Çoğu sabah, Draco'yu düşünerek uyanıyordum. Muhtemelen onu çok fazla düşünüyordum, ve şimdi de, tatilde Draco için endişelenmekle meşgulken, ailemle yeterince zaman geçirmediğim konusunda endişelenmeye başlamıştım. O, beklediğimden daha da tuhaf davranıyordu. Her an gergin ve etrafındakilere karşı tedbirli davranıyordu. Bir an çok tatlı, bir saniye sonra ise çok huysuz davranıyordu. Bazen gerçekten böyle davranmasının nedeninin sadece babasıyla alakalı olup olmadığını düşünüyordum. Daha fazlası var mıydı? Bana söylemediği bir şeyler? Evet, Azkaban iğrenç ve korkunç bir yerdi, ve orada sevdiğin birisinin olması kesinlikle sinir bozucu bir şey olmalıydı. Ama, hangisi daha korkunçtu?; babanın Azkaban'da olması mı yoksa babanın ölmesi mi?"Belly?"
Draco'nun sesini duyduğumda gözlerim karşıdaki duvara dalgın bir şekilde oturuyordum. Gryffindor masasında tek başıma oturuyordum. Kasım ayındaydık ve hava soğuktu, ama hava hep böyle olduğu için aslında Eylül'de de olabilirdik, zaman kavramımı tamamen yitirmiştim. Artık Draco yanımda olmayınca yapayalnız kalıyordum. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, ama elimdeki bu mektupla kahvaltıdan beri burada oturuyordum. Mektuba milyonlarca kez bakmıştım. Bir çeşit kaçış yolu bulmak için satır aralarını bile okumaya çalışmıştım, ama hiçbir şey bulamadım. Şimdi minik bir top haline gelmişti, yumruğumun içinde öfkeyle buruşturduğumdan zayıf düşmüştü.
-
"Isobel." demişti Hermione sabah, elinde okuduğu gazeteyi tutarak benimle konuşmayı deniyordu. Şaşkın bir şekilde yukarı baktım. Bu günlerde Hermione ile konuşmuyorduk, kahvaltılarda basit bir cümle dahi kurmuyorduk birbirimize. Ama ses tonu, söyleyeceği şeyin önemli olduğunu anlamama yetmişti. "Babanın adı neydi?"
"Richard, neden?"
Hermione'nin bir anda beti benzi attı ve elinde tuttuğu gazeteyi bana doğru ittirdi. Gazetede gizlenmiş, küçücük bir yazıyı gösterdiğinde elinin titrediğini gördüğüme yemin edebilirdim. "Belki de bunu okumalısın."
Kafam karışmış bir şekilde, okumak için elinden gazeteyi aldım. Ve dakikalar içinde, bir parçamın öldüğünü hissettim.
Babam bir saldırıya karışmıştı, ve durumunun kritik olduğu yazıyordu. Saldırıda orada bulunan diğer herkes hafif yaralarla kurtulmuştu, ama onun durumunun ciddi ve yaralarının büyücülük dünyasında bile ağır kabul edilebilecek derecede olduğu söyleniyordu. İyi olup olmayacağını bilmiyorlardı. Söyleyebileceğim kadarıyla, ya çok şey bilmedikleri için böyle yazmışlardı ya da açıkça belirtemeyecek kadar tehlikeli bir durumdaydı. Saldırı Muggle topluluklarının olduğu bir yerde gerçekleşmişti. Tam olarak ne olduğu belirtilmemişti. Yazılan makale o kadar gizli, o kadar kısa ve belirsizdi ki, her şey o kadar saklanmıştı ki, bu yazıdan kayda değer sadece şu çıkartılabilirdi: Muggle'lara saldırı girişimleri sonucunda birçok kişi yaralanmıştı.
Dakikalar sonra, annemden bir mektup aldım.
Isobel,
Baban bir saldırıda yer aldı. Bunun ne gibi sonuçlara sebebiyet vereceğini bilmiyoruz.
Çok kan kaybetti, ve fazla zaman kalmadı. Sana bunu bu şekilde söylemek zorunda olduğum üçün üzgünüm.
Seni çok seviyorum, aynı şekilde baban da.
Sevgiler,
Annen.
Ama bu hiç mantıklı değildi. Babam, asla ama asla Muggle'lara zarar vermek veya Ölüm Yiyenlerle hiçbir şekilde bağlantıya geçmek istemezdi. O iyi bir adamdı - muhtemelen tanıdığım en iyi insandı. Ama belki de... Belki de onu sandığım gibi yeterince iyi tanımıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear draco // Türkçe Çeviri
Fanfiction❝ biraz daha kal ❞ Merhaba, ben sadece hikayeyi okuyabilmeniz için türkçeye çeviriyorum, hikaye ve tüm haklar tamamen malfoyuh'a aittir.