Yine de sorun değildi.
Diğer oğullarını - Doyoung ve Taeyong - Donghyuck'a nazaran daha çok sevdiğini inkar edemezdi.
Donghyuck lanetli sayılırdı. Bu hastalık bir lanetti. Biricik karısını doğum yaparken elinden aldığı gibi oğlunu da alacaktı zaten kısa zamanda.
Hem Donghyuck'un kraliyete pek bir faydası da yoktu. Tüm gününü şarkı söyleyerek ya da kraliyet kütüphanesinde bir şeyler okuyarak geçirirdi. Oysa ne bilgelik perisi güçlerine sahipti, ne de müzik...
Donghyuck'u gözden çıkarmak yaşlı kral için oldukça kolaydı. Aklına karısının ölmeden birkaç saniye önce söylediği son sözler gelse bile umursamadı.
Ona daha ne kadar bakacaktı ki? En azından son bir kez de olsa ülkesi için bir şey yapma fırsatı olsun diye düşündü.
Mark Lee'nin oğluna ne yapacağını ise hayal etmek dahi istemiyordu. Kendi türünü bile acımadan katletmiş olan bu adam genç bir periyle ne yapabilirdi ki?
Belki de sadece öylesine istedi diye düşündü en sonunda. Sadece öylesine.
Donghyuck'u daha fazla düşünmek istemedi. Onun kaderi çizilmişti zaten en başında. Vulmortem hastası bir periydi bir kere...
Bunu Mark'a söylese miydi? Ya o zaman kararından vazgeçerse? En iyisi sessiz kalmak. Zaten öldüğünde anlar ama iş işten geçmiş olur.
Mark, birkaç ay sonra Donghyuck'u almak için kral ile bir anlaşma imzaladı. O zamana kadar ailesiyle vakit geçirmesini istemişti.
Ziyafet gününden itibaren babası Donghyuck'a her zamankinden daha sıcak davranmaya başladı. Donghyuck sebebini anlayamıyordu ama halinden memnundu.
Zaten annesiz büyümüştü, babasından gelecek en ufak bir sevgiden bile yoksundu. Abileri ne kadar ilgileniyor olsalar da hep babasının onu sevdiğini hayal ederdi Donghyuck.
Galiba hayalleri gerçek oluyordu.
Belki de ölüyorum diyedir diye düşündü. Sonra kendi kendine eğer babam beni sevecekse ölmek o kadar da kötü bir şey olamaz dedi.
Donghyuck'un gideceği gün gittikçe yaklaşıyordu.
Ve bir sabah babası onu uyandırdı. Babası ilk defa uyandırıyordu Donghyuck'u. Mutlu bir şekilde açtı gözlerini.
Babası ise hızlıca hazırlanması gerektiğini söyledi.
"Tatile çıkıyorsun oğlum!"
bu bölümler kurguya tam olarak girmeden önceki bölümlerdi. her şey yeni başlıyor!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
peri prens ⸸ markhyuck
Fantasy"Efsaneler kanla yazılırmış Mark. Seninkini yazmaya benim kanım yeter mi dersin?" Perilerin en büyük doğal düşmanı Mark ve peri kralının en küçük oğlu Donghyuck. (my muse: "...Sonra ondan oğlunu istedim; hemen kabul etti ve perilerinden birini, oğla...